“YOKSULLUK ŞİDDETİN EN KÖTÜ FORMUDUR”

Tarihin ve zamanın diyalektiği bir kez daha gösterdi ki; kapitalist sistemde etik olanla, politik olanın uzlaşması mümkün görünmüyor. İktidarı ele geçirmenin büyük bir avantaja hakim olmak anlamına geldiğini, insanlık tarihi bilmem kaç bin defa yaşayarak ispatlamıştır. Bir anlamda politik mücadelede etik değerler yoktur. İktidar mücadelesinde ki acımasız çatışmanın en önemli nedenlerinden biri de, etik değerlerin yok hükmünde sayılmasıdır. İnsan Toplumu özel mülkiyetten beri hiç bir zaman homojen bir niteliğe ulaşmadı. Özel mülkiyet üzerinde ortaya çıkan yaşam farklılıkları bütün toplumlarda heterojen bir yapının şekillenmesine neden olduğu mister bir sonuç değildir. Tersine tamamen formel bir realitedir. Politik mücadelenin özü bir iktidar mücadelesidir. Yine insanın geride bıraktığı tarih göstermiştir ki, iktidar mücadelesi etik olmayan çatışmalar içinde yürütülüyor. Sınıflı toplumlarda iktidar olmanın albenisi, iktidar mücadelesine zaman zaman kanlı bir tarih yaşattı ve yaşatmaya devam edecek…

Kapitalist sistemde, yada kapitalist dünyada iktidar olma mücadelesinin özü de değişmedi. Sınıf farklılıklarının olduğu, farklı ekonomik ve sosyal yaşamların bulunduğu bir toplumda, iktidar mücadelesinin doğasında sınıflar arası iç çatışma vardır. İç çatışmanın temelinde sınıf çıkarları bulunur. Çatışmayı körükleyen, yada çatışmaya neden olan olgular, insanlar arasında ekonomik olarak eşit olmayan farklı yaşam biçimleri dır. Ekonomik yaşam olarak toplumlarda görülen farklı yaşam biçimleri, toplumdaki çatışmaların iç dinamiğini oluşturur. Bu gerçekten dolayıdır ki, sınıflı toplumlar, özellikle kapitalist sistem, istikrarlı ve stabilize bir toplum olmaktan uzaktır. Kapitalizmin tarihini bilen her insan, söylediklerimin bir gerçeği yansıttığını anlamaktan zorlanmaz. Kapitalizmin yarattığı ve derinleştirdiği ekonomik ve sosyal farklılıklar, toplumu politik olarak farklı kutuplara böldüğü günümüz dünyasının gerçeğidir. Bu bağlamda kapitalizmi anlamak çok önemlidir.

İnsanlık tarihi kapitalizmle birlikte yeni ve çağdaş bir hikaye yaratmasına rağmen. Hikayeyi oluşturan ve farklı kılan nedenler zaman içinde, yine kapitalizm tarafından deforme edildi. Defosuz olarak doğmayan kapitalizm, doğuşuna neden olan kimi argümanlar zaman içinde ve hızlı bir şekilde dejenere ederek bir başka negatif gerçeğe dönüştürüldü. Kapitalizmin insanlara yönelik saldırıları her geçen gün, sınıf farklılıklarını derinleştirerek devam ettiriliyor. İşte tamda bu noktada etik olanla, politik olanın bir iç çatışmasını görüyoruz. Yozlaşma dediğimiz tamda bu alanda sırıtıyor. Kapitalist sistemin yarattığı sınıflar arası ilişkiler ve tarihsel olgular, sınıflar arası iç kavgayı kaçınılmaz kılıyor. Sınıflar arası bir çatışma olarak ortaya çıkan realitenin temelinde ekonomik çelişki bulunuyor. Demek ki insanın temel problemi ekonomiktir.

Dünyadaki bütün büyük burjuvaların ortak özelliği, sömürücü duygularının sınırsız olmasıdır. Kapitalistler zenginleşmekten adeta zevk alıyorlar ve zenginleşmek için her yolu denemekten asla çekinmiyorlar. Bunu, nüfusun ezici bir çoğunluğuna eziyet ederek, yoksulluk çektire yapıyorlar ve gerçekleştiriyorlar. Paranın ve servetin çekici gücüne kapılan tek sınıf burjuva egemen sınıftır. İnsanın ezici çoğunluğunun yaşadığı sonu gelmez kötülüklerin ve acılarn temelinde, burjuva sınıfının zenginleşme de sınır tanmaz duygusu bulunuyor. İnsana çok büyük kötülüklere patlayan bu sınırsız servet duygusu, insanın geleceğini devasa bir risk altında bulunduruyor.

Gezegenin değişik bölgelerinde zaman zaman kurulu sömürücü sisteme karşı ortaya çıkan isyanları, bu bağlam içinde düşünmek bizi daha rasyonel ve mantıklı sonuçlara götürür. Yükselen isyanlar, asırlardır yaşanan acıları ve yoksulluğun bir dışa vurumu olarak görülmelidir. Bir taraftan devasa zenginlik ve zenginleşme, diğer taraftan zenginleşmenin yarattığı büyük yoksulluk ve açlık. İşte kapitalist toplumun yarattığı temel çelişki budur. Bu çelişkinin kendiliğinden çözülme imkanı yoktur.

Sömürüye karşı sessiz kalmak, insanların ezici çoğunluğunun yaşadığı problemlere çözüm değildir. Eğer insanlar mücadele etmeseydi, risk almasaydı, bedeller ödemesydi, bugünün insan daha kötü durumda olacaktı. Kısacası mücadele edilmeden, direnişe geçilmeden kapitalist sistem insan pozitif bir gelecek vermez. İndividüalizm üzerinde toplumsal düzeni örgütlemeye çalışan kapitalist sistem, indeterminizm yaygın bir kültür haline getirerek, toplumda yarattığı tarihsel eşitsizliği kapitalizm de kaynaklandığını gizlemek için yoğun bir propaganda mekanizmasını kullanıyor. Bu nedenden dolayı ezilenler, çalışanlar ve yoksullar yaşadıkları problemin nedenini çoğu zaman anlayamazlar, göremezler. Kapitalist insan bilincini deforme etmek, yaşadığı gerçek sorunları nedenini flu haline getirmek için bin bir araç kullanıyor. Ezilenler, sömürülenler somut olarak yasadiklari üzerinde kafa yormazlar, nedenlerini araştırmazlar. Ama tarihin çeşitli zaman dilimleri içinde, ezilenler, yoksullar ender de olsa kurulu isteme karşı eylemlere kalkışırlar. Ezilenlerin ender rastlanan isyanları ciddi toplumsal patlamalara neden olmuştur. “Acı çığlığın” doğasında yatan neden baskı ve ekonomik sorunlar bulunuyor.

Ekonomik yoksulluk gezegenimiz saran global bir hastalık niteliğin de bulunuyor.Zenginleşmeni devasa boyutta artığı bir konjonktür de, yoksulluğun evrensel bir olguya dönüşmesi ise tamamen büyük paradoks olduğu görülüyor. Bu paradoks zenginleşme, fakirleşme arasındaki çelişkiyi derinleştiriyor. Çalışanların yoksullaştığı bir dünyada, yoksullaşan insanları yaşadıkları zor koşulları sorgulama hakkı bir isyana, yada bir direnişe dönüşmesi mümkündür. Kapitalizmin bir sistem olarak, insanın olduğu her yer de iki ayrı yaşam tarzı yarattığı bir fenomen olmaktan çok, yaşanan bir realiteye dönüştürdü. Yaşadığımız gezegenin neresin baksan, küresel kapitalizmin yarattığı yoksulluğun derin izlerini bulmak mümkün. Her devletin sınırları içinde yaşayan halkın ezici çoğunluğu maddi ve manevi olarak geleceğin de emin değil. Çalışanlar yarına uyanırken, bir huzur ve güven duygusuyla hareket edemiyorlar. Avrupa halkının çekici refah düzeyi bütün albenisini kaybetmiş durumda. Yoksulluk salgın bir hastalık gibi Avrupayı geneline yayılarak büyüme gösteriyor. Yani Avrupa da halk yoksullaşıyor her geçen gün. Fransa’nın çalışanları alım gücünde büyük bir düşüş yaşanıyor. Yoksulluk Afrika, Asya da, Güney Amerika’da insanların ölümüne yol açıyor. bir çok bölgesin de insanların, insanı olmayan yaşama sürüklüyor.

“Yoksulluk şiddetin en kötü formudur” diyen GANDİ, yoksulluğun çok net ve kısa bir anlatımını yapmış. Yoksulluğun doğasında ölüme daha yakın olma gerçeği vardır. Bu da insana yapılan en büyük işkencedir…Çünkü yoksulluk insan için en tehlikeli ve bir çok başlı canavardır. Günlük stresin ve mutsuzluğun kaynağıdır yoksulluk…

Robert Peköz

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün