Şeriatçı Baskıcı Düzenin 2002’den, 2023’e, 2053’den, 2071’e Uzanan Stratejisi üzerine.

2023-2053 ve 2071 tarihi dilimi, radikal İslamın iktidarda kalıcı olma hedefiydi. “Beyaz kefen”, “kindar ve dindar gençlik”, stratejik bir örgütlenme olarak uzun bir iktidarın serüveninin hedefi olarak düşünüldü. Bunun için büyük sermayeye ihtiyaç vardı. Yapılması gereken hızla sermaye bulmaktı. Büyük kapital olmadan şeriatçının başarma şansı da yoktu. Radikal İslamın “üst aklı” bunu biliyordu. Hedefe varmak için, Türkiye’nin talan edilmesi gerekiyordu. Doğal olarak İslamcılar kapital bulmak için dolandırıcı bir rant sistemi yarattılar. Devletin, belediyelerin denetimindeki bütün ihaleleri kısa zamanda devleti soymanın en büyük aracı oldu. Kamu mallarının zarar eder şekilde anlaşmalı satılması, para kazanmanın bir yolu olarak seçildi. Bütün suç çeteleri ile girilen kirli ilişkiler, eroin satışlarında ve pazarlamalarda bolca para kazandılar. Erdoğan 2023 ve 2071 hedefine yürümek için yapmadığı kirli iş kalmadı.

İslamcı iktidar içeride ve dışarıda yasal olmayan para kaynakları aradı. İslamcı terör örgütleriyle girilen kirli ilişkiler, bu örgütlerle yapılan silah ticareti, geleceğin “beyaz kefen” giyecek, “dindar ve kindar” bir gençlik yaratmaya yönelikti. Evde ki paraları kaçır oğlum telefonu, yasal olmayan yollardan elde edilen paralar dı. Kuveyt’ten, Suudi-Arabistan`dan taşınan paralar, şeriatçının hedefe gitmek için attığı pratik adımlardı.

Bu yolun baş mimarı ve derin mühendisi olan Erdoğan, geleceğinden emin olduğu için, külliyatlı bir tutara sahip olan kaçak sarayını da yaptırdı. Kendi konforu için bol keseden harcama yapmaktan çekinme di. ‘İtibarda tasaruf’ olmaz diyerek lükste sınır tanımadı. Halkın paralarını kendisi ve çevresi için sınırsız kullanmaktan tereddüt etmedi. Halkın sırtında lüks evler, son model arabalar, yüksek maaşla çalıştırmalar, birden fazla maaş vermeler, despotun çevresine verdiği nimetlerdir. Kaçak sarayda, asalak, parazit bir çete yaratmak için despot halkın parasını keyfine göre dağıt ve kullandı. Kendine suç ortakları yarattı ve yapılan kirli işleri savunacak bir mekanizmayı devreye soktu. Jöleli, Kalın, Numan, yeni damat Oktay, Fuat bunun tipik örnekleri. Bu örneğe benzeyen binlerce kişi var.

Kendi medyasını yaratmaya özel önem verdi. İhale verdiği iş adamlarından, topladığı paralarla kukla bir medya yarattı. Bu medyaya yüklenen misyon; hedef göstermek, provokatif olaylara alan yaratmak, yalandan haberler güncelleştirerek gündemi saptırmak, halkı gergin bir iklimin içinde tutmak için sansasyonel sürmanşetlerle, hedefi karartmak olarak belirledi. Çünkü olup-biten ne varsa her şeyi kendi kontrolüne almak istiyordu. Tek seçici kendisi olmalıydı. Karşısında söz söyleyecek, itirazlarda bulunacak kimseyi görmek istemiyordu. FETÖ ile hesaplaşması asılı olarak bir iktidar savaşıydı.

Muhalif medyayı susturmak için baskıları arttırdı. Tehdit ve şantaj şeriatçının elinde hazır duran bir silah gibiydi. Medya patronlarına talimatlar vererek onları dizayn etti. Şeriatçı tek tip düşünen bir toplum yaratmak arzusunda idi. Düzene muhalif olan, Türkiye’nin içinde bulunduğu problemleri eleştiren aydınları, yazarları, sanatçıları hedefe koymaktan çekinmedi. Köşe yazarları işinde edildi, Erdoğan’ı ve faşist dikta rejimin uygulamalarını eleştiren gazeteciler, köşe yazarlarını dövdürdü. Kimi gazetecileri şantajla ve zorba yöntemlerle satın aldı.

