TANRI VE DİN BİLİNCiNİN GÜNCELLİĞİ

“Tanrı istediği için insanlar ölüyor” iddiasının kendisi öldü.
“Tanrı tekse, neden tek din yok?”
“Tanrı’nın neden birden fazla dini olsun?”
“Bilim öğrenir, din öğretir. İkisi aynı alanda olmaz.”
“Bilimin gücü kuşku, dinin ise, tutkudur, tutucudur.”
“Bilim bilinmeyenleri bilimsel olarak aramaktır, din friksiyon üretmektir.”
“Bilim değişir, arar bulur, din değişmez.”
“Cennet ve cehennem yalandır.”
“Hiçbir din kitabı ne kutsaldır, ne de bilimseldir.”
“Tanrı’nın 124 bin veya 224 bin peygamber gönderdiği yalan.”
“İnsanların gerçek mutlulukları için, aldatıcı bir mutluluk kaynağı olan dinin ortadan kaldırılması şarttır.”

Tanrı’nın açıklanan olağanüstü mucizelerin yalan olduğu bilim ve teknoloji tarafından ispatlandı. Musa’nın denizi yarması gibi… Masalların bir albenisi kalmadı.
Orta sınıf entelektüel ve aydın dünyasında son yarım asırdır yazılan ve iddia haline gelen analizler kapitalist sistemle hesaplaşma yerine, sömürücü sistemle uzlaşmayı esas alıyor. Yani gelenek devam ediyor. Tanrı üzerine manipülasyonlar sınır tanımıyor. Umut, yine kapitalist sistemde aranıyor. İslamcı teologların saçmalıkları devam ediyor. Müslüman dünyasında yaşanan bütün terör ve kafa kesmeler, Tanrı’yı korumaya ait barbarlık olarak yaşanıyor. Allah’ı kurtarma operasyonları, fanatik düşünmeye ve şiddet eğlencesine dönüşüyor. 21. yüzyılda Allah için ibadet, canlı bombaların yaratılmasına vesile oluyor.

İnsan tarihinde sistemleri yargılayan, yaşanan adaletsizliği anlatan teorik ve politik yorumlar her durumda var olmuştur. Tek tanrılı dinlerin mukaddes kitapları zayıf da olsa, yaşadıkları kötülüklere karşı çıkmakta. Toplumsal sorunların çözümü ya burjuva sınıfına havale ediliyor ya da ortaçağdan kalma dini hurafelere bağlanıyor. Egemenlerim entelektüelleri ile dinci teologların ortak esprisi, toplumsal sorunları çözümsüz kılıyor. Eşitlik, özgürlük ve adil paylaşım sınıflı toplumlarda mümkün olmayan toplumsal taleplerdir. Egemen sınıf, Tanrı’yı-dini-ibadeti ve ‘kutsal kitapları’ sistem krize girdiği zaman yeniden güncelleştiriyor.

Kapitalist sistem daraldıkça, çözümsüz kaldıkça, burjuva sınıfı Tanrı ideolojisine başvurmak zorunda kalıyor. Din burjuva sınıfı için vazgeçilmez politik bir araçtır. Tanrının ve dinlerin inandırıcı gücü eskidi. Ritüel ibadetlerin bir değeri kalmadı. Tanrı’nın varlığı üzerine son derece ciddi tartışmalar yapılıyor. Yaratılan Tanrı’nın hiçbir koşulda din kitapları göndermediği gerçeği aydınlanıyor. Sadece “peygamberlerin” “kutsal kitaplarında bir Tanrı yarattıkları netleşiyor. “Tanrı, kutsal kitaplar ve ibadet’ albenisi olmayan hurafelere dönüştü.

Almanya’da kiliseden ayrılanların sayısı rekor düzeye ulaştı. 2019 yılında Katolik kilisesinden ayrılanların sayısı yüzde 26,2 oranında artarak 272 bin 771’ye yükseldi. Protestan kilisesinden ayrılanların oranı da yüzde 22,3’lük artışla 270 bine ulaştı.

2019’da Alman Piskoposlar Konferansı’nın açıkladığı son verilere göre, Almanya’da Katolik kilisesine kayıtlı olanların sayısı 22 milyon 600 bine, nüfusa oranları ise, yüzde 27,2’ye gerilemiş oldu. Protestan kilisesine bağlı 20 cemaate kayıtlı olanların sayısı ise, 20 milyon 700 bine, nüfusa oranları da yüzde 24,9’a düştü. Kiliseden ayrılmaların yanı sıra ölümler de hesaplandığında Katolik ve Protestan kiliseleri bir yılda yaklaşık 400’er bin üye kaybetmiş oldu. *(Yukarıdaki veriler resmi devlet kaynaklarından alınmıştır.)

