“Bu toplum ve birikimleri değerlidir.”

İnsan hayatı doğduğu topraklardan öğreniyor. Hem kişisel hayat hem toplumsal hayat, o nedenle coğrafya ile ilgilidir. İnsanların doğduğu topraklara ölünceye kadar özlem duyması bundan kaynaklanmaktadır. İnsanların yüreklerinin hep doğdukları topraklarda olması ne bir fantazidir ne de boşunadır. Topraklarımıza özlem duymamız kişiliğimizin oluşumuna duyduğumuz derin hasretin ifadesidir.
Dolayısıyla hiç kimse topraklarından uzak yaşamak istemez. Gurbet- sıla türküleri, klamları, masalları, cevrokları, boşuna değil, hep bu nedenle insanlık için değerli edebiyat ürünleri olmuştur. Hasreti ve sılaya özlemi anlatan her sözün, her cümlenin ve her objenin bizleri etkilemesi bundan kaynaklanmaktadır.
Hele ki insanlar, sosyal ekonomik ve siyasal zor kullanılarak topraklarından kopartılmış ise o zaman hasret daha bir dayanılmaz olmaktadır. Çünkü her durumda topraklarından kopartılan, gurbete düşen insanın yaşam damarlarının bazıları kopartılmıştır. Bizlerde topraklarında kopartılmış insanlar olarak yarım yaşıyoruz.
Tek başına bu sosyolojik olgu, içinde olduğumuz toplumun üzerinde önemle durulması gereken bir gerçekliğidir. Ancak bizim toplumumuzun bundan başka da çok önemli özellikleri bulunmaktadır.
Öte yanda herhangi bir toprak parçasını anlamlı kılan üzerinde yaşayan insan topluluğu ve bu topluluğun, tarihi, yaşamı, kültürü ve dilidir.
Toplumların tarihi, kültürel özellikleri ve birikimleri, toplumların değerini gösteren birçok kriterden birisidir.
Bu anlamda mensubu olduğumuz toplumun, yani, Maraş’ın, Malatya’nın, Sivas’ın ve Kayseri’nin belli bölgelerinde yaşayan Kürt- Alevi ve kısmen de Türk- Alevi toplumunun ciddi ve değerli bir kültürel birikiminin olduğunu tespit etmek gerekiyor. Toplumun ürettiği bu kültürel birikim nerededir? Yeterince açığa çıkartılış ve değerlendirilmiş midir? Ne yazık ki bu sorulara pozitif cevaplar verememekteyiz.
Konuyla ilgili birkaç not kaydetmek yanlışolmayacaktır. Birincisi söz konusu toplumsal yapınıntarihine ve yaşamına dair bazı çalışmalar yapılmış veya çeşitli kaynaklarda değinilmiş olunsa bile derli toplu, ikna edici tarihi çalışmalardan yoksunuz. Ne yazık ki bu toplumun tarihsel geçmişine en fazlabirkaç yüz yıla kadar gidilebilmektedir. Ondan öncesine dair kapsamlı ve bütünlüklü bir araştırma yapılmış değildir.
İkincisi, yine adı geçen toplumun en fazla yüz yıllık bir dönem içindeki kültürel birikimlerine ve değerlerine ulaşabilmekteyiz, ki bu da önemli bir handikap yaratmaktadır.
Üçüncüsü doğal olarak geçmişe ait olan birikimler daha çok sözlü şiirler ve deyişlerden ibarettir. Kitap olarak yazılmış ve kamuoyuna mal edilmiş eserler, ne yazık ki, çok fazla değildir.
Dördüncüsü ve esas olanı, ne yazık ki bu toplumunulaşılabilinen ve başlı başına bir değer olan yüz yıllık birikimi de yeterince açığa çıkartılmamış, açığa çıkartılanların kıymeti bilinmemiş ve değerlendirilmemiştir.
Öncelikle bu gerçekliğin toplumsal bir sorun olarak ortaya konması ve çözümüne ilişkin sorunluluk alınması önemli ve gereklidir.
Genellikle insanlar bu konularda kendi çevrelerinde olan bitenlere karşı fazla ilgisizdirler. Olanları yazılanları önemsiz bulan yaklaşımlar öne çıkartılmaktadır. Bu doğru değildir. Unutmayalım ki Yunan filozofları da kendi küçücük dünyalarında eksiklikleriyle yaşayan insanlardı. Ancak zaman onların tarihe mal olmalarını önleyemedi.
Şunu söylemek gerekir. Bu toplumun ortada bulunankültürel değerlerinden çok daha fazlası insanların bilincinden bulunmaktadır. Yaşayan nenelerin dedelerin veya çeşitli ilgililerin anlatacağı o kadar çok kültürel değer var ki. Bunların açığa çıkartmak değerlendirmek için ne bekleniyor? Halbuki bu yönlü bir çalışma hem çok mümkündür hem de çok faydalıdır. Bu amaçla çalışmalar yapılarak insanların aklında kaldığı kadarıyla masallar, klamlar cevroklarve ne bulunabilirse, onlar açığa çıkartılmalı, kamuoyuna sunulmalı ve değerlendirilmelidir. Özellikle evlerde sandıkların diplerinde dolapların kuytu köşelerinde kaybolmaya terk edilmiş olan şiirler, anılar ve aktarımlar açığa çıkartılmayı beklemektedir. Toplumsal olarak tarihe kültüre ve inanca dair bilinmesi gerekenlerin bir kısmını buralarda aramak gerekiyor. Bunlara ek yapılan sosyolojik ve tarihi araştırmalarında desteklenmesi gerekiyor.
Toplumsal kimliğin oluşmasında belirleyici bir nokta daha bulunmaktadır. Söz konusu toplum, tarihin bin yıllık dönemi boyunca ve istikrarlı bir biçimde direnişler ve isyanlar yaratmış ve yaşamış bir toplumdur. Zorbalıklara ve haksızlıklara boyun eğmemiş, sürekli olarak başkaldırmıştır. Ayrıca sadece Kürtler, sadece Aleviler değil, bölgede yaşayan Türkmenler de ve Ermeniler de bu direniş ve isyanları yaratmış ve yaşamışlardır.
Bölge halklarının haksızlıklara karşı çıkan yapısı, 1970lı yıllarda devrimci kurumlarda daha sonra da demokratik mücadeleyle devam etmiştir. Bu gerçekliğin dikkate alınması, tarihe mal edilmesi ve bu amaçla çeşitli çalışmaların yapılması da günün önemli görevleri arasındadır.
Özetle Maraş, Malatya, Sivas ve Kayseri şehirlerinin çeşitli bölgelerine dağıtılmış olan bu toplumun sosyal, kültürel ve siyasal anatomisinin çıkartılması önemli bir görev olarak ortada durmaktadır. Her şeyden önce bölgenin tarihsel geçmişi, kültürel yapısı ve sosyo- politik özellikleri, bilmemiz gereken değerli bilgilerle doludur. Bunları bilmek, açığa çıkartmak, değerlendirmek toplumsal sorunlarımızı çözmek ve geleceği daha sağlıklı kurgulayabilmek açısında son derece değerli ve önemlidir. Ayrıca bu değerler açığa çıkartıldığında, bu toplumun bir ferdi olan her birey, bu toplumun bir bireyi olmanın onurunu yaşayacak, bu onuru yüreğinin derinliklerinden hissedecektir.
Son olarak bir noktaya değinmeyi çok gerekli ve önemli buluyorum. Son yıllarda yukarıda belirtilen her alanda çok değerli ve önemli çalışmalar yapıldı, yapılmaktadır. Üretilen bu şiir, deyiş, araştırma, hikâye, roman, resim ve benzeri her türlü eser, özgün değerlerinden bağımsız olarak, çok değerlidirler. Bunlar ayrı yazı konusu olacak kadar önemli oldukları için burada değinip geçmek doğru olamayacaktır. Şu kadarını belirtmek gerekir ki, toplumsal gerçekliğe aykırı olmayan bu yönlü çalışmaların hepsi değerlidir ve desteklenmelidir. İnsanlarımızın ürettiği eserlerin değerini, başkaları değil biz biliriz, biz belirleriz,
Aziz Tunç
