BEN MARKSİST DEĞİLİM!” MARKS

“Ben Marksist değilim!‟, Marks’ın bu cümlesini söylediği konjonktürden koparılarak yapılacak, bir yorum ve değerlendirme rasyonel ve mantıklı olamaz. Marks’ın bu cümlesindeki reaksiyonu bir tarihsel sürecin hikâyesidir. Marksizm adına tamamen yabancı fikirlerin konuşulduğu, ancak bolca Marks’ın isminin kullanıldığı bir sürecin aynası olarak düşünülmeli. Lenin, Marks’tan sonra “çarpıtılmamış bir Marksizm bulmak için arkeolojik kazılara girmek gerekir” derken bir olgunun sürekliliğinden söz eder. Marksizm’in tarihi, aynı zamanda, Marksizm’in çarpıtılma tarihidir. Marks bugün yaşasaydı acaba, kendisini temsil edenler hakkında nasıl bir kanaate varırdı? Nasıl bir yorumda bulunurdu? “Ben Marksist değilim” cümlesinden daha ağır bir değerlendirme yapar mıydı? Belki de çok ağır konuşurdu, belki de gözlerinin kör, kulaklarının sağır olmasını isterdi. Peki, şimdi hangi radikal sola Marksist diyebiliriz. Bütün radikal solun kendisini M/L gördüğü, her örgütün diğerini Anti-Marksist diye düşündüğü bir gerçekte var ayrıca. Bugün bir radikal sol örgüte veya partiye Marksist demek için hangi ideolojik, politik argüman üzerinden değerlendirmeler yapabiliriz. Radikal solun tarihi oldukça komplike ve karmaşık. Elbette bunun birden fazla önemli teorik açıklaması olmalı ve olacaktır. Marksizm bir çağın ürünü olarak doğduğu doğru, ama ortaya çıkış değerleri ile sınırlı değildir.
Nasıl ki, burjuvazinin ideolojik formasyonu temelsiz değilse, Marks’ın fikirleri ve vardığı teorik sonuçlar da nedensiz değildir. Marksizm’i terimler üzerinden yorumlamak ile başlayan saldırı cephesi, tartışma alanını değersizleştiren, yozlaştıran bir süreç uzun zamandır örgütlü bir şekilde devam ediyor. İki evrensel dünya görüşü arasında hüküm süren kavganın temelinde, sınıf çıkarları bulunuyor. Bu gerçek üzerinden yapılacak tartışmalar, günümüz dünyasında adı yanlış konulmuş, kimi teorik ve pratik değerler üzerinden yeniden tartışmak ilginç olacaktır. Geleneksel burjuva ideolojisi üzerinde inşa edilen kapitalist sistemin tek alternatifi, Marks’ın bıraktığı ideolojik espri oldu. Kapitalizme karşı mücadele bağlamında, Marksist solun rutin söylemleri bir çözümsüzlük süreci yarattı. Dün ve bugün kapitalizme karşı olmanın çok basit, çok daha anlaşılır motifleri var. Ancak anti-kapitalist cephede görülen çözümsüzlük, söz konusu olan tarihsel bir sürecin kesiti gibi düşünülemez. Elbette kapitalizme karşı ideolojik ve politik sayısız eleştiri yapıldı Marksist dünyada. Kapitalizmin eleştirisi, kapitalistlerin dünyanın efendisi olmayı engelleyemedi…
“Marksizm bir Tanrı ideolojisi değildir” esprisi olmadığından, Marksist kavramlar altında dünyayı anlama üzerinde yürüyen süreç, sekter, tutucu, dar ve ilkel gelişmelere vesile oldu. “Marksist aydınların” Lenin sonrası süreç üzerinde güçlü analizler üretmede sınıfta kaldığı gerçeğini anlamak önemli. Soyut olarak Marksizm’in “dört köşe” bilimselliği üzerinden dogmatik kalıplarla örülmüş bir kültür ve düşünme tarzı yaratıldı. “Marksizm’in çözemeyeceği bir tarihsel gelişme ve toplumsal olay olmaz esprisi, solun ucuz yorumlarına ve değerlendirmelere sürükledi. “Marksist düşünmenin çözemeyeceği bir problem yoktur” güveni, solun tarihinde bir dizi ironilere açık oldu. Devrim yapmış ülkelerin arasında ortaya çıkan sorunlar üzerinde çok kötü bir tartışma geleneği yaşandı. Kavramlar üzerinde kirli bir çatışma ve hesaplaşma tarihe kötü birer örnek olarak yazıldı.