Yapılan anketlerde 2050 yılına kadar Avrupa nüfusunun %60’nın ateist olacağı iddia ediliyor. 2050 için iddia edilen bu rakamın daha fazla olacağı bir başka öngörüdür. Bilim ve teknoloji, toplumsal alanda Tanrı’ya ve dinlere karşı etkili bir silah olmaya başladı. Tanrı, din ve ibadet; insanın yaşadığı maddi zorluklara çözüm üretmediği bilinci artarak büyüyor. Dindar elitlerin yaşadığı lüks ise, dini söylemlere karşı kuşkuları büyütüyor. Bütün dinlerde sömürücü bir kast sınıf oluştuğuna dair binlerce kanıt var. Bu gruplar, sermaye ve devlet tarafından destekleniyor. Ancak, egemen güçlerin, Tanrı ve din bilincinin çürümesini durdurma kapasitesi kalmamıştır.

Çok tanrılı insan tarihinin, tek tanrıya evrilmesi bir TOPLUMSAL ilerlemedir.

Paganizm olgusu, tarihin belki de kaçınılmaz bir gerçeği olmak zorundaydı. Semavi dinler süreci insan dünyasında yeni bir hikâyenin güçlü bir şekilde gelişmesine alan yarattı. “kutsal kitaplar” yalanı, insan dünyasında etkili değişimlere öncü oldu. Ancak Tanrı’ya ait “kutsal kitapların” tamamen yalan olduğu biliniyor. Kutsal kitaplar tarihin kendi akışı içinde konjonktürel yazılımlardır. Her kitabın başka bir hikâyesi vardır. “kutsal kitaplar” insan yaşamında etkileyici sonuçlar yaratmış oldukları bir başka gerçek. Ancak bu kitaplardaki tezler, bugünkü insanın geleceğine yön veremez.

Tanrı, din ve “kutsal kitaplar” ahlaki ve etik değerleri de aşarak, insan dünyasını kirleten bir ideolojiye dönüştü. Tanrı, ibadet ve dini kitaplar üzerinde yoğun tartışmalar sürüyor. Kavramlar üzerinde yeni tartışmalar var. Farklı görüşler kimi algoritmalarla ifade ediliyor. Son yarım yüzyıldır, Monoteizm, Paganizm, Deizm, Teizm, Dataizm, Agnostisizm, Ateizm, Düalizm, Seküler Hümanizm, Antiteizm, Apateizm ve Spiritüalizm gibi kavramlar üzerinde dönen yoğun tartışmalar insan geleceği için çok şey ifade etmiyor *(bugün bu kavramların anlamlarına internet üzerinden ulaşılabilinir). Yazılanlar okunduğu zaman beyni yoran, pratikte ideolojik bir değeri kalmayan, skolastik tartışmalara aracı oluyor. Teolojik kavramların bolluğu sosyal medyayı ilginç bir şekilde meşgul ediyor. Tanrı ve din ideolojisi politikada hala etkili rol oynuyor; özellikle Müslüman coğrafyada. Sistemin elindeki din ideolojisi kimi fanatik cahillerin elinde ortaçağ dinciliğinin gerisinde.

Tanrı’nın varlığı üzerine doğan tartışmalarda, kimi mitlerin korkusuzca aşıldığı anlaşılıyor. Dinin çıkmazı daha gözle görülür hale gelince, dini yadsıyan, ama Tanrı’nın varlığına olan inanç türü eğilimlerin propagandası hız kazanıyor. Tanrı var, ama dinler gerçek değil, türünde bir anlayış geliştiriliyor. Ancak yaşadığımız çağda bilim ve teknoloji, ortaçağ değerleri üzerine kurulu “kutsal kitapları” aşmıştır. Tanrı ve din büyüsü hızla ve güçlü bir şekilde çözülüyor.

Yeri gelmişken ateizm üzerinde kısa bir açıklama yapmak gerekiyor. Ateizm, insanların inanç tarzlarıyla ve ibadetleriyle özel olarak uğraşmaz. Sadece, Tanrı ve din inancının yanlış olduğunu söyler. Din üzerinde halkın sömürülmesine itiraz eder. Bir ateist, inançlarından ve ibadetlerinden dolayı, kimseyi aşağılamaz ve küçümsemez. İnsanları ibadetlerinden dolayı suçlamaz. Ama Tanrı ve din bilincini eleştirmeyi insanın aydınlanmasına karşı bir sorumluluk olarak düşünür. Din simsarları hala ateistlere karşı düşmanca propagandalar yapıyor ve etkili kimi entelektüel ateistleri öldürüyor, ölümle tehdit ediyor.

