Uygarlığın üçlü ittifakı

Uygarlık tarihi savaşlar ve katliamlar tarihidir demek daha gerçekçidir. Savaştan, şiddetten, sürgünden, asimilasyondan, ölümden, tacizden, tecavüzden, açlıktan, katliamdan ve göz yaşından bağımsız bir uygarlık tarihi düşünüle bilinir mi?
Özellikle kapitalist modernitenin birey, toplum ve doğayı baskı ve kontrol altına alırken, “ötekilerini” sömürürken, asimilasyon politikalarını uygularken uygarlığın yüzü suyu hürmetine yaptığını söyler. Uygarlık ve medeniyeti aynı manada kullanır. Örnek vermek gerekirse Dersim katliamı öncesi ve sonrasında cumhuriyet modernitesinin “aydınları”, Tunceli Medeniyete Açılıyor “diyerek katliamlara meşru gerekçe bulmaktan geri durmadılar. Bu konuyla ilgili Naşit Hakkı Uluğ,” Tünceli Medeniyete Açılıyor “ismiyle bir kitap yazar. Söz konusu kitapta;Dersimlilerin feodal, gerici, cehaletin pençesinde olduğu, Dersimlinin bu yapıdan kurtulması için sefer düzenlenmiştir, demektedir.
Başta Dersim ve Kürt Alevi toplumuna yönelik katliamlarının meşruluğu” uygarlık”olmuştur. Her şey modern, çağdaş ve uygar bir yaşam için yapılmıştır! Bu kadim halka yönelirken “ortaçağ kalıntılarına karşı, hurefe, batıl inanca karşı, çağdaş ve uygarlık adına yapılanlar yapılmıştır!
Özellikle ulus devletlerin inşa edilmesi döneminde savaş ve zor uygulamalarını çeşitli ideolojik kılıflarla (cihat, düşman, din, şaki, öteki, terörüst) kendini var eder, çürmüne meşruiyet sağlar. Uygarlık her dönem çeşitli kılıflar, elbiseler, libaslarla kendini gösterir. Bu yönü ile kılıksızdır demek yerinde olur.
Uygarlık her zaman bir zor tekelidir. Günümüzde zor ve şiddet kimin tekelindedir? İktidarcı, devletçi, tekçi yapılanmalar zor ve şiddet üzerinden var olurlar.
“uygarlık kavramı daha çok geneş kültür kavramının sınıf, kent ve devlet aşamasında ki toplumunu tanımlar” Sınıflaşma, kentleşme ve devletleşme kendisinden önceki hangi temeller üzerinde var oldu? Eşitlikçi – klan – kabile toplumu üzerinde Sınıflaşma, tarım – köy toplumu üzerinde kentleşme, hiyerarşik toplumun bağrında devletleşme gerçekleşti.
Toplum açısından egemenlerin çerçevesini çizdiği uygarlık olumlu bir gelişme midir yoksa olumsuz bir gelişme midir? Hegemonik kesimler için olumlu bir gelişme iken, sömürüye uğrayanlar, ezilenler açısından ise büyük bir toplum kırımın ifadesidir.
Günümüzde egemenlerin literatüründe ki uygarlık tekelleşme anlamına gelmektedir. Bu ikditarcı, cinsiyetçi, ırkçı zihniyetlerin tekelleşme uğruna toplumsal kanser yaratmaktadırlar. Nükleer silahlanma, Ekolojik felaketler, yapısal işsizlik, tüketim toplumu, aşırı nüfus artışı, biyolojik, kimyasal silahlar, obezite, tatminsizlik, toplumsal gerçeklikten kopan birey, yabancılaşma, sosyolojik olarak dağılma, psikolojik olarak çökme, bütün bunlar kapitalist uygarlığın sonuçlarıdır. Tekelci uygarlık bireye, toplum ve doğanın holistik ve simpiyotik ilişkisini ters yüz etmektedir.