“Büyük lider”, ”Dünya lideri”, “Tanrının bütün vasıflarını üstünde taşıyor”, “ona dokunmak ibadettir”, “onun için kocamı terk ederim” gibi çirkin ve yoz söylemler zaman zaman piyasada canlandırıldı. Daha da ileri giderek Şeriatçı lidere aşık olan gazeteciler, ‘iş adamları çıktı’. Erdoğan için ölecek fedailer türedi, kocasını boşayacak kadınlar çoğaldı. Bütün bu saçmalıklar bir stratejinin parçalarıdır. Hadise güçlü bir Erdoğan imajı yaratmak tı. Böylece halkı büyük lidere köle haline getirmek ti. Bu senaryo bugüne kadar nispi bir başarı kazandı. Ancak son 2 yıldır, Erdoğan’a artık sevilmeyen ve istemeyen bir olduğu anketlerde anlaşıldı.

Şeriatçılar Türkiyeyi dört bir yandan soymaya başladılar. Bütün para musluklar Erdoğan’ın havuzuna akıtıldı. Sermaye bulunmaya başlanmıştı, kapital artık çuvallara sığmaz durumdaydı. Türkiyeyi tam bir şirket gibi yönetmeye başladı. Kendisini, ailesini ve yakın çevresini bu şirketin yönetimine aldı. Ama sürecin organize edilmesinde tek sorumlu ve söz sahibi kendisiydi.

“Beyaz kefen” giyecek sarayın vurucu gücünü yaratmak uzun dönemli bir strateji idi. Şeriatçı aralıklarla “beyaz kefen” giyme vurgusunu yapmayı unutmadı. Kararlılığını ispatlamak ve hatırlatmak için sık sık demagoji yaparak, “kindar ve dindar” gençliğe seslendi. Meydanlara salınan palalılar terör sürecinin başlangıcıydı. Bugün terör estiren “Osmanlı ocakları” saray izinli bir terör örgütlenmesidir. Polisi teşkilatını tam bir terör örgütü oldu. Irkçılığı yaygınlaştırmak, muhalif kesimlerin sesini kesmek için meydana sunulmuş bir terör çetesine dönüştürüldü polis.

Seçim sonuçlarına müdahale ederek, kendisini cumhurbaşkanı ilan etti. Muhalefet korkudan sonuca katlandı. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, şeriatçı kendini her şeyin sahibi gören bir süreci başlattı. Muktedir toplumun bütün muhalif kesimlerini hedef aldı. Kendisine karşı olan herkesi düşman olarak gördü. Bu ara bolca Kemalist satın aldı. Kendi yol arkadaşlarını harcamaktan, onları itibarsız hale getirmekten çekinmez. Tek adam olma özlemi ve önüne çıkan engelleri yok etmek için gözü dönmüş bir Erdoğan yarattı. Halka sesleniş adı altında egzotik konuşmalarla ayrıştırmayı, kin ve nefret söylemlerle halkı bölmeye özen gösterdi. Radikal İslamın yaratılmasında önemli adımlar attı. Habis yalanlarla kendisine oy verenleri etkilemeye özen gösterdi. Anlayacağımız muktedir doğru hiç bir şey yapmadı. Tam bir enkaz yaratarak, tedavisi imkansız yaralar açtı.

