BURJUVA İDEOLOJİSİNE KARŞI MÜCADELE ÖNCELİKLİ OLMALI

Marksist hareketin krizini anlamak, yalnızca içsel dogmatizme ya da örgütsel zaaflara bakmakla sınırlı kalamaz. Marksizmin krizi çok daha derin ve anlamlıdır.
Kapitalist ideolojinin, özellikle liberal bireycilik, kimlik siyaseti, reformculuk, postmodernizm gibi biçimlerle Marksist düşünceye dışarıdan sızması ve onu içeriden aşındırması, teorik yozlaşmanın temel kaynaklarından biridir. Marksizm geliştirmek sol içindeki yabani otlara karşı da mücadele etmekle mümkün.
Ve bu nedenle, “yeniden inşa”dan çok, devrimci teorinin yeniden yaratılması gerekir. Çünkü artık ortada “onarılacak” bir gelenek değil, “yeniden kurulacak” bir stratejik yönelim var.
Kapitalist ideolojinin Marksist hareket içindeki etkisi üzerinde bir çalışma yapmak, düne göre çok daha önemli hale gelmiştir. Toplumsal alanda invidüalizm etkin bir kültür haline geldi.
Kapitalist sistem yalnızca üretim ilişkileriyle değil, ideolojik aygıtlarıyla da iktidarını sürdürür. Medya, eğitim, kültür ve hatta muhalif düşünce alanlarında kendi mantığını yeniden üretir. Marksist hareketler bu ideolojik saldırıya çoğu zaman farkında olmadan maruz kalmış, bunun sonucunda devrimci teorik bütünlük parçalanmış ve etkisiz hale gelmiştir.
Liberal bireycilik ve sınıfını güncenliği
Neoliberal ideoloji, bireyi toplumsal ilişkilerden kopararak yüceltir. Bu anlayış, kolektif mücadeleyi, sınıf bilincini ve örgütlü hareketi değersizleştirir. Bazı sol çevrelerde bile “özgür birey” kavramı sınıfsal bağlamdan soyutlanarak savunulmakta, Marksizmin kolektivist ve tarihselci bakışı zayıflamaktadır.
Kimlik siyaseti ve sınıf üzerinde manipülasyonlar, ilginç tartışmalara vesile oldu. Ama hiçbir tartışma kendisine ideolojik bir alan bulamadı.
Kapitalizm, toplumsal kimlikleri (ırk, cinsiyet, cinsel yönelim vb.) parçalara ayırarak sınıfsal bütünlüğü zayıflatır.
Elbette bu kimlikler önemlidir; ancak sınıf ilişkilerinden koparıldığında, kapitalist düzenle uyumlu bir “temsil siyasetine” indirgenir.
Böylece sistem, radikal dönüşüm taleplerini bastırmak yerine “tanıma” yoluyla etkisiz hale getirmeye çalışır.
Postmodernizmin Hakikat Krizi
Postmodern teori, büyük anlatıların (örneğin Marksizm’in) reddini savunur. Gerçekliğin parçalı, göreli ve öznel olduğunu öne sürer. Marksizmin savunması bilimseliğinde koparılınca, etkisiz hale geldi.
Bu, emperyalist kapitalist dönemde, devrimci bütünlük yerine parçalanmış, göreceli, yönsüz bir düşünce tarzını egemen hale getirildi.
Bugün bazı Marksist çevrelerde bile bu etkiyle, tarihsel maddeciliğin yerini kültürel yorumculuk almıştır. Reformculuk ve radikal perspektifin silinmesi kapitalizmin yıllardır bir ideolojik çalışmadır. Radikal Marksizmin nispete toplumsal mücadelede marjinal hale gelmesinin bir nedenide, burjuva ideolojinin toplumdaki etkisine bağlıdır.
Sosyal adalet, temel gelir, sürdürülebilir kalkınma gibi reformcu talepler, sistemi dönüştürmek yerine ona sol bir meşruiyet kazandırır.
Devrimci dönüşüm talebinin yerine, kapitalizmi “daha insani” hale getirme hayalleri solda görülen ideolojik kaymadır.
Bu, yalnızca eylemin değil, teorinin de devrimsizleşmesi anlamına gelir.
Bugün için Marksizm’in yeniden inşası değil, devrimci teorinin yeniden yaratılması asil bir görevdir. Marksizmin üstüne eklemek çok eksik bırakılan bir durum.
Bugün artık yapılması gereken yalnızca mevcut Marksist teoriyi “güncellemek” değil, yeniden kurmak da değil – yeniden yaratmaktır.
Yeni olguları Marksist felsefe içinde anlamak ve analiz etmek önemli.
Tarihsel maddeciliği bugünün üretim ilişkileri, ekolojik krizleri ve dijital sermaye biçimleriyle yeniden kuracak, Sınıf kavramını yeniden tanımlayacak, işçi sınıfının yapısal dönüşümünü anlayacak özgün çalışmalar öncelikli olmalı.
Sadece teoride değil, örgütsel biçimlerde de devrimci yenilenme yaratacak bir teorik analiz mutlaka yapmalı. Ve tüm bunları kapitalizmin ideolojik aygıtlarından bağımsız, kendi epistemolojik zemininde yapacaktır.
Yeniden yaratım, geçmişin mirasını dogma olarak değil; mücadeleci bir bilinç olarak taşımayı gerektirir. Bu, yalnızca bir teorik müdahale değil, aynı zamanda devrimci öznenin yeniden tarih sahnesine çağrılmasıdır.
Celal Peköz
