1978 MARAŞ KATLİAMINI BOŞA ÇIKARALIM

**YAŞAMI YERİNDE VE YENİDEN İNŞA HAREKETİ:

Maraş Katliamı, bu topraklarda Kürtlere, Alevilere ve tüm ötekilere karşı yüzyılı aşkın süredir sürdürülen sistematik yok etme ve yerinden etme politikalarının süreklilik taşıyan bir halkasıdır. Bu katliam, ne anlık bir öfkenin ne de kendiliğinden gelişen bir toplumsal çatışmanın sonucudur. Aksine; kökleri Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine, özellikle İttihat ve Terakki zihniyetine uzanan ve Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte kesintiye uğramadan devam eden bir devlet aklının ürünüdür. Bu akıl, 1925 tarihli Şark Islahat Planı ile kurumsallaşmış ve süreklilik kazanmıştır.

Koçgiri, Dersim ve Zilan’da hayata geçirilen katliamlar, bu zihniyetin erken ve açık uygulamalarıdır. Söz konusu süreç yalnızca askeri yöntemlerle yürütülmemiş; sürgünler, zorunlu iskân politikaları, kültürel inkâr ve ekonomik yoksullaştırma uygulamalarıyla derinleştirilmiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllara gelindiğinde ise aynı akıl bu kez kontrollü provokasyonlar aracılığıyla devreye sokulmuştur. 1967’de Elbistan’da Kürt ve Alevilere yönelik saldırılar, Hatay Kırıkhan’da bir matbaanın basılması ve üç kişinin katledilmesi, 1978 Malatya’da Hamit Fendoğlu suikastı sonrası Alevilere yönelen kitlesel saldırılar; Maraş’a giden yolun bilinçli ve planlı biçimde örüldüğünü açıkça göstermektedir.

Malatya’da istenen sonucun tam olarak alınamaması üzerine hedef bu kez Maraş coğrafyasına kaydırılmıştır. Çok kültürlü yapısı ile Alevi ve Kürt nüfusun yoğunluğu nedeniyle özellikle seçilen Maraş’ta gerçekleştirilen katliam, yalnızca canlara yönelmiş bir saldırı değil; aynı zamanda bölgenin demografik yapısını zorla dönüştürmeye dönük bir müdahaledir. Katliamın ardından binlerce aile göçe zorlanmış, halk ile toprak arasındaki tarihsel bağ koparılmak istenmiştir.

Bu hattın devamı olarak 1980 Çorum Katliamı, 12 Eylül askeri darbesinden hemen önce devreye sokulmuş; toplumu sindirme ve darbeyi meşrulaştırma işlevi görmüştür. Maraş ve Çorum, 12 Eylül’ün toplumsal altyapısını oluşturan iki temel eşik olmuştur. Darbe sonrasında ise köy yakmalar, zorunlu göçler, faili meçhuller ve kültürel tasfiye politikalarıyla bu hat daha da derinleştirilmiştir. 1993 Sivas Madımak Katliamı, bu zihniyetin hâlâ diri olduğunu açık biçimde ortaya koymuştur. Roboski’de çocukların bombalanması, Suruç, Ankara Gar ve Gazi Katliamları ise aynı politikanın farklı biçimlerde günümüze taşındığını göstermektedir.

Katliam yalnızca insanın fiziki olarak ortadan kaldırılması değildir. Katliam; coğrafyanın insansızlaştırılmasıdır. Bugün ormanların yakılmasıyla birlikte içindeki tüm canlıların yok edilmesi, doğanın da zorunlu göçe tabi tutulmasıdır. İnsan nasıl yerinden edildiyse, hayvanlar ve ağaçlar da aynı kaderi paylaşmaktadır. Bu durum, Türk-İslam sentezinin coğrafyada hâkim kılınması uğruna her yolun meşru görüldüğü bir anlayışın sonucudur.

Bu politikanın güncel ve somut örneklerinden biri bugün Pazarcık’ta yaşanmaktadır. Maraş Katliamı ve 12 Eylül sonrasında Kürtlerin, Alevilerin ve ötekilerin boşaltmak zorunda kaldığı Pazarcık’a bağlı Terolar Köyü’ne, Suriye iç savaşı sırasında Türkiye’ye getirilen ve “mülteci” adı altında yerleştirilen yaklaşık 27 bin Sünni Arap nüfus, demografik mühendisliğin açık bir göstergesidir. Bu uygulama geçici değil; kalıcıdır. İnsani değil; politiktir.

Tam da bu nedenle biz, Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi olarak 2019 yılında Maraş’ı bilinçli biçimde pilot bölge ilan ettik. Bu tercih sembolik değil; tarihsel ve stratejik bir tercihtir. Çünkü Maraş’ta yaşam yeniden kurulabilirse, bu yalnızca Maraş için değil; katliam, savaş ve demografik mühendislik sonucu yerinden edilen tüm halklar için somut bir model anlamına gelecektir.

Bu çağrı karşılıksız kalmamıştır. Yıllar önce göç etmek zorunda bırakılan insanlar yavaş yavaş topraklarına dönmüş; tarlalarını yeniden işlemeye, evlerini yeniden inşa etmeye başlamıştır. Sulu tarıma geçilmiş; ceviz, badem ve kayısı gibi katma değeri yüksek ürünler yeniden toprakla buluşturulmuştur. Bu tablo, kopuşun yalnızca fiziksel olduğunu; halkın yüreğinin hâlâ ata yadigârı topraklarda kaldığını göstermektedir.

Biz, Demokratik Alevi Dernekleri ile birlikte Malatya ve Maraş’ta kurumsallaşarak bu sürece somut adım atarak en anlamlı cevabı vermiş olduk Bu kurumsallaşma yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda toplumsal ve inançsal bir yeniden inşa sürecidir. Kutsal mekânlarımızın yeniden canlandırılması, Alevi ocaklarının yeniden işlevine kavuşturulması ve inancın toplumsal yaşamla yeniden buluşturulması için çok sayıda çalışma ve etkinlik yürütmekteyiz. Amacımız, köklerimizin üzerinde yeniden yeşermek ve bu iradeyi her geçen gün daha da güçlendirmektir.

Bugün katliamları yalnızca anlatmakla yetinen bir yaklaşımın çözüm üretmediği açıktır. Eğer anlatmak çözüm olsaydı, Dersim’den bu yana yaşanan bunca katliam hâlâ bu kadar derin yaralar bırakmazdı. Katliamları boşa çıkarmanın yolu; geri dönmek, kurumsallaşmak ve yaşamı yerinde yeniden inşa etmektir.

Biz inanıyoruz ki insan nereye giderse gitsin, yüreğini bıraktığı yerden kopamaz. Maraş’a dönerek şunu söylüyoruz: Yaşamı yerinde yeniden inşa edebilirsek; katliamı, savaşı ve demografik mühendisliği boşa çıkarabiliriz.

Bu vesileyle bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Katliam, savaş ve demografik mühendislik sonucu yerinden edilen tüm halklar, ata yadigârı topraklarına dönmeli ve yaşamlarını orada yeniden kurmalıdır.

Başta Maraş olmak üzere, bu topraklarda katliamlar sonucu yaşamını yitiren tüm canları saygıyla anıyor Katliamcı ziyneti lanetliyoruz

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün