Toplumsal Yabancılaşma ve Sosyal Damgalanma üzerine kısa bir değerlendirme:

Günümüz modern dünyasında, teknolojik buluşların hızla ilerlemesi, kentleşme ve bireyselleşmenin artmasıyla birlikte insanlar, zaman zaman kendilerini toplumdan kopmuş, yalnız ve yabancılaşmış hissedebilmektedir. Geleneksel yaşamın yerini alan hızla değişen sosyal yapılar, bireylerin sosyal ilişkilerinde kopukluk ve aidiyet duygusunun azalmasına neden olmaktadır. Bu durum, yalnızca psikolojik açıdan değil; aynı zamanda toplumsal ilişkilerde, aile bağlarında ve iş yaşamında da kendini hissettiren ciddi sonuçlar doğurmaktadır.
Yabancılaşma kavramı, kökeninde Marx’ın kapitalist üretim sürecindeki emekçinin yabancılaşması düşüncesine dayanmakla birlikte, Durkheim’ın “anomi” kavramı ile de açıklanabilmektedir. Durkheim, normların/ kuralların zayıflaması ve toplumun değer sisteminde yaşanan bozulmanın, bireylerin kendilerini savunmasız ve yalnız hissetmelerine yol açtığını belirtir. Modern yaşamın getirdiği hızlı değişimler, bireylerin hayatlarına yön veren değerlerle toplumsal normlar arasında uyumsuzluk yaratarak, onların toplumsal bağlarını zayıflatır. Zayıflayan bu bağların devamında toplumsal dağılma kaçınılmaz bir son olarak ortaya çıkar.
Bunun yanı sıra, sosyal damgalanma da modern toplumların önemli sorunlarından biridir. Sosyal damgalanma, bireyin geçmişte yaşadığı olaylar veya taşıdığı belirli özellikler yüzünden toplum tarafından “etiketlenmesi” ve olumsuz bir kimlikle ilişkilendirilmesi sürecidir. Erving Goffman’ın 1963 yılında kaleme aldığı “Stigma” adlı eserinde ortaya koyduğu gibi, damgalanmış bireyler toplum içinde “yüzü bozulan” kişiler olarak görülür; bu durum, onların benlik saygısını zedeleyip sosyal ilişkilerini kısıtlar. Akaemik literatüre baktığımızda yapılan araştırmalar damgalanmanın bireyler üzerinde yarattığı psikolojik yıkım ve toplumsal dışlanma etkilerini detaylı olarak ele almışlardır. Kollektif damgalanmanın etiyolojisinde; egemen yapının, medya baronlarının ve post modern sürecin kültürel yargı bağlamında etkilediği yeni insan tipini yaratma çabasının modern dönemin dalgalanma biçiminde farklılık göstersede özü itibarı İle aynı şekilde etkisini sürdürmektedir. Modern dönemde ; damgalanma kollektif olarak sergilenirken,Post modern dönemde bireyler üzerinde yapılmaktadır.
Modern yaşamda hem yabancılaşmanın hem de damgalanmanın temelinde, ekonomik eşitsizlikler, felaketler, eğitimdeki farklılıklar ve sosyal dayanışmanın zayıflaması, toplumsal çöküş gibi nedenler yatmaktadır. Sanayileşmenin ve kentleşmenin beraberinde getirdiği ekonomik rekabet, bireyler arasında ayrımcılığı ve önyargıları artırarak, sosyal damgalanmayı tetikler. Örneğin kentleşme ile birlikte Tampon bölge ile kent yerlileri arasında meydana gelen kültürel farklılıklar zaman içerisinde; yerli ve göçmen, varoş- lüks yaşantı ikilemini ortaya çıkarmıştır. Bu durum, toplumun en savunmasız kesimlerinin daha fazla dışlanmasına ve yalnızlaşmasına neden olurken, bireylerin psikolojik sağlığını da olumsuz yönde etkilemiştir.
Peki, bizler bu sorunlarla nasıl başa çıkabiliriz? İlk olarak, eğitim ve farkındalık çalışmalara büyük önem verilmedir. Okullar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla düzenlenecek seminerler, atölye çalışmaları ve kampanyalar, bireylerin empati yeteneklerini geliştirmelerine ve farklılıkları hoşgörüyle karşılamalarına olanak tanınmalıdır. Ayrıca, devletin uygulayacağı sosyal politikalar, ekonomik eşitsizlikleri azaltacak ve toplumdaki dayanışmayı güçlendirecek adımlar atılmalıdır. Ekonomik destek programları, istihdamı artırma çabaları ve sosyal yardımlar, bireylerin kendilerini toplum içinde daha güvende hissetmelerine yardımcı olması sağlanmalıdır.
Yine Sosyal medyanın da bu süreçteki rolü göz ardı edilmemelidir. Özelikle haber konularında şiddetin aktarımı, toplumsal eşitsizlik ve cinsel objelerin üst anlatı olarak sunulması toplumsal açıdan önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır. Çünkü medya aynı zamanda , toplumun genel algısını şekillendiren, yönleniren etki bir araç olduğu İçin damgalama süreçlerinin kırılmasına ve dışlanmanın önlenmesine yönelik olumlu örnekleri ön plana çıkararak, önyargıların kırılmasına büyük katkıda bulunabilir.
Sonuç olarak,
toplumsal yabancılaşma ve kollektif damgalanma, modern toplumların kaçınılmaz sorunları arasında yer alsa da, bu olumsuzluklarla mücadelede alınacak eğitimsel, politik ve iletişim temelli önlemler, bireylerin ve toplumun refahını artırabilir. Daha kapsayıcı, adil ve dayanışma içinde bir toplum yapısına ulaşmak için, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yapılacak müdahaleler büyük önem taşımaktadır.
Halil Kansu
