Dicle’nin Kıyısında Yasak Bir Melodi

Mühürlü aşkın yörüngesi, Prenses’in dünyasına özel paylaşımları da beraberinde getiriyordu. Antika Adam, Prenses’in köpeğinden söz ettiğinde, “Köpeğinin fotoğraflarını bana gösterir misin?” diye sordu. Prenses, “Tabii,” diyerek cep telefonundaki fotoğrafları uzattı. Bir yandan da köpeğine olan derin sevgisinden bahsediyordu: “Bana çok bağlı. Nereye gitsem peşimde.” Bir gözünü işaret ederek, “Gözünde küçük bir sorun var,” diye ekledi.
Ardından oğlunun bir videosunu gösterdi. Çocuk, elinde bir valizle sevinçle koşturuyordu. “Prensesinin evine götürmüştüm,” dedi Prenses. Antika Adam, o an Leo’nun yerinde olsaydı çok daha fazlasını yapacağını düşündü. Yüreğindeki gökkuşağını Prenses’in ayaklarının altına sererdi. İşte o an, iki ırmağın birleşimi olacaktı; aktıkları her yere can verecek, birbirlerine karışıp tek bir vücut olacaklardı. Oğlunun fotoğraflarını gösterirken Prenses’in gözleri hala ışıldıyordu. “Bugün Şeker Bayramı var. Oğlum da şeker toplamak için çocuklarla ev ev dolaşacak. Gidecekleri yerleri önceden belirledim. Ben de onlarla birlikte dolaşacağım. Sonra da eve gidip sımsıkı ona sarılacağım.” “Oğluna mı sarılacaksın?” diye sordu Antika Adam. “Evet,” dedi Prenses. Antika Adam’ın yüreği ferahladı. Gözlerinde tanrısal bir ışık yayıldı. Sevgi onun için tanrıydı; kurdu kuşu, börtü böceği ve cümle mahlukatı severdi. Prenses’in yüreğinde sevginin devasa bir halesi vardı.
Prenses’in masasındaki müzik kutusuna takıldı gözleri. Aklına memleketi Diyarbakır geldi. Orada doğup büyümüştü, orada da azınlıktı. Tüm Ermeni soydaşları dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı. Evet, Hristiyan’dı. Ama memleketinin Hristiyanları, Avrupa Hristiyanlarına benzemezdi. Hem dinle de bir alakası yoktu. Prenses, ona Suzan Suzi ile Adil’in trajik aşkını hatırlatıyordu.
Zengin bir Süryani ailenin çocukları olmuyormuş. Karı koca, Kırklar Dağı’ndaki Kırklar Ziyareti’nde adaklar adayıp dua ederler. Kırklar Ziyareti dualarını kabul eder ve kadın hamile kalır. Bir kız çocuğu doğurur, adını da Suzan koyarlar. Diyarbakır’da isimler kısaltılır; ona Suzi de derler. Annesi ve babası her yıl Kırklar Dağı ziyaretinde kurban keserler. Suzan büyümüştür artık. Komşuları olan Müslüman Adil’e aşık olur. Yine bir gün annesi, onu hizmetçileriyle kurban kestirmeye yollar. Adil de onun peşinden gider. Kurban telaşına düşmüş hizmetçileri atlatarak birlikte olurlar. Ancak Kırklar Dağı’nın kutsal ziyareti onların yasak aşkını kabul etmez. Suzan, On Gözlü Köprü’den Dicle Nehri’ne düşüp boğularak ölür. Adil, Hristiyan Suzan için saz çalıp şarkılar söyleyerek deliye döner. Sonra o da Dicle Nehri’nde boğulur. İkisinin ardından şu şarkı söylenir:
Kırklar Dağı’nın düzü, Karanlık bastı bizi. Kör olasın Suzan Suzi, Suzan Suzi, Suzan Suzi, Ziyaret çarptı bizi. Kör olasın Suzan Suzi, Suzan Suzi, Suzan Suzi, Ziyaret çarptı bizi.
Mehmet Söğüt





