İnternet Aleviliği ve Aleviliğin Temel İlkeleri İle Oynama..

Dünyadaki siyasal eğilimin sağdan esmesi sonucu birçok dengeler bozuldu. Eskiden dünya iki kutupluydu.
İki kutup arasındaki mücadele ise emek ile sermaye arasında idi. Sosyalist blokunun dağılması sonucu kapitalistler, dünya üzerinde egemenliklerini ilan ettiler.
Bu zafer sarhoşluğu içinde, sistemlerini ayakta tutacak olan parayı kutsayacak olan düşünceleri dünyaya enjekte ettiler. İnsanın beş önemli kimliğinden biri olan inanç kimliği böylece, sınıf kimliğinin önüne geçti. Ülkemizde de o güne kadar daha çok politik kimliklerinden dolayı sınıf mücadelesi içinde olan birçok kimse, eski kimliklerini terk ederek Alevilik içinde varlığını sürdürmeye başladılar. Ancak bunlar Alevi inancının kurallarına uymak yerine, Aleviliği kendi dünya görüşleri ile harmanlayarak Aleviliği kendine benzetmeye başladılar.
Tekniğin gelişmesiyle birlikte İnternet ortamında, Aleviliğin temsil düzeyini kendinde bulanlar, sayfalar açarak duruşlarına göre Alevi tanımlamaları yapmaya başladılar. Böylece Alevilik, bu kişilerin elinde basit bir tüketim malzemesi haline geldi. Eskiden kimi sosyalist örgütler içinde “Alevilik dindir, gericiliktir” deyip elinin tersi ile iterken, doksan sonrası dünyadaki değişen siyasal dengelerden etkilenerek, Aleviliğin içine girerek “demokratik haklarını savunuyoruz” deyip yine en önde kendilerini konumlandırdılar. Aleviliği anlamak, algılamak yerine, üstünkörü bir bakış açısıyla onu bir tarafa iterek, kendi görüşlerini Alevilikmiş gibi sunmaya başladılar. Böylece İslam içi, İslam dışı tartışması, davetsiz konuk gibi gelip Aleviliğin gündemine oturdu.
Aleviliğin enerjisini tüketmeye yönelik olan “İslam İçi” ve “İslam dışı” tartışması, art niyetli bir tartışma olduğu için Aleviliğe bir katkı sunmadığı gibi kafa karıştırmaktan başka da bir işe yaramadı. Bir doğa inanışı olan, insanı ve emeği önceleyen, bireyi kendi içinde özgür kılan, çiğlikten kurtarıp onu olgunluğa eriştirmeye çalışan bir öğreti ile hurafeyi esas alan, insanı benliğinden soyutlayarak bir et yığını haline getiren, onu insanlığından soyutlayarak kulluk düzeyine indirgeyen bir öğretinin hangi ortak yanları olabilir?
Alevilik, Müslümanlıktır diyenlere soruyu tersinden soralım; peki “Alevilik Müslümanlık ise” hatta kimilerine göre “Müslümanlığın, İslam’ın özü” ise o zaman, doğal olarak Müslümanların da Alevi olması gerekiyor.
Müslümanların gerek tapınım biçimi ile gerek yaşamdaki duruşları ile Alevi olmadıkları biliniyor. O zaman Aleviler nasıl Müslüman oluyorlar?
Aleviler son 30 yıldır Rönesanslarını yaşıyorlar. Kendi içinden çıkardıkları aydınları ile inançlarını tarihlerini ve felsefelerini tanımaya başladılar.
Sevgili Hasan Yüksel’in çalışması burada önem kazanmaktadır. Kitabında 12 kişiyi konuşturmaktadır. Pir 6 Yazar. Bir kişi hariç diğerleri ocakzadededirler. Kendi inancını iyi bilen, içeriden ışık tutan kişilerdir.
Bugüne kadar Alevilik ile ilgili kitapları genellikle devlet yanlısı olanlar ile diyanet yanlıları kaleme alıyorlardı.
Devlet yanlıları “Alevilerin gerçek demokrat ve laik olduğunu, Atatürkçü olduklarını” yazarak (veya yazdırarak) Alevileri kendi çıkarları doğrultusunda politik bir malzeme olarak kullandılar. Gerçekte devletin elinde sürekli kılıç vardır ve bu kılıç kirli ve kanlıdır.
