AŞK VE ŞARAP

O Hayyam’dır ki şarabın ve gökyüzünün efendisidir. İlk gençlik çağlarında Yasni adında bir genç kız sevmiştir. Yasni aşkı bilen biridir. Zalim amcası aşklarına engel olmak için, Yasni’yi zengin bir Arap tüccarına satmıştır. Halep eline yollanan sevgiliye üç yıl sonra rastladığında artık ölmek üzeredir. Tüccara bedenini istemeden sunarken, fazla dayamayıp ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Yasni’nin ruhuna sahip olamayan tüccar, onu kapı dışarı etmiştir. Yasni’ye, Hayyam rastladığında bir kulübede yaşamaktadır. Hayyam, alır onu yanına. Nikâhlarını kıymak için kadıya gider. Kadı kocasına ne gibi bir mülk sunacağını sorar Yasni’ye. Yasni’nin yüreğinden başka verebileceği hiçbir şeyi yoktur. Nikâhlarını kıymak istemeyen kadının ağzına Hayyam bir kese altın doldurur. Sevgiden büyük mülk olabilir mi? Ve zorla nikâhını kıydırır. Ölümcül hastalığın pençesinde inlerken Yasni, Hayyam delicesine acı çeker. Fazla dayanmaz yıpranmış yüreği ve ölür Yasni. Hayyam, sevgilisini gül suyuyla yıkar ve kendi elleriyle toprağa gömer.
Şarap sebep değildir artık Hayyam için. Bir sonuçtur. Hem Hayyam, şarabın memleketinde değil miydi?
O eski çağlarda İran’da her şeyin bir hikâyesi vardı. Ufukları genişti İranlıların. Henüz cendere içine alınmamıştılar. Henüz mollaların kara bulutları dolaşmıyordu İran semahlarında. Öyle ki, şarabın da bir söylencesini bulurlar.
Bir gün İran şahı Cemşid, av sırasında bir kuşun çırpınarak, çaresizlik içinde uçtuğunu görür. Kuşun ayaklarına yılan dolanmıştır. Cemşid okçularına, ‘’Öyle bir ok atın ki’’ demiş, ‘’ Kuşa zarar gelmeden yılanı vurasınız.’’ Okçuları yılanı vurmuş. Yılan aşağıya cansız süzülüvermiş ve kuş özgürce kanat çırparak gökyüzü okyanusunu yarmaya başlamış.
Av kovalamaktan yorulmuşlardır. Bir konaklama yerinde Cemşid dinlenirken, canını kurtardığı kuş gelir Cemşid’in dizine konar. Cemşid, kuşu sevmek için okşayacağı zaman, kuş gagasında bir tohum bırakır Cemşid’in avucuna. Ve kanatlanıp gider.
Cemşid, bu tohumu götürüp sarayının bahçesine gömer. Bir süre sonra, bu tohumun gömüldüğü yerden bir asma boy verir. Asma ürün verir vermesine de, kimse bilmez bunun ne olduğunu, ne işe yaradığını. Yaklaşmazlar. Zehirli sanırlar. Üzümleri toplayıp bir küpe doldururlar. Üzümün şırası küpten dışarı taşar. Artık herkes hemfikirdir, ‘’Üzümün suyu zehirlidir,’’ diye.
Canından bezmiş olan bir cariye ölmek için gider bu zehirli, kimsenin ne olduğunu bilmediği şeyi içer. Cariye ölmek istemiştir. Fakat abuk sabuk hareketler yapmaya başlar. Bu nahoş durum şah Cemşid’in kulağına da gider. Huzuruna da çağırır. Kadın durulmaz. Abuk sabuk hareketlerine devam eder. Kadının bezginliğinden eser kalmamıştır. Neşeli, şen şakrak bir hale dönüşmüştür. Cariyeyi zindana attırır Cemşid. Koca İran şahının karşısında densizlik yapmanın ne demek olduğunu göstermek istemiştir.
Yalnız, içine bir merak da yerleşmiştir Cemşid’in. Bu suyun ne olduğunu öğrenmesi için, zindandan iki mahkûmu çıkartıp üzümden çıkan köpüklü şeyi denettirir. Bu iki mahkûm da aynı şekilde normal olmayan reaksiyonlar gösterirler ve böylece bilirler bu suyun insana keyif verdiğini. Şarabın İran’daki hikâyesi budur. Böyle bulunduğuna inanılır. Ömer Hayyam da İranlı bir çadırcının oğluyken, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın danışmanı olur. Gökyüzünü inceler. Rubailer yazar. Sıra dışı bir insandır ve rubaileriyle karşı koyar çoğunluğun kanıksadığı inançlara.
Benim aşkım ve şarabım ülkem ve edebiyattır.
Yalnız benim mi? Hayır, onlarca arkadaşımızın aşkı aynıdır.
Bu âşıklar kervanına Yaşar Aksu çoktan katılmıştı.
JJ Yayınları’ndan Kürtçe öykü kitabı çıktı. Yaşar Aksu, Kürt edebiyatının bir damlası değil, inanız ki deryası olacak. Benden söylemesi…
Gelecek yazılarımda Yaşar Aksu hakkında detaylı yazılar yazacağım.
Çünkü o aşk ve şarap ehlindedir.
AŞKI NİSYAN
Uzunca bir masaldan çıkıp geldim
Koynumda taşıdığım sureti şahmeran
Annemin elinin güneşli dövmesiydim belki
Kazınıp çıkamayan
Giz de bendim, izlenen de
Bu şehrin buğulu sokaklarında
Dönemiyorum o masala, hüzünlüyüm
Aşkı nisyan eylemek dedim
Aşkı nisyan eylemek ölümdür sevgilim
Mehmet Söğüt