Çağı yeni değerleriyle anlamak ve açıklamak noktasında düşülen başarısızlık, bugün ağır bir kaosun yaşanmasına neden oldu. Radikal sol, “sudan çıkmış balık gibi‟ çırpınıyor. Solun dili de deforme oldu. Her ideoloji, kendi dilinin sözcüklerini de üretmek zorundadır. Yoksa yeni sürecin bütün gelişimi ve değişimi yakalanamaz. Bugünün teknoloji dünyasında yaşanan devasa değişimleri, bir asır öncesi kelimelerle anlatmak zordur. Burjuva ideolojinin kültürel değerlerine karşı, komünizmi savunmak, asıl olarak zor bir sınav değildir. İnsanların sınıf temelinde ayrışması, insan dünyasındaki en derin ve anlamlı çelişkidir. Komünizm, kapitalist sistemin yargılanmasıyla başlayan süreç oldu. Ancak bugün kapitalizme karşı çapsız teorik çıkışlar, yaşanan süreci daha da komplike hale getiriyor. Kapitalizm güçlendikçe, radikal sol bir o kadar zayıfladı. Bu tarihsel çelişkiyi hangi paradoksla açıklamak mümkün ki? Kapitalist sistem, doğuşunda kullandığı bütün hümanist değerlere ve söylemlere tamamen yabancı bir noktada duruyor. Kapitalizm doğuşundan bugüne kadar büyük değişimlerden geçti. Kapitalist sistemin yeniden analizinden kaçmak mümkün görünmüyor. Modernizmin insana karşı suç işleyen bir politik sürece evirildiğini görmeliyiz. Bugüne kadar yaşanan süreç, kapitalizmin üstünlüğü ile sonuçlanmıştır. Bu bir tespitten çok, bir gerçeği ifade ediyor.
Radikal sol, paradoksal (çelişki) olarak ezik ve yenik bir tarih yaşıyor. Marksistler ya da radikal sol teorik ve politik argümanlarını yenilemek zorunda. Örgütlenme stratejisini yeni koşullara göre belirlemeli. Sistemin eleştirisi yeniden yapılmalıdır. İnsanlığın küresel bir kuşatma altında olduğu gerçeğini anlamak, kapitalist sistemle uzlaşmanın mümkün olmadığının altını çizmek, bugün için her şeyden çok daha önemli olduğunu görmek önemlidir. ‘Sosyalizmi’ yenilgiye uğratan bir sistemin karşısına, yeni teorik argümanlarla çıkmaktan yeni politik analizler yapmaktan kaçamayız. Somut durumun analizini merkeze koyan bir düşünce, kapitalist dünyayı anlayabilir. İnsanın geleceğini etkileyecek bir dizi olumsuz gelişme hızla insan dünyasına monte ediliyor. Bugünkü kapitalist sistem, ne 19. yüzyılın, ne de 20. yüzyılın kapitalist sistemi değildir. İnsan dünyasının her alanında devasa değişimler yaşanıyor. Kapitalist sistem kendini korumaya çalışırken, yıkıcı faaliyetlerine devam ediyor. Bu sisteme karşı mücadelede hala eski argümanlarda ısrarcı olanlar, yenilgiye abone olanlardır. Eski düşünme yöntemi, yeni bir perspektif (derinlik) yaratılmasının önünde engel olarak duruyor. Marksizm’e saldırılar, Marksizm’in temel değerleri üzerinden yürüyor. İdeoloji olarak, ırkçılıkla, faşizm, radikal solla aynılaştırılıyor. Radikal sağ, radikal sol aynı torbanın içine konuluyor. Bu iki ideolojik düşüncenin arasında en ufak bir analoji yoktur, olamaz da. Kapitalist sınıf toleransını faşizmden yana kullanır. Zira faşizmi destekleyen ve kullanan bir sermaye kesimi her zaman vardır.