Şeriatçı, Cumhuriyeti ve değerlerini yok etmek için, halkın gözüne baka baka yalanlar üretti. Zaman zaman etrafına topladığı kiralık kalemlerle kendisine yeni bir tarih yazdırmak için, manipülasyonları temel alan bir strateji geliştiridi. Eskiyi eleştirirken, despot daha kötüsünü uygulamaya koydu. Toplumda ileri ve çağdaş olan her olguya deve kini ile saldırdı. Kürtleri baş düşman olarak gördü. Kadını istediği kalıba bir türlü alamadı. Her konuda başarılı olduklarını, ancak ideolojik alanda hedefe ulaşamadığını tekrarlayıp durdu

Gazi eylemi, şeriatçıya karşı yükselen bir ilk ikaz dı. Yara almıştı, korkmuştu. Halkın isyanında şok olan şeriatçı hemen bir iç savaş sinyalini verdi. ‘Yüzde elliyi evde zor tutuyorum’ diyerek her riski almaya hazır olduğunu dillendirdi. Her şeye rağmen şeriatçı lider spontane gezi eyleminden korkmuştu. Korku onu acımasız yaptı, 14 Yaşındaki bir çocuğa terörist diyecek kadar şaşırmıştı. Hala Gezi denince nefret kusuyor. Gezinin sancıları devam ederken, evdeki paraları kaçır oğlum, polis gelebilir telefonu, büyük bir şok yarattı. Tırlarla İŞİD’e satılan silahlar deşifre olunca artık şeriatçının işleri tersine dönmüştü. Tam da bütün bu olumsuz gelişmeleri yaşayan saray, 7 Haziran seçiminden aldığı yenilgiyle şaşkın bir ördek gibi geri adım atmak zorunda kaldı. Türkiye geçici olarak rahat bir nefes aldı. Anlaşıldı ki Türkiye deki kötülüklerin bir tek sorumlusu Erdoğan.

Evet bütün kötülüklerin sahibi ve kaynağı bu kötü adamdır. Mevzuattan az çok anlayan, yaşananlara objektif bakanlar, Erdoğan tarihine tarafsız ve hesapsız yaklaşanlar, Türkiye’nin içinde bulunduğu kaotik ortamın bir tek sorumlusunun olduğunu ve bunun kim olduğunu anlar. Gerçek şu ki muktedir doğru hiç bir şey yapmadı. Bu söylediklerimde, geçmişin iyi olduğu çıkmaz. Ama bu iblis kötünün kötüsü oldu.

Kürtlerden intikam almak için başvurduğu yöntem, bir iç savaşı oldu. Kürtlere karşı devreye soktuğu savaş stratejisi bir soykırımına dönüşecek nitelikte bir gelişme gösterdi. Bir-iki istisna hariç HDP’nin bütün belediyelerine kayyum atadı. Binlerce Kürdün özgürlüğü elinde alındı. Milletvekilleri sokak ortasında darp edildi. Devletin zindanlarında Kürt milletvekilleri, belediye yöneticileri, HDP binlerce kadrosu suçsuz yere özgürlükleri elinden alındı. Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı, Türkiye deki Kürtlerle sınırlı değil.

Sarayda yeni senaryolar hazırlayan İslamcı faşist iktidar, halkın karşısına yeni provokatif olaylarla çıkmaya karar verdi. 7 haziran seçiminden bir ay önce Kürt sorunu yoktur diyerek bugünkü terörün yolunu döşedi. Şeriatçıların hedefi iç savaş yoluyla iktidarlarını kalıcı hale getirmektir. Kürtleri bir bütün olarak cezalandıracak bir strateji izliyor. Kürtleri göçe zorluyor. Kürtlerin yoğunlukla yaşadıkları alanlar, yaşanmaz hale getirildi. Esad’ı eleştiren despot, Esat’tan daha tehlikeli bir olduğunu gösterdi. Bu diktatör, sanıyor ki; Kürtlere saldırarak, Kürt sorununu çözmüş olacak. Despot her konuda yanıldığı gibi bu noktada’da büyük bir yanılgı içinde. Kürt sorunu yılların dayattığı bir problemdir. Problemin sosyolojik zemin vardır. Bu problemde hangi “kefeni” giyersen giy, Kürt sorunu, siz şeriatçı faşistleri 2023 de etkisiz hale getirecektir. Erdoğan ve çetesi tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gidecek. Erdoğan o karanlık hedefe asla ulaşamayacaktır. Kürtler hedefine zorlukları aşarak yürümeye devam edecektir.

Bana gösterdiğiniz sabırdan ve dostluktan dolayı hepinize çok çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımı yolluyorum

Robert PEKÖZ

Görsel: İlhan Arsel

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün