21. YÜZYIL KAPİTALİST SİSTEMİN GELECEĞİ

‘Asgari ücret ve emeklilik dayatılmış evrensel bir yasal yoksulluktur.’ (Robert Peköz)
Kapitalist sistemi değerlendirmede iki ana ideolojik ve politik çizgi var olmaya devam ediyor. Temelde uyuşmayan ve hiçbir alanda benzerliği olmayan iki farklı çizginin bugünü ve geleceği üzerinde yazmak gerekiyor. Kapitalist sistem kendi işlevini devam ettirmek adına yapılması gereken ne varsa fazlasıyla yapıyor. Eşitsizliğin ve sömürünün devamından en ufak taviz vermiyor. Hiçbir şeye sahip olmayan sömürülenle, her şeye sahip olan bir sınıfın çatışması, insan tarihinin tüm gelişiminde sürekliğini korudu. Çağlar ve sistemler değişti, fakat sömürünün özü değişmedi. Yani ezen-ezilen çelişkisi her zaman var oldu. Global olarak işsizliğin ve yoksulluğun artması dünyanın her yerinde aynı sebeplere dayanıyor. Burjuva sınıfı sömürü ilkesinden bir adım geriye atmıyor. Tersine ne kadar çok zengin olursa, bir o kadar acımasız oluyor. Küresel güçler tarafından mandepsi bir politikanın çok boyutlu ve etkili bir kültür haline getirildiğine, tarihsel olarak tanıklık ediyoruz. Dünyadaki nüfusun ezici çoğunluğu komplike ve kaotik bir atmosfere doğru hızla sürükleniyor. Kapitalist sistem yeni teknolojik olanaklarla, ideolojik imitasyonlar kullanarak toplumsal çelişkileri kamufle ediyor. Kapitalist sistem elindeki teknoloji üzerinden ‘yeni bir düzen örgütlemeyi’ bir strateji olarak benimsemiş görünüyor. Paranın ‘Tanrı’nın’ yerini aldığı güçlü yeni bir hikâyeyi örgütlemek ve yaratmak adına, uzun zamandır paraya, insan dünyasında albenili bir değer kazandırdı. Kapitalist sistemi paraya ulaşmak için insana yarışır hale getirdi. İyi yaşam için yarışan milyarlarca yoksul ve aç insan, imkânsızı yakalamak için kapitalist sistem tarafından fantastik söylemlerle kandırılıyor. Mitolojik bir karakter verilen paraya ulaşmanın yolu, insanda tam olarak eziyete dönüşmüş durumda. Kapitalist sistem parayı, bütün toplumsal değerlerin üstüne çıkardı. Dolayısıyla paraya ulaşma, toplumda büyük sorunlara yol açıyor, yaşanan toplumsal adaletsizliğin görünmesine, anlaşılmasına engel oluyor ve kapitalist sömürücü sınıfın ömrünün uzamasına neden oluyor. İllüzyonlar üzerinde kurulan manipülasyonlar kapitalizmin ömrünü uzatmaya ve kapitalizmi ölümsüz kılmaya yönelik çabalardır. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisinin olduğu sistemde, değişimi hiçbir irade engelleyemez gerçeğini belirtmeliyim. Görmek istediğimiz, özlemini duyduğumuz ve insana layık gördüğümüz dünya ile, bugünkü dünya arasında en ufak bir analoji bulunmuyor. Çağdaş toplum diye adlandırılan kapitalist sistemde, insan tam bir trajedi içinde yaşıyor. İnsanın minimum ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir dünya sistemi yaratıldı. Ekonomik olarak özgür olmayan ve her an aç kalacak milyarlar var edildi. İnsan fiziksel kötülüklere neden olacak ekonomik zorluklar içinde yaşamaya zorlanıyor. Rasyonel ve mantıklı hiçbir felsefe mevcut düzenin yarattığı kötülükleri savunmaz, savunamaz. Egemen sınıf, zenginliğin ve fakirliğin baki olduğuna insanları inandırmaya çalışıyor. Emek sömürüsü üzerinde adil olmayan bir dünya yaratılması, yüksek kar oranıyla düşük ücret arasındaki çelişkinin büyümesinde etkili oluyor. Aşırı sömürüyle düşük ücret arasında yaşanan paradoksal durum, milyarlarca insanın günlük yaşantısında kötü bir yaşama vesiledir. İnsanın içinde bulunduğu yıkıcı, acımasız ve sömürü kargaşası kapitalist sınıfın çıkarlarına uygun bir bazda ilerliyor. Sömürü üzerinden yürütülen bir vahşet ve eşi görülmemiş bir eşitsizlik, devasa bir tırmanışla büyüyor.
Devletin sınırsız gücüyle organize edilen bu durum, büyük bir toplumsal çatışmaya açıktır. Kapitalist sistemin evrensel düzeyde yarattığı olgu, yaratılan devasa zenginliğe rağmen, yoksulluğun ve alım gücünün çekilmez düzeyde zayıflamasıdır. 21. yüzyılda insanın içinde bulunduğu maddi ve manevi koşullar düne göre çok daha kötü ve zor. Bazı gerçekler kimilerinin hoşuna gitmese bile yazmak zorunda olduğumu, yazmanın mücadelemizin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız dünyayı anlamak, yorumlamak ve değiştirmek görevi Marksistler için değişmedi. İnsan dünyasında ekonomik alanda yaşanan devasa problem, toplumsal çelişkiyi her geçen gün derinleştirerek ilerliyor. İşsizlik, yoksulluk, açlık her gün tırmanıyor. Birleşmiş Milletlerin resmi verilerine göre; 2020 yılında 174 milyon işsizin olacağı iddia ediliyor. Bizler bu resmi rakamı ikiye, hatta üç olarak hesaplarsak bir abartı olmaz. ILO raporuna göre 2024 yılında küresel işsizlik oranı artacak. Toplumda sosyal eşitsizlik ciddi sorunlara ve patlamalara vesile olması kaçınılmaz görünüyor. 2024 ve sonrasını takip edecek yıllar, küresel işsizlik ve küresel yoksulluk artması engellenemez.
Eşitsizliğin derinleşmesi ve üretimin durağan hale gelmesi kapitalist sistemin en zayıf niteliğini oluşturuyor. Ezilenlerin, yoksulların ve açlık çekenlerin sesi çok gecikmeyece diye düşünüyorum. “Birleşmiş Milletler Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde ele alınan yoksulluk ve sağlık konularında bir rapor hazırlandı. Raporda yer alan verilere göre, dünya nüfusunun yarısı, günde 2 dolardan az bir parayla geçinmeye çalışıyor. Günde 1 dolardan az bir parayla, yaşamlarını sürdürmeye çalışanların sayısı ise,1.2 milyar. Bu insanlar açlık, hastalık, cehalet ve işsizlik gibi sorunların yanı sıra yeterli gıda, temiz içme suyu, eğitim, sağlık ve çağdaş enerji hizmetlerinden yoksun yaşıyorlar.” Birleşmiş Milletlerin raporuna yansıyan sonuçların ne kadar güvenilir olabileceği sorusunu sormadan değerlendirmelerde bulunmak gerçekçi olmaz. Dünya nüfusunun ezici çoğunluğu açlık, yoksulluk ve işsizlik gibi kronik bir çıkmazın pençesine yakalanmış durumda. “Ekonomik kriz kapitalist dünyanın en temel sorunu halinde. Kapitalist dünyaya global olarak bakıldığında; gelişmiş ülkelerde yaşayan yoksul kişilerin sayısı küçümsenmeyecek düzeylerde artarken, yoksulluk ve açlık gelişmekte olan ülkelerde daha dramatik yaşanıyor. Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan yaklaşık 4.6 milyar insanın, 800 milyonu normal, sağlıklı ve faal bir yaşam sürmeye yeterli gıda almıyor. Bu kişilerin 850 milyonu okur-yazar değil, 1 milyarı temiz sudan yoksun olarak hayatını sürdürüyor. 2.4 milyar ise, temel sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor. Gelişmekte olan ülkelerde her yıl, 5 yaşından küçük 11 milyon çocuk önlenebilir hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.” Bu resmi rakamların gerçeğe ne kadar yakın olduğu düşündürücü. Ekonomik ve politik olarak tıkanan kapitalist sistem, yeni çalışma alanları üretmek yerine, toplumu bir bütün olarak manipüle etme stratejisi geliştiriyor. Bu noktada başarılı olma şansı bulunmuyor. Palyatif çözümler belki geçici olarak küresel efendilere nefes aldırabilir. Ama palyatif çözümlerin, daha büyük problemlere dönüştüğüne tarih binlerce kez tanıklık etmiştir.
Yukarıdaki rakamları doğru baz olarak alsak bile, insan geleceğinin büyük bir risk altında olduğunu görürüz. Yaşanan ve yazılan olgular kapitalizmin insan dünyasında yarattığı tahribat, daha büyük felaketlere açıktır. ‘Tarih yazgı tanımaz.’ Çünkü olup biten göz önünde yaşanıyor. Dolayısıyla gelecek ve yaşanacak bir felaketi düşünmeden mücadele etmek zor görünüyor. Covid-19 ile başlayan yeni bir süreç, kapitalist sistemin yeni bir projesidir. Günümüzün gerçeği kapitalist sistemin büyük bir ekonomik bunalım içinde ilerliyor olmasıdır. Çalışanların ve yoksulların dünyasında ekonomik denge çok berbat şekilde bozulmuş durumda. Bir bütün olarak kapitalist dünyaya bakıldığında, zengin azınlık servetine, servet katarak zenginleşiyor. Kapitalist sınıf kendi özel çıkarlarını en üst düzeyde savunuyor ve örgütlüyor. Kapitalist sistemin vazgeçilmez kuralı; kendi geleceğidir. Global olarak insan geleceği, kendi tarihinin en karmaşık ve en tehlikeli zaman dilimi içinde bulunuyor. Tespitimiz güncel bir realitedir. Tehlike dediğimiz şeyin, Covid-19’la ilgisi bulunmuyor. Dünyadaki nükleer silahlar da büyük risk oluşturuyor. Küresel güçler genelde “caydırıcı güç” demagojisi olarak sundukları nükleer silahlar, bir ‘caydırıcı’ güç olmanın ötesinde, egemen sınıfın elinde, büyük bir riske vesile oluyor. Bu bağlamda, egemen kapitalist sınıf kendisini de etkileyecek bir nükleer savaş riskini almaz, alamaz. İnsan dünyasındaki en önemli risk, yeni teknolojiyle köle insan yaratma gibi bir projeyi öne çıkıyor.
Teknolojiyle esir alınmaya çalışılan toplumun ezilenleri, yoksulları, sonsuza kadar sürecek bir kölelik zincirine bağlanmak isteniyor. Yeni teknoloji üzerinden, insanın kutsal yaşam hakkı tümü ile kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Köle bir insan yaratma projesi içinde olan küresel efendiler, ideolojik bir hegemonyayı çok yönlü işliyorlar. “Modern kölelik” aşılarak, barbar bir kölelik ve acımasız bir sömürü çarkı yaratılıyor. İnsanın olduğu her coğrafyada açlık ve yoksulluk farklı tonlarda var olacak. İnsan, özelliklede toplumun çalışan kesimleri çok sayıda ve farklı sıkıntılarla yüzleşmeye başladı. Bu sorunların en büyüğü ve en yıkıcı olanı bölgesel savaşlarla iç savaşın yaratılmasıdır. ‘Soğuk savaşın’ sona ermesiyle birlikte, çatışmalı dünya biraz ‘rahat nefes’ alsa da, şimdiki dünyanın hem hali, hem de gidişatı çok korkutucu görünüyor. İnsanın ve içinde yaşadığımız gezegenin geleceği daha büyük felaketlerle karşı karşıya bulunuyor. Zengin ve yoksulluk kavramları birbirlerine paradox şekilde alternatif olgulara dönüşüyor. Düşük ücret üzerinde yaratılan devasa servetler insan dünyasında büyük felaketlere açıktır. İnsanın geleceği üzerinde ipotek kurmaya çalışan egemen sınıf, ayrıca doğayı inanılmaz düzeyde tahrip ediyor. Doğayı bir sömürü alanı olarak kullanıyor. Dolayısıyla doğanın korunması insanın önündeki en temel sorunlardan biridir. Doğadaki dengeler hızla bozuluyor. Bu bozulmada rol alan en etkin güç küresel efendilerdir. Küresel kapitalist sistemle, doğa arasında bağ tam bir sömürü ilişkisine dönüşmüş durumda. Şimdi küresel barbarların elinde doğayı alt üst edecek ya da doğayı sonsuza kadar değiştirebilecek yeterli teknoloji bulunuyor. Doğa ve insan kapitalist sistemin barbarlığı altında tehlikeli bir sürece hızla akıyor. Bu realiteyi anlamayanlar çözüm de üretemezler. Sessizlik sadece “yeni uygarlık” tarafından yaratılmak istenen canavarın büyümesine ve tehlikenin artmasına olanak yaratır. Covid-19’u bir kaza sızması olarak düşünmek elbette büyük hata olur. İnsan bu küresel manipülasyonlara inanacak kadar saf olmamalı. Kapitalist egemen sınıf, artık nüfus çokluğundan hoşlanmıyor ve dünyanın çok kalabalık olduğunu iddia ediyor. Emeklilerin sisteme yük olduklarını düşünüyor. Tam bu espri üzerinde insanı başka bir yaşam tarzına hazırlıyorlar. Hazırlık gelişen yeni teknoloji üzerinden örgütleniyor. Bu gerçeği görmeyen, anlamayan, gelen tehlikenin bilincinde olamaz. Covid-19 üzerinden yaratılmak istenen korku ve izole politikası bir stratejinin ilk ayağı olduğunu görmek ve anlamak önemlidir. Kapitalist burjuva sınıfı, son yirmi yıldır yeni teknolojinin üzerinde bir dizi fiksiyon ve fiktif fikirlerle insanları, daha çok toplumun çalışanlarını “yeni bir kapitalist dünyaya” inandırmak istiyorlar. Kapitalist sistemin alternatifsiz olduğu tezini topluma empoze ederek, kendileri için risksiz bir dünya yaratmaya çalışıyorlar. Mantıklı ve rasyonel bir insan mevcut sistemin yarattığı kötülükleri görmezlikten gelemez. Çünkü düşük ücretle devasa kar oranları arasındaki dengesizlik farklı bir yaşam tarzı ortaya çıkarıyor. Kapitalist zihniyette sadece çıkarlar vardır ve sömürü için feda etmeyeceği hiçbir şey yoktur. Kapitalist sistem içinde insana ait bir “uygarlaşma”, sadece bir avuç insanın geleceğini teminat altına almakla sınırlıdır. Üretim alanında görülen devasa zenginlik, kendisine alıcı bulma konusunda sorunlar yaşayacağı kesin. Eski metaların yeni ile yer değiştirmesi için insanların alım gücünün zayıf kaldığı gerçeği ile yüzleşmek görülen en kötü durumdur. Yoksullaşan insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük sorunlar yaşanacağı gerçeği, insan dünyasında çözümsüzlüklerin artacağı dramatik bir yaşamdan çok uzak görünmüyor. Daha açıkçası toplumdaki “insan fazlalıkları” kapitalist sınıfın yeni senaryolarına açıktır. Kapitalist sistemin kendi geleceğini sonsuza kadar sürdürecek bir proje içinde olduğu gerçeğini anlamak çok çok önemlidir. Kapitalizm değişen her yeni sürece uygun yeni teoriler üreterek ilerliyor.