Radikal solda şiddet, bireysel bir çatışma değildir. Solun şiddet anlayışını idealize eden burjuva lafazanlar, çok iyi biliyorlar ki, solun felsefesinde şiddet bir zorunluluk olmadıkça, şiddeti yadsır. Kapitalizmin lafazanları, şiddet sorununa ilişkin Marksist espriyi çarpıtıyorlar. Sol dünyasının yaşadığı kaos ve trajedi hala büyük sorun olmaya devam ediyor. Uzun bir zaman dilimine yayılarak bugüne kadar uzanan solun kaosu, bir tarihsel sürecin bütünüdür. Uzun bir zaman dilimidir. İnsanın bugününe ve geleceğine ilişkin sol dünyasında elle tutulur, aydınlatıcı argümanlar üretilemedi. Marksizm adına yazılan ne varsa, bir toplumsal değer bulamadan, etki alanı yaratmada unutulanlar listesine girdi. İnsan dünyası, özellikler toplumun çalışanları düne göre farklı bir tarihsel sürecin içinde bulunuyor. Somut koşulların analizi bu bakımdan önemlidir. Toplumun çalışanlarına bilinen argümanları hatırlatmak, eski teorik ve politik tezleri savunarak bir hak arama mücadelesinde tıkanıklık yaratacağı aşikâr. Bugünkü ‘radikal solun’ yeni döneme ilişkin analizleri kabul görmüyor. Dar ve dogmatik metinler sol dünyada bezginlik yaratıyor. Marksizm adına konuşanların ürettikleri, aydın dünyasında ilgi yaratmıyor. Elbette kapitalist sistemi eleştiren binlerce metin yazılıyor, kitaplar hazırlanıyor. Bu yazılanların önemi küçümsenmemeli. Ama bu yazılanlar etki yaratacak alan bulamıyor. Ciddi tartışmalara vesile olmuyor. Marksizm binlerce laf salatası altında kalmış bir hazinedir. Bu hazineye değer kazandırmak için maddi koşullar düne göre daha fazladır.
Bugünkü “radikal sol” Marksizm’i ideolojik ve politik olarak dar bir espri içinde savunuyor ve tutuyor. Dogmatik ve yüzeysel görülen söylemler, bugünü etkileyen toplumsal hayati sorunlar karşısında çok cılız. Sözünü ettiğim bu sorunlar, Marksist dünyanın temel problemidir.
Marksizm’in gelişim süreci, aynı zamanda ona yeni şeyler ekleme olarak algılanmalı. Marks kendi gelişim tarihinde, kapitalizmi ters yüz ederek ideolojik bir vizyon yarattı. Kapitalizmin analizinde, teorik üretimin önemini yazılarıyla ortaya koydu. Marks bilimsel çalışması sonucu, insanı ilgilendiren ilginç sonuçlara ulaştı. Uzun bir zaman insan dünyasında ortak bir dil ve düşünce oluşturdu. Marksizm’in entelektüel katında çekiciliği zayıflamış görünüyor. Ne zaman ki, toplumsal direnişler, ciddi hak arayışları sokağa yansıdı, o zaman Marksizm yeniden konuşuluyor. Marksizm’in yalnızca “bilimsellik esprisi” içinde gösterilmesi ve bununla sınırlandırılması, Marksizm’e karşı ince ve sinsi bir saldırıdır. Dost görünümlü düşmanca bir taktiktir. Marksizm’i politik duruşundan koparmak, onun radikal vizyonundan soyutlamak dünden bugüne uzanan ve bilinen ideolojik bir sapmadır. Bugünün dünyası üzerinden, daha doğrusu mevcut durum üzerinden, Marksizm’i değerlendirenler ve eleştirenler cephesi ilginç illüzyonlar üretmek zorunda kalıyorlar.
Elbette Marksizm’de zamanını dolduran kimi teorik tespitler varsa, bunu aşmak zorunda olduğumuzun bilinciyle davranılmalı. Marksizm idealsiz bir ideolojik vizyon olmadığına göre, her yeni tarihsel gelişme üzerinden kendisini yeniden üretmek zorunda. Örneğin; bugün, sekiz saat çalışan toplumun tüm kesimlerinin dört saat çalışmasını savunmak Marksistlerin görevi olmalıdır. Dört saatlik günlük çalışma işsizliği tümüyle yok eder. Asgari ücretin dayatılmış yasal yoksulluk olduğu gerçeğini görmek önemlidir. İşçi sınıfına, aslında toplumun tüm çalışanlarına, sosyalizm gerçeğini anlatan bir program hazırlanmalı.
Kapitalist ideoloji ile Marks’ın komünist esprisi arasında identik en ufak bir benzerlik yoktur. Sosyalizmde sömürü olmadığına göre, dört saatlik çalışma, bugünkü durumla mukayese edilemeyecek zenginlik üretir. İşçi sınıfı kavramı yerini, başka bir kelime alacak. Emek verimi devasa zenginlik yaratacak. Çünkü emek sömürüsü olmayacak. Yeni bir toplum kendi gerçek değerleri üzerinde inşa edilecek. Eski ‘sosyalist’ deneylerde yaşanan yanlışları tekrarlamak imkânsız hale gelecek. İnsan bilinci kendi geleceğini üst bir bilinçle inşa edecek. Sosyalizm bir daha yenilgi yaşamayacak. “Geriye dönüş” olmayacak. Çünkü sosyalizmi var eden maddi ve manevi koşullar, kapitalist sistemin çok üstünde değerler üretecek. Üretilen zenginliklerin bütün topluma eşitlik ilkesi üzerinde dağılımı sağlanacak. Bugün teorik olarak savunulan bu görüşlerin maddi koşulları, kapitalist sistemde, düne göre çok daha olgunlaşmış durumda. Yani dünya bugün komünizme çok daha yakın görünüyor. Marksizm’de; kapitalizmle ideolojik olarak uzlaşma, mümkün olmayan bir ilke sorunudur. Burjuva sınıfının aydın ve entelektüel sözcüleri, ‘sosyalizmin’ başarısız deneyleri (bu deneyler mutlaka bir tartışma konusu olmalı) üzerine yaylım ateş halinde kusmanın geleneği devam ediyor. ‘Sosyalizm gerçek olmayacak bir boş ütopyadır’ demagojisi, çapsız kalıyor ve pratik olarak bir ağırlık oluşturmuyor. Burjuva demagogların üst perdede başlayan lafazanlıklarının sonuna doğru geliyoruz. Kaşla göz arasında her gün Marksizm’e yönelik eleştiriler, kapitalist sistemin çıkmazını örtbas etmeye yetmiyor. Marksistler, anti-kapitalizm ilkesinde düne göre çok daha ‘tutucu’ olmak zorunda…
Sosyalizme geçişte ilk evre olarak bilinen “Proletarya Diktatörlüğü” çok kısa zaman dilimi içinde kendini yadsıyacak bir tarih olacak. Belki de insan “Proletarya Diktatörlüğüne” ihtiyaç duymadan sınıfsız toplumu inşa edecek. Sınıf çatışmasını var eden eski maddi koşullar olmayacak. Sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü gibi bir tartışmaya gerek kalmayacak. İnsanlar komünizmin örgütlenmesinde, belki de farklı bir vizyon geliştirecek. Burada sabit doğruların olmayacağı gerçeğini anlamak önemlidir. Yeni bir kültür ve yaşam tarzı yaratmak, toplumun ortak bir konsensüsü olmalı. Elbette bu oluşum determinist bir yöntemle olmayacak. Gönüllü bir ilke üzerinde inşa edilecek. Gönüllülük ilkesi ilk defa toplumun gerçek iradesini yansıtacak. Gönüllülük ilkesi, en üst bir kültür ve yaşam tarzı olarak insan dünyasına yön verecek. Bugünkü ve gelecekteki teknoloji üzerinden düşününce, sosyalizme giden yolda ve yöntemde önceden somut belirlemeler yapmak bana çok gerçekçi görünmüyor. Elbette bu noktada birçok önerme yapmak, argümanlarda bulunmak mümkün. Ancak, yeni tezleri kesin bir sonuç gibi sunmak tartışmaları ve yeniye ulaşmayı engeller.
Yeni bir toplum dediğimiz sömürünün bütün maddi koşullarından arındırıldığı, üretmenin artık gönüllü bir ortak değer olduğu, yeni bir düşünme tarzının egemen olduğu bir insan dünyasından söz ediyoruz. Gönüllü çalışma bilinci, toplumda en yüksek yaşam bilinci olarak değer kazanacak. Toplumun vizyonu, bazı inanç ve davranışın çok daha ilerisinde olabilir, ama “geriye dönüş” hikâyesinin hiçbir maddi koşulu olmayacak. İnsan ihtiyaçları ve sosyal istekler konusunda toplumun dinamikleri evrimsel bir yarış içinde yaşayacak. İnsan komünizmde refah içinde yaşamayı ve bu noktada mükemmel bir kolektif hizmet üretecektir. Komünizmde insanların birbirine bağlılıkları ve sorumlulukları en üst düzeyde yaşanacak. Marks’ın sözünü ettiği “bizim için insan en yüksek değerdir”, felsefesi insan dünyasının vazgeçilmez ilkesi olarak yaşanacak. Yaratılan dünya da ekonomik sistem, her coğrafyada aynı değerleri yaşayacak. Yeni bir dünyaya, yani komünizme çeyrek bir zaman dilimi kaldı. Komünist bir gelecek ütopya olmaktan çıkacak, zaman bize doğru yürüyor. Tam da bu noktada aklımıza gelecek kimi negatif hikâyeler yaşanmayacak. Komünizm rengârenk güzellikler dünyası olacak. Çalışma zenginleşecek, insanlar topluma zenginlik katma noktasında yüksek düzeyde bir irade ve bilinç sahibi olacaklar. Çalışmaya dair, kapitalist sistemin ürettiği değerin hayali bile bulunmayacak. Vatansız bir insan dünyası olacak. İnsan gittiği her yeni yerde, gönüllü olarak çalışacak. Çalışma saatleri, o gün insan dünyasında kaç saatle sınırlıysa, o kadar emek harcamayı gönüllü olarak yapacak…
Robert Peköz