Devlet zayıf düştüğü anda Alevilere dost görünmüş, bu toplumun ruhunu okşayan kimi beyanatlarda bulunmuş ancak, güçlü olduğu zamanlarda Alevilerin boynuna kanlı kılıcını vurmuştur.
Tarihsel örnekler vermek yerine, yakın geçmişteki kimi katliamlar bunun en bariz örnekleridir.
Maraş, Çorum, Sivas dünkü olaylardır. Almanyanın Solingen kentinde aşırı sağcılar tarafından yakılan 5 Türkiyeli insandan dolayı Alman devleti özür dilemiş tazminat ödemiş ve dönemin içişleri bakanı, bizatihi Türkiye’ye bu ölen insanların toprağa verildikleri yere gidip gömme merasimine katılmıştır. Peki, Madımak otelinde yakılan 35 aydın ve sanatçı için devlet ne yapmıştır? Olayın Failleri şimdi nerededir? “Demokrat, laik ve Atatürkçü dediği kesime karşı hangi iyi niyet belirtisinde bulunmuştur?
Bir de olaya içten bakalım; devletin bu faydacı yaklaşımına karşı Alevilerinyaklaşımı nasıl olmuştur? Diyanet (Şeyh-ul İslamlık) kurumuna gelince, Anayasanın 136. maddesine dayandırılarak, 3 Mart 1924 tarihinde, 429 Sayılı Kanun’la Başbakanlığa bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Şeyhul- İslamlıktaki birçok Müftü’nün Kızılbaş Aleviler ile ilgili verdiği fetvalar, konu ile ilgisi olan herkes tarafından bilinmektedir. Verilen bu fetvalar doğrultusunda binlerce Alevi öldürülmüştür. Bunların en tanınmışları Müftü Kemal, müftü Hamza ve Ebusuud Efendidirler. Onun uzantısı olan Diyanet işleri başkanlığı Alevilere kırmızı jenosit (Kanla, katliamla, öldürerek yok etmek) yerine beyaz jenosit (Asimle etmek, kendine benzetmek ve kendi içinde eritmek) yoluna gitmiştir. “Aleviler Müslüman’dır” demeye başlamış ve o konuda kitaplar kaleme aldırmıştır.
1980’li Yıllarda Diyanet İşleri Başmüfettiş-lerinden Abdülkadir Sezgin, Alevilerle ilgili şunları söylemektedir: “Osmanlı belgeleri okunursa, Alevilerin Müslüman oldukları, Hanefi mezhebine mensup bulundukları; yani Türkiye’deki Müslümanlar arasında fark olmadığı ortaya çıkacak. Bunu 27 yıldır din hizmetinde bulunan dini, mezhebi ve bunlar arasındaki farkları bilen bir insan olarak söylüyorum: Din olarak, mezhep olarak hiçbir fark, evet hiçbir fark yoktur.’’ (1. s. 81). “Köylerinde cami ve İmam-Hatip Okulu bulunan Alevi vatandaşların Sünnileştiğini, kendi kimliklerini kaybettiklerini söylemek hiçbir zaman mümkün değildir. Çünkü aynıdırlar…’’ (2. s. 299) … (A. Sezgin, 1-)
Osmanlı’dan Günümüze Alevilik, Kasım 1997; 2- Bektaşi Geleneği ve Türkiye Aleviliğinin Karakteristiği, Ekim 1998, Gazi Üniversitesi Yayınları.)
Sivasta, yaptığı bir konuşmasında aynı kişi şunları söylemektedir:
“Şimdi sıkı durun! Alevilerin hangi mezhepten olduklarını söylüyorum: Sivas Müftüsü Hazretleri de burada, tarikatın mensupları ve lider kadrosundan olanlar da var. Herkes iyi dinlesin: Bizim Alevi, Bektaşi, Kızılbaş, Çepni, Tahtacı, Türkmen veya Sıraç dediğimiz insanların tamamı itikaden Maturudi, amelen Hanefi mezhebindendirler… Sivas Müftüsü ile Cem Vakfı Şube
Başkanı kardeşim aynı mezheptendir. Aralarında zerre kadar fark yoktur.’’ (Kadri Erdoğan, Hacı Bektaş Veli Armağanı, Gazi Üniversitesi Yayını, Kasım 1997.) İki inanç arasındaki farklılıklara kısaca bakalım:
Bu iki ayrı inanç arasındaki farkı çok belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır.
1- İslam’da Allah evrene aşkındır, yani evrenden farklı olup, dışsaldır, yoktan var etmiştir, evren ve dünya üzerinde, müdahale eden, hükmeden, kaderci, yazgıcı, belirlenimci bir Allah anlayışı var
1-Alevilikte: Allah evrene içkindir, yani evrenle özdeştir, yaratan-yaratılan ayrımı yoktur, yaratan yaratılandır, vahdeti vücutçu, panteist bir yaklaşım var, tanrı evren birliği, her şeyi özünden oluşturan, kendisi de o olan panteist bir düşünüş biçimi vardır.
2-İslam inancı, dünyayı fenomen (görünen) numen (görünmeyen) ayırımı yaparak, bu dünyadaki ilişkiler, amele karşılık ahiret, ödül cennet, ceza cehennem anlayışı hâkimdir. Bu dünyadaki davranışların koşullu karşılığı olan öbür dünya vardır.
2-Alevilikte: ahiret anlayışı yoktur. Realite bu dünyadır Cennet haline getirilecek de cehennem haline getirilecek de bu dünyadır. Tanrıyı evrenle bütünleştirmiş vahdeti vücutçu anlayışın bu anlamda bir çelişkisi yoktur. Yunus’un bir dörtlüğü sanırım açıklayıcı olacaktır
Cennet, cennet dedikleri
Birkaç köşk ile birkaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni
3-İslam inancında olmazsa olmaz temel kurallar, şartlar (İslami esaslar), insan eylemlerini, davranışlarını yani,etiği (ahlakı) öncelerken;
3-Alevilikte eylem, davranış, etik (ahlak) her şeyi önceler.
4-İslam’da iman, korku eksenlidir, Tanrı korkusu, cennetin çekici, cehennemin ise itici özellikleri belirleyici iken;
4-Alevilikte: Tanrı korkuyla değil, sevgi ile aşk ile bütünleşmiştir. Yani, yaratan-yaratılan uçurumu olmadan, tanrıyla şakalaşır, espri konusu haline dahi getirilirken, İslam’da böyle bir şeyi göremezsiniz.
5-İslam için ibadethane ve özel mekânın zorunluluğu vardır,
5-Alevilikte özel mekân yoktur her yer ibadethane ve onun görüntüsüdür.
6-İslam’da, Allah dışında bir şey kutsal değildir.
6-Alevilikte kutsal olan insan, sevgi, ahlak, erdem, doğa ve bunların uyumlu bütünlüğüdür.
7-İslam kendi dışında olanı, müşrik, kâfir, olarak belirlerken,
7-Alevilikte renkler, tenler, farklı olanların birliği hoşgörüsü vardır.
8-İslam anlayışında dışarıdaki müşriklerle savaşmak, cihat anlayışı hâkimken,
8-Alevilikte kişi, kendi içindeki müşrikle (nefsiyle) cihat eder, onunla savaşır.
9-İslam, kurallarında dayatmacı zorbalığı seçerken (gelenekçi),
9-Alevilikte çağa koşullara göre kendini reform edebilen hümanist bir çizgi vardır.
10-İslam’da, dünya işlerinde Tanrı ve onun yazgıcı belirlenimi hâkimken,
10-Alevilikte, dünya işlerinde özgür irade ve özgür eylem alanı vardır. Yani insan, kendi kaderini belirlemede yetkindir.
Şimdi Müslümanlar ne kadar Alevi’dirler? Ya da Aleviler ne kadar Müslümandırlar? Sorumuzu okuyucular yanıtlasın.
İnternet ortamında kurulan bu sayfaların tümünün Aleviliğe zarar verdiğini söylemek istemiyorum fakat, büyük çoğunluğu böyle. İslam ile uzak yakın bir ilişkisi olmayan Aleviliği “İslam içi” veya “İslam dışı” diyerek tartışmak, sadece Alevilerin kafasını karıştırmaya ve enerjisini tüketmeye yöneliktir. Niyet ne olursa olsun, kimi önemli Alevi terminolojisinde kullanılan “Aşk İle” ve ya “Pirim” gibi kelimeleri ağıza sakız yapıp kullanmak, ayrıca bu inanca değer vermemektir.
Hasan Yüksel