Farklı “kutsal kitaplarda” anlatılan Tanrı, biraz uyumsuz görünüyor. “kutsal kitaplardaki” kimi paradoksların, Tanrı’nın “gücüyle” aşılması ise, bir başka çelişkidir. Ölüm sonrası yaşamın tamamen bir uydurma olduğu artık anlaşıldı. Tek tanrılı dinlerin hikâyesinde ya da geçmişinde insanı “mutlu eden soyut anlatımlardan” başka bir şey bulunmuyor. Tanrı’nın “seçkin çocuklarına” gönderdiği kitaplar da insanın geleceğini geciktiren, insanın yaşadığı problemleri görmesini engelleyen tutucu, gerici bir ideolojiye dönüştü. İlk olarak, Tanrı’nın varlığı reddedilmeli. Bütün dinler, kutsal kitaplar uzun bir zaman diliminde baskıcı ve şiddet içeren örgütlenmeye geniş bir alan yarattı. Kutsal kitaplarda yazılanlarla, pratik uygulama arasında en ufak bir analoji bulunmuyor. Bütün dinlerin tarihinde aynı olumsuzluğu görmek mümkün. Her kutsal kitap zamanın ihtiyaçlarına göre yeniden gözden geçirilmiş, yeni eklemelerle insan aldatılmıştır. Her kutsal kitap onlarca kez yırtılıp, yenisi zamana uygun şekilde hazırlandı. Kutsal kitapların orijinaline rastlamak mümkün değil.

Din kitaplarında sözü edilen mucizelerin hiçbirinin doğruluk payı yoktur. Bilim ve teknolojiyi az çok anlayan biri, binlerce yıldır insana mucize diye sunulan hikâyelerin bir abartı olduğunu, böyle bir şeyin yaşanmadığı, geri bilinci yönlendirmek için kullanılmış propagandalar olduğunu anlar. Bugünün tartışması dinlerin doğuşlarında yarattıkları olumlu rüzgâr olmamalı. Orta Çağ değerleri üzerinde oluşturulan dinler, her çağın egemen sınıfı tarafından kullanıldı, hala kullanılıyor. 20. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Tanrı-din ve “kutsal kitaplar” yeniden ısıtılarak evrensel bir propagandaya dönüştürülüyor. Sistemin bunalım zamanlarında en çok öne çıkardığı teolojik değerler oluyor. Din adına insan dünyasına aktarılan hiçbir kitap “kutsal ve bilimsel” değildir. Semavi dinlerin tarihi savaşlar tarihidir. Tek tanrılı dinler gerek kendi içinde, gerekse birbirleriyle savaş halinde oldukları, birbirlerini yok etmek için acımasız davrandıkları bilinen bir durum. Bu duruma Tanrı dinlerinin kendi çıkarları için savaştıklarını söyleyebiliriz. Sıradan bir insanın bile aklına gelebilecek yüzlerce soru, yanıtsız kalmaktadır. Tanrı’nın dinleri arasındaki savaşın nedenini anlatmak ve anlamak için çok bilmeye gerek yoktur.

“Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin, vazife sırasına göre; ilki Âdem, sonuncusu ise, Muhammed’dir.” Bu ikisi arasında, sayısı bazı hadis kaynaklarına dayandırılan 124 bin veya 224 bin olan başka peygamberlerden de bahsedilir. Ancak bu peygamberlerden 25’inin ismi Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır. Son peygamberin Muhammed olması, son derece mantıklı ve rasyonel bir stratejiye benziyor. Sözü edilen diğer peygamberler Kur’an’da neden yer almaz? Neden isimlerinden söz edilmez? Belki de o günkü insan dünyasında bu kadar çok farklı isim bulunmuyordu. Ayrıca Tanrı neden bu sayıda “bilge kişiye ya da elçiye” ihtiyaç duysun? Cevapsız kalacak bolca soru var ortada. Orta Çağın değerlerine uygun olan Tanrı ve din, bugünkü dünya GERÇEĞİNE yabancı durmaktadır.