Kapitalizm gelecek yüzyılın projesini hazırlarken, insan yaşamının kutsallığını tehlikeye atmaktan asla vazgeçmeyecektir. İnsan kapitalizmin acımasız niteliğine karşı, daha radikal bir mücadeleye hazırlanmalıdır. Kapitalizmin kötülüklerine karşı kalıcı önlemler almak, kapitalist sistemle mücadelede için gereklidir; başka bir seçenek yoktur. Çünkü dünya nüfusunun ezici çoğunluğu acı çekiyor ve her geçen gün daha da yoksullaştırılıyor. İnsanlar çözümsüz olmadıklarının bilincine vardıklarında, işin rengi değişecektir. İnsanı merkeze koyan ve savunan bir dünya anlayışı, kapitalizmin yarattığı ve yaratacağı kötülüklere karşı koyabilir. İnsanın “kutsallığına” kendi çıkarları içinde bakan küresel egemen sınıf, yeni sansasyonel üretim aletleriyle, insanı yoksullaştırır, alım gücünü zayıflatır. Yeni teknolojik üretimde yaşanacaklar insanların alım gücünde görülen çelişki ve büyüyen işsizlik toplumsal çatışmanın bazını oluşturur. Teknoloji devasa bir işsizlik yaratmaya adaydır. Kapitalist sistemin yeni iş alanları yaratamıyor. Tersine iş alanlarını daraltıyor, işsizliğin artmasına neden oluyor. Büyük bir kaosa neden olacak işsizlik, yoksulluk ve iç çatışmalara karşı, dünyanın ezilenlerinin birlik olmaktan başka bir alternatifleri yoktur. İnsan dünyasına giren ve girecek olan yeni teknolojilerin düşündüğümüzün ötesinde kapitalist sınıfın elinde, insanların dünyasında, özellikle çalışanların dünyasında olumsuz etkiler bırakacağı büyük bir olasılıktır. Kapitalist sistemin uygulama alanındaki değerlerine kuşkuyla yaklaşmaktan başka bir seçenek yoktur. Teknolojiye bir avuç burjuva sınıfı tarafından determinist bir kimlik kazandırılmaya çalışılıyor. Devrimci entelektüellerin aydınlatıcı fikirleri ve mücadeleci enerjisi bu noktada çok daha büyük bir anlam kazanıyor.
Bugün, kapitalist sistemin ürettiği her yeni teknolojinin insan dünyasında komplikasyonlara neden olduğu bir sır değildir. Teknolojide devasa bir devrimin yaşandığı kesin. Eski teknolojiyi etkisiz hale getiren yeni teknolojinin, üretimde insana olan ihtiyacı azaldığı ile yüzleşiyoruz. İnsanın çok çalışmasına gerek kalmayacak bir küresel değişim hızla gelişiyor. Bu durumda kapitalist sistemin değişmesi; yeni teknolojinin ürettiği zenginliği her bireyin eşit ve adil olarak faydalanması için yeni bir toplumsal düzenin yaratılması gerekiyor. Böyle bir dünyanın yaratılması için insanın başına bela olan kapitalizmden kurtulmak şarttır. Bugüne kadar kapitalizmin tek alternatifi olan komünizm, insanın tercihi olacaktır. Bu tercih, bugünkü kapitalist sistemde gerçeğe daha yakın görünüyor. Bir başka dünyanın maddi koşulları hızla olgunlaşıyor. Toplumdaki değişim rüzgarı, evrensel bir rüzgâra dönüşecek. Kim bu noktada hangi demagojiyi yaparsa yapsın, insanın yaşam bilinci kapitalist sistemin yarattığı eşitsizliği kabul etmeyecektir. Etkileşim ortak değerler üzerinden olacağından, enternasyonal bir dayanışma kaçınılmazdır. Yoksulluk, açlık ve işsizlik devasa bir virüs gibi dağılıyor. Dünya, insanın geleceği bir avuç zenginden dolayı, ağır ekonomik sorunlar içinde bulunuyor. Kapitalist sistemde zenginleşmeyle, yoksullaşma tam bir çelişki içinde gelişiyor. Dünya çalışanı, yani emekçi sınıf büyük bir zenginlik üretirken, bu zenginliği acımasızca tek başına gasp eden bir sınıf var. Diğer yandan yarattığı devasa zenginliğe rağmen her gün biraz daha yoksullaşan milyarlarca insan bulunuyor. Kapitalist sistemin adaletsizliği insan dünyasında çekilmez hale geliyor. İşte bu çelişki değişmenin ve ayaklanmanın bazını oluşturuyor. İnsanca bir yaşam çok da uzak değil. Komünistler, komünizmde insanın daha zengin bir sosyal hayatı olacağı retoriğini yeniden işlemeli. Komünizmde daha iyi yaşanılır sosyal bir hayatın var olacağını, bugünkü teknoloji üzerinden bunun mümkün olduğunu yeniden gündeme getirmeli. İnsan bilinci, kapitalist sınıfın zenginliği için, üretilen yoksulluğu görecek düzeyde olgunlaşıyor. Evrensel bir adaletsizlik insan dünyasında dramatik ve eşitsiz bir şekilde yaşanıyor. Küresel efendiler arasında her ne kadar önemli çelişkiler olmasına rağmen, klasik anlamda üçüncü bir dünya savaşı olmaz diye düşünüyorum. Üçüncü dünya savaşı bir avuç kapitalistle, milyarlarca yoksul insan arasında olacak. Kapitalist sistemde, insan soyu fiziksel bir tehlike taşıyor. Bu tehlikenin düne göre, çok daha fazla olduğu gerçeği görülmelidir.
Kapitalist-emperyalist dünyadaki her devrimci gelişme, küresel sermayenin şiddet ve saldırıları ile karşılaşacağı kesin. Dünya halkının toplumsal direnişine karşı; kapitalist sınıfı karşı devrimci şiddete, baskıya daha kararlı ve acımasızca başvuracaktır. Kapitalist-emperyalist sistem evrensel derin bir ekonomik ve politik kriz içinde bulunuyor. İnsan dünyasında yaşanan maddi problemler, kapitalist sistem tarafından üretiliyor. İnsan kendi dünyası içinde mutsuz, huzursuz ve geleceğinden emin değil. Gelişmiş kapitalist dünyanın çalışanları eskisi gibi rahat değiller; asgari ücret, açlık ve yoksulluk demektir.
Dünya çalışanlarının ekonomik zorlukları hızla artıyor. Kapitalist dünyanın çalışanları, iyi yaşam bilinciyle yavaş yavaş sessizliğini bozmaya başlıyor. Düne göre, yoksullaşan ABD-AB ve diğer gelişmiş kapitalist dünyanın işçi sınıfı, içinde yaşadıkları maddi ve sosyal problemlere karşı sessiz kalmıyor. Kapitalist sınıf, gemiyi istediği gibi yönetemez. Kapitalist dünya ekonomisi bir çöküş sürecine doğru evriliyor. Kapitalizm, insan dünyasında yaşanan problemlerin tek sorumlusudur. Yakın bir gelecekte devrimle-karşı devrim hesaplaşması insan dünyasının temel problemi olacaktır. Sömürücü hiçbir sistemin kalıcı olma şansı yoktur. Kapitalist sınıfın geleceği tehlikeli hale gelirse, kapitalist sömürücü dünyayı korumak için akılla ve mantıkla açıklanmayacak savaş yöntemlerine başvurmaktan çekinmeyecek.
Evrensel bir hak arama mücadelesi, burjuva sınıfın deliliklerine engel olabilir. Kapitalist dünyanın yarattığı ekonomik kriz, kısa ömürlü görünmüyor. Çünkü yeni teknolojinin yarattığı sıkıntılara karşı yeni bir alternatif üretemiyor. Dolayısıyla insan dünyasındaki ekonomik eşitsizlik bütün çelişkileriyle derinleşerek devam ediyor. Üçüncü dünya savaşının, sınıflar arası bir savaşa dönüşeceğini gözlemek mümkün. Barış ve eşit koşullu bir toplumun geleceğine komünistler hazır olmalı. Kapitalist sömürücü sistemi tümden yok edecek bir devrimci rüzgâra devrimciler, sosyalistler önderlik edebilirler. İşçi sınıfı ve emekçiler daha yaşanır ve güzel bir dünyaya uzak değiller. Sınıf mücadelesinin etkisiz olduğu bugünkü konjonktürde, bir üstteki tezimi anlamak gerekiyor.
Robert Peköz
