Çoçuğa Yönelik Aile İçi Şiddet:Şiddetin Risk Faktörleri ve Nedenleri

2.Bölüm
Heise (1993) tarafından geliştirilen modele göre, bireysel, ilişkisel, topluluk ve toplumsal/kültürel olmak üzere şiddete neden olan 4 risk faktörü vardır. Bu modele ekolojik model ismini vermiştir. Ekolojik modelin ilk faktörü olan bireysel düzeyi şiddete başvurma veya maruz kalma oranını arttıran biyolojik, demografik ve kişilik özelliklerine bağlanmaktadır. Bu özellikler çocukken aile içi şiddete uğramış olmak, gelir düzeyinin düşük olması, yakın çevresinin olmaması, eğitim düzeyinin düşük olması, alkol veya madde kullanımının bulunması, baba figürünün yokluğu, yaş gibi faktörlerdir. İkinci olarak ilişkisel düzeyde aile bireyleri ile gelişen olumsuz ilişkilerin şiddet eylemine ittiği düşünülmektedir. Bunlar, maddi nedenlerle evlenmek, erkeğin evlilikte maddi gücü kendinde bulundurması, eşler arası gelir düzeyindeki farklar, erkeğin ailesiyle beraber yaşanması gibi faktörlerdir. Üçüncü olarak topluluk düzeyinde, kadına ve aile bireylerine şiddet, fakirlik, ekonomik koşulların ağırlığı, nüfus sayısındaki fazlalık, erkeğin kadına uyguladığı şiddeti yasallaştıran faaliyetler, sosyal desteklerin varlığının azlığı, devlet yaptırımlarının caydırıcı olmaması, mahkeme gibi devlet organlarının kararlarının önemsenmemesi gibi faktörler rol oynar .
Aile içi şiddetin sosyal bir sorun olarak görünmediği hatta kadını terbiye etmek amacıyla şiddete başvurulan Arap ve Müslüman ülkelerinde dini etkenlerde önemli bir risk faktörüdür. Türkiye’de şiddetin namus kavramı üzerinden yürütüldüğünü ve bundan dolayı da namus cinayetlerinin fazla olduğunu ileri sürmüştür. Kızın ailesinin isteği dışında başka biriyle gönül ilişkisi içerisinde olması, evlilik dışı hamile kalması, kadının kocasını bırakıp başka biriyle kaçması gibi durumlar ülkemizde töre cinayetlerine zemin hazırlamaktadır.
Aile içi şiddeti etkileyen faktörlerden biri de psikolojik etmenlerdir. Bir erkeğin eşine daha önce bir kez bile şiddet uygulayıp uygulamadığı çok önemlidir. Yeni evlenen çiftlerle yapılan bir araştırmada, flört döneminde partnerine şiddet uygulamış erkeklerde uygulamayanlara göre evlendikten sonra şiddete başvurma oranları daha yüksek çıkmıştır.
Şiddete sebep olabilecek bir diğer psikososyal yaklaşım ise ruhsal bozukluklara sahip olmaktır. Bu yaklaşım kabul görmemiştir. Çünkü şiddetin sadece ‘anormal’ kişilerde görüldüğünü ileri süren bir yaklaşımdır. Ancak ruhsal bozuklukların %10’unda şiddet vakalarına rastlanmıştır. Alkol kullanımının şiddeti arttırdığı kabul edilse de alkol kullanımı şiddet eylemlerinin sebebi değildir. Kadına yönelik şiddet genel itibariyle en çok erkek egemenliğinden kaynaklanmaktadır. Erkeğin kanunlardan ve kültürel yapılardan kaynaklı üstün olduğu inancı, kadının erkeğe karşı hizmet eder konumda bulunması ve erkeğin verdiği kararların kural kabul edilmesini sağlayan inançlar şiddeti besleyip ortaya çıkarmaktadır.
Çocuğa Yönelik Şiddetin Etkileri:
Çocuğa yönelik şiddetin fiziksel ve ruhsal yaralanmalara sebep olduğu bilinmektedir. Örseleyici yaşantılara sebep olan şiddet çocukların benlik gelişimi için sarsıcı nitelikte olabilmektedir.
-Yetişkinler, çocuklara kendini ifade etmeye çalışan, kendi haklarını savunmaya başlayan, kendi duyguları ile hareket eden birilerini gördüklerinde şiddet uygulamaya başlarlar.
– Yetişkinler vurduklarında bu çok kötü bir hareket olarak algılanmazken, çocuklar dövüldüğü zaman ise bu onların geleceği için, onların gelişimine katkı sağlamak için faydalı bir eylem olarak algılanır. Bu durum çocuklarda şiddetin normal olarak algılanmasına neden olmaktadır;
– Çocuklar üzerine uygulanan şiddet fiziki gücün kötü bağlamda kullanılmasının sonucudur. Yetişkinlere nazaran fiziki bağlamda daha zayıf bir yapıya sahip olan çocuklar, duygusal bağlamda yetişkinlere bağlıdırlar;
– Özürlü çocuklar üzerinde uygulanma ihtimali olan şiddet riski aşağıdaki belirtilen nedenlerden dolayı daha fazladır:
– Yaşadıkları iletişim sıkıntılarından dolayı başlarına gelen şiddet olaylarını anlatmakta yetersizdirler;
– Bu tür çocuklar, diğer çocuklara nazaran tecrit durumunda olduklarından dolayı kendilerini korumakla meşgul olan kişilerle ve diğer çocuklarla daha az bağlantıları vardır;
– Özürlü çocuklar sağlık ve şahsi bakımları açısından yetişkinlere bağlı oldukları için bağımsız hareket edemezler. Bu bağlamda yetişkinlerin onlara şiddet uygulama riski ile karşı karşıyadırlar;
– Fiziki eksikliklerinden, kendilerine olan güvenlerinin yeterli olmamasından ve kendi yaşantılarını kontrol edemiyor olmalarından dolayı özürlü çocuklar kendilerini ifade edememekte, koruyamamakta ve onlara karşı kötü davranan insanların yaptıklarını anlatamamaktadırlar.
Kendini ifade etmekte sıkıntıları olan tecritteki çocuk, şiddete karşı doğal olarak korumasızdır. Şiddetin sebeplerinin hepsi aynı şekilde açıklanamaz. Fiziki şiddet daha çok çocuk üzerinde olumsuz düşüncelerin yoğunlaştığı, maddi ve sosyal faktörlerin strese ve bunun gibi sonuçların aile fertlerinin ilişkilerinde olumsuz etkiye neden olduğunda kendini gösterir. Cinsel şiddet konusu fakirlik ve stres ile açıklamak doğru değildir. Cinsel şiddet daha çok karşı taraf üzerinde kontrol ve güç oluşturmak maksadıyla, kişiyi isteği dışında cinsel ilişkide bulunmak veya zararlı cinsel davranışlara zorlamanın sonucudur.
devam edecek
Halil Kansu