İnsanın geleceği ne Tanrı’yla, ne de din kitaplarında öngörülen teolojik perspektifle hazırlanabilir. Bu nedenle egemen sınıf, her çağda dini kendi geleceği için kullanmıştır. Hangi zaman diliminde olursa olsun, en derin ve en geniş okumalar geleceğe ışık tutmuyorsa boştur. Temel problem, Tanrı’nın ve dinin aldatıcı ve sömürücü bir rol aldığını anlamaktır. Bu noktada yumuşak ve uzlaşmacı bir çizgide olmak, egemen sınıfa prim vermektir. İnsanların geri sosyolojik değerleriyle uzlaşarak pozitif anlamda ileri bir adım atılmaz. Tanrı adına söylemlerin, Tanrı’nın seçkin çocuklarına verdiği özel yeteneklerle “gerçekleştirdiği” mucizeleri gülünç hale getiren bir bilim ve teknoloji var. Bugünkü bilimin gelişmişlik düzeyini, teknolojide yaşanan yenilikleri, ‘Tanrı ve kutsal kitaplarla açıklama şansımız bulunmuyor. Din düzeninde toplumlar hiçbir koşulda özgür olmamıştır. Din devletleri, özgürlük için verilen her mücadeleyi boğmak ilkesini kullandılar.

21. yüzyılda bilimin ve teknolojinin yarattığı değerleri, hangi Tanrı ve dinle açıklamak mümkündür? Geçmişteki en seçkin teorik ve politik perspektiflerin bile yetersiz kaldığı bir tarih ile karşı karşıya bulunuyoruz. İnsanın, özellikle toplumun sömürülen sessizleri, kendi yaşadığı içsel problemlerine neden olan gerçeği anlama kabiliyetleri gelişiyor. İçinde bulunduğumuz bugünkü çağda ekonomik krizin, savaşların ve yoksullukların tek sorumlusu egemen kapitalist sınıftır. Yeni teorik ve politik çıkışların esprisi tam da bu alanda yoğunlaşmak durumunda. Gelecek adına yol yürümenin bir yolu da, kapitalist-faşist ideoloji ve ortaçağ dinci değerleriyle hesaplaşmaktır.

Devletleşen din, iktidarını korumak için daha acımasız davrandı. Din, devletin örgütlenmesinde göreceli bir başarı kazandıktan sonra, düzen sağlayan ve iktidar değiştiren bir ideoloji oldu. İdeolojik devlet, eğitimde, ibadette, ekonomide, hukuksal yapıda ve genel olarak kültürde etkileyici hale geldi. Din, bireysel çıkarlara ayrıcalık tanıyan, özel mülkiyetin koruyucusu rolünü aldı.

Tanrı ve din, ibadet yerlerinin diktatörlük ideolojisi oldu. Kutsal kitaplarda yazılanlarla, pratik uygulama arasında en ufak bir analoji bulunmuyor. Bütün dinlerin tarihinde aynı olumsuzluğu görmek mümkün. Din üzerinden yürüyen manipülasyon her çağda aynı yöntemi kullandı. Tutucu dindar toplumların politikacıları, şimdiki zamanı öteleyen, bilinmeyen bir gelecekte yaşamaya dair bolca “ödüller” dağıtıyor. İnsan fikrini abluka altına alan dini dogmaların tek hedefi, toplumun içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, politik adaletsizliği kamufle etme, insanları gerçeklerle yüzleşmesini engellemektir.

Marks ‘din bir afyondur’ derken, haksız değildi. Yaşanan bir toplumsal realiteye işaret etti. Orta Çağdaki dinlerin insanları nasıl kör ve cahil ettiklerini, bir koyun sürüsüne dönüştürdüğünü gördüğü için böyle sembolik bir cümle kurmuştur. Dinlerin ortaya çıkış felsefesi üzerinde, kimsenin dinlerle uzlaşmaya hakkı bulunmuyor. Musevi dinlerdeki yuvarlak ‘doğruların’ bir pratiği yok. Tanrı’nın ve dinin kullanımı egemen sınıfın işine yarıyorsa, Tanrı ve din var olmaya devam eder, şayet yaramıyorsa ölümü erken olur. Şimdilik egemen burjuva sınıfı, Tanrı’dan ve dinden vazgeçmiş görünmüyor. Sistemin bunalım dönemlerinde mistizm türünden fikirler propagandaya konu olur. 21. yüzyılda insan için en büyük tehlike, Tanrı-din ideolojisinin, kapitalist burjuva ideolojisi ile iç içe geçmiş olmasıdır. Tanrı ve dinlerle uzlaşılarak, dünyayı değiştirme şansımız yok.

* Robert Peköz

Görsel: Samet Sayılır

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün