KENDİMİZİ YOK ETME BECERİSİ

Her canlı ayakta kalma ve üreme eğilimindedir. Bunları gerçekleştirebilmesi için beslenmeye ihtiyacı vardır. Öyle ki bir canlı başka bir canlıya muhtaçtır. Ki besin zinciri bunu mecbur kılar.
Besin zinciri bağlamında, canlılar üçe ayrılır; üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar.
Üretici canlılar bitkilerden oluşur. Güneş ve topraktaki elementlerden aldığı enerjiyle fotosentezi gerçekleştirip, değişik işleyişleriyle organik maddelere çevirir.
Tüketiciler, bitkilerin oluşturduğu organik maddelerle beslenir. Böylece hayatın devamı sağlanır.
Her üç grubun da üremeye ihtiyacı vardır.
Bir çiçek, biz yiyelim diye balözü üretmez. Amacı bal arılarını ve böcekleri kendine çekmektir. Çünkü bunlarla polenlerini yayarlar. Ve böylece neslini geleceğe taşırlar.
Çiçeklerin ayakta kalma taktikleri bununla da kalmaz. Hedef kitleyi kendilerine çekebilmek için hoş kokular yayar, cezbedici renklere bürünür vs.
Bizler ve hayvanlar da kendi türümüzün karşı cinsini etkileme yöntemlerine başvururuz. Üreme döneminde kuşlar bile bir mücadele içine girer. Harika ötüşleri yanında, zorlu bir güç gösterisine de girerler.
Tüm canlıların işleyişleri birbirine benzerdir. Ki bazen bizden daha akıllıca davranırlar.
Çiçekler genelde çift cinsiyetidirler. Ama onlar arılar, böcekler ve rüzgar yoluyla başka çiçeklerle döllenmeyi tercih ederler. Çünkü kendiyle döllendiği zaman, sağlıksız nesillerin doğuşuna neden olurlar.
Biz Ortadoğu halkları ise hala akraba evlilikleri yapmaktayız. Geriye özürlü nesiller bırakarak…
Tekrar besin zincirine gelelim. Diğer ikisini açıklamıştık. Geriye ayrıştırıcı canlılar kalmıştı. Ayrıştırıcılar bazı bakteri ve mantarlardan oluşurlar. Biz canlıların kaçınılmaz bir sonu vardır; o da ölüm. İşte öldüğümüzde vücudumuzu ayrıştırarak çürütecek olan bu canlılardır…
Böylece müthiş bir döngü oluşmuş olur. Üretici canlılar olmasaydı, biz tüketiciler olmazdık. Tüketici ve üretici canlıların gövdelerini ayrıştırıcı canlılar çürütmeseydi, yine bu mükemmel döngü oluşmayacak ve yaşam mümkün olmayacaktı.
Kısacası doğa sürekli bir döngü ve evrim içerisinde. Türlerin devamı doğaya uyum sağlamakla mümkündür.
Biz insanlar, genellikle döngü ve dengeyi sekteye uğratma yolundayız.
Atmosferdeki 0,03 oranında olması gereken karbondioksit oranını yükseltip, yaşamımıza son noktayı koyma peşindeyiz sanki.
Evet, Avrupa bu dengeyi sağlama uğraşısı veriyor. Peki, biz Ortadoğulular ne yapıyoruz?
Yarattığımız tanrılar, dinler ve boş inançlarla yok olma yarışındayız. Söz ettiğim bu yargılar ayrıştırıcı görevi görüyorlar. Ve biz bunun farkında bile değiliz. Birbirimizi kabul etmiyor, farklı gördüklerimizi de düşman ilan ediyoruz. Yazık!
Halbuki farklıları kabul ederek, kendimizi acımasız bir eleştiri süzgecinden geçirerek yok olma mekanizmasından kurtulabiliriz.
Yok etme becerimiz yerine, yaratma becerilerimizi öne çıkarmalıyız.
Yoksam yok olup gideceğiz. Diğer halklar ırkçılığı ve dinciliği çoktan aştı.
Unutmayalım ki bilim ve teknoloji çağında yaşıyoruz…
Mehmet Söğüt
Gölsel: Doğal Yaşam Medya