Tekelci uygarlığın yarattığı Hiyerarşik toplumda inşa ettiği hakikat rejiminde ilk darbeyi kadın yemiştir. Üçlü erkek ittifakı önce kadını kendi toplumsal hakikatinden uzaklaştırmıştır. Yaşlı bilge Kemalettin, bilgelikten uzaklaşarak; toplumsal yönetimin iradesine ket vurmuştur. Şaman yada rahip bilgi tekelini ele geçirerek, bilgi iktidarını inşa etmiş, avcı ise askeri şefe dönüşerek gençler ve toplum üzerinde zor kullanmıştır. Bu üçlü erkek ittifakı ilk iş olarak Ana – kadına ait bütün komünal değerleri yok ederek, kadın kimliği kölelik temelinde inşa edilmiştir. Bu inşa sürecinin izlerini eril mitoloji ve kadın köleliğinin dinî inşasında net olarak görmekteyiz. Üçlü erkek ittifakı değişik formasyonlarla günümüze kadar çoklu iktidarı inşa ettiler.
Üçlü erkek ittifakı şahsında somutlaşan ve günümüze kadar gelen kapitalist uygarlığın belirgin özellikleri hileci, yalan, hırsız, kurnaz, komlocu, ikiyüzlü sinsi, sahtekar, dolandırıcı gibi sıfatlar kimliksel tanımının sıfatlarıdır. Dersim piri Sey Rıza, dar ağacını Hakkın Miracı olarak gördüğünde söylediği son sözleri bu anlayışın sıfatlarıdır. Alevi pirlerinin talip topluluğuna vasiyette bulunurken “ey can, yolunu arsıza, hırsıza, nursuza düşürme” kelamı nahak zihniyete işarettir ki, bu zihniyet çoklu iktidarın özellikleridir.
Kapitalist uygarlık sistemine karşı rıza toplumu süreklerinin, devlet dışı kalmış toplumların yaratmış olduğu, komünal değerleri esas alan demokratik uygarlık değerleri esas alınmalıdır. Bir uygarlık bir coğrafyada kök salmışsa, uzun süre yaşamış ise, kendi kurumlarını oluşturmuşsa yeni bir uygarlık orada kolay kolay kök salamaz. Belki de Ortadoğu’da yaşanan kaos ve kriz halinin sebebi budur. İnsanlığa ait, komünalite ait ilk değerleri yaratmış bir mekan. Dışarıda gelen kültürlerle sürekli bir doku sorunu yaşamıştır. Kapitalist uygarlık güçleri, bu coğrafyada hakikat ve özgürlük arayışında olan güçlerin direnişine çarpmaktan kurtulamadı.
Uygarlık sistemi vahşi, saldırgan ve tekelcidir, sürekli savaş halidir. Savaş şiddetin en yoğunlaşmış halidir. Bu zor karşısında toplum sürekli olarak, hakikat ve özgürlük arayışını devriye etmiştir. Toplum kolay kolay teslim olmamıştır. En kritik anda bile kendine bir kapı açmıştır. Xızır aklı en zor şartlarda bile umutsuzluğa kapılmadan krizden kurtuluşun, bir yol bulmanın ifadesidir. Teslimiyet, umutsuzluk toplumsallıktan, özgürlükten, yaşamdan vaz geçmedir. Başka bir ifede ile anlamsal intihardır.
Günümüzde tüm dünyada ifade edilen, Jin Jiyan azadî haykırışı kadınların dünyaya yaktıkları bir delîldir. Rıza toplumu değerleri ile ruhen, bedenen ve zihnen ikrarlı olan canların, kapitalist uygarlık güçlerine karşı demokratik yaşamın ölçüsüdür. Demokratik uygarlığın kök hüçresi ana kadının toplumsal değerleri ile ikrarlaşmadır.
İkrar verip, ikrarında duranlara aşk olsun

DAD(Demokratik Alevi Dernekleri)

Eş Genel Başkanı: Zeynel KETE

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün