ELVEDA MEHMET!


Niye yazıyorum, biliyor musunuz? Yoksa bu dünyanın kederini kaldıracak durumda değilim. Tanıdığım bir arkadaş Arap ülkelerinde kalmış. Araplar arasında bir hikaye anlatılırmış; bir gün islam peygamberi arkadaşlarıyla başka bir şehire giderken, kan revan içinde birisinin kendilerine doğru geldiklerini görmüşler. Peygamber şehrin durumunu sormuş. Demiş, “Bu şehre sakın girmeyin. Herkes herkese kötülük yapıyor. Herkesin gözü başkasının namusunda. Hırsız ise had safhada.” Peygamber adama, “Haklısın,” demiş. Biraz daha yürümüşler, bakmışlar ki nurani yüzlü, ak sakallı bir insan karşılarında. Ona da peygamber sormuş, “Şehirde durumlar nasıl?” Diye. Nur yüzlü adam, “ Şehirin insanları çok iyi. Herkes namazında niyazında,” demiş. Peygamber ona da, “Haklısın,” demiş. Yol arkadaşlarından biri, “Ya Muhammed neden ikisine de haklısın dedin,” demiş. Peygamber, “İkisi de haklıydı,” demiş ve eklemiş: “Çünkü ikisi de kendisini anlattı.”
Tabii onlara göre iyi olmanın ölçütü namaz kılmaktır. Ben öyle görmüyorum. Lakin herkes başkasını kendisi gibi bilir. Öyleki hayatımda çok darbe yedim. Sustum, içime kapandım. Patlamak üzereyken, bu yaşadıklarımı üstü kapalı da olsa yazmak istedim.
Malumunuz, Türkiye asılsız bir şikayet üzerine sizi tutuklayabilir. Geçen yıl kemik karşılığında bana düşmanlık yapan birinin kinayeli davranışlarına maruz kaldım. Önüne kemiği atan da, olumsuz anlamda başlı başına bir fenomendi; dalavereci, dolandırıcı ve yalancı, kişilik olarak da sıfırın çok altında ve aynı zamanda beni de dolandırdı…
Ondandır ki ülkeye giderken, babamın yanımda olmasını istemiştim. Öz kardeşlerim babama, “Onunla gitme,” demişlerdi. Şok olmuştum. Ne yapmıştım onlara? Anlatayım, “Durumu iyi olan kardeşlerimden birinden, hayatımın en büyük darbesini yemiştim.” Bir kardeşim de kemik tercih etmişti. Uzaklaşmıştım onlardan. Evet, dıştan bir şeytan girmişti aileye. Ama onunla şeytanlaşmak zorunda değildiler.
Burada kendimde de suçu buluyorum. Çünkü onlarla yeterince konuşmamıştım. Şu iki günlük dünyada önemli olan kalp kırmadan, çıkarcı davranmadan, riyakarlığa düşmeden, dümdüz yaşayabilmekti. Filozof ve Roma İmparatoru Marcus Aurelios, imparator olmadan önce şöylesi bir not düşmüştü: “İmparator da olsam, dilenci de olsam, tek amacım iyi bir insan olmak.”
Usandım riyakarlıktan. Usandım dostluk kisvesi altında biriktirilen, kıskançlık temelli kinlerden.
Biliyorum gül bahçesi gönüllerin değil, katmerli karanlıkların tercih edildiğini. Her taşın altında gizlenmiş bir kötülük arandığını, bencil, çıkarcı, rekabetçi kişiliklerin, seni de kendisi gibi gördüklerini, biliyorum artık… Zorla öğrettiniz tüm bunları. Ama sizin gibi olmayacağım.
Son iki yıldır, değişik sivil toplum örgütlerinde birtakım faaliyetlerde bulundum. Yaşadıklarım, gördüklerim beni defalarca şok etti. İnsanların kişiliklerine, rencide etmek için saldırdıklarında, yerim hep saldırıya uğrayanların tarafı oldu.
Her durumda sahip çıktığım, yücelttiğim birkaç kişinin arkada iş çevirmeleri beni alt üst etti. Sosyal medya kanalı HÎV TV’nin ilk döneminde, adına yemin edeceğim birinin gizli saldırısı şok etmişti beni. Kıskançlık insanların yaşadığı bir durum. Bana kalsa hayvani bir duygu. Yalnız durumuna göre reaksiyonları olabilir, anlarım. Hayatında hiç okumamış, eğitim seviyesi ilkokul bile olmayan birinin kıskançlık yapması ve gizliden sağı solu arayıp, yalan konuşması tuhaftı. Attığı çamur tutmamıştı. Bilakis telefon açtığı kişiler, beni arayıp neler anlattığını söylemişlerdi. Sonraki saldırıları şimdilik anlatmayacağım. Çünkü kendilerini gözden geçireceklerine inanmak istiyorum.
Halbuki herkesin derdi kendisiyle olmalı. Geçmişini gözden geçirip, insancıl olmayan her şeyin üstü çizilmeli. Unutmayalım ki biz seçimlerimizin mahsülüyüz. İyi olmayı da, kötü olmayı da biz seçiyoruz. Çevremizde aldığımız davranış kalıplarının da sorumlusu bizleriz. Üstüne çoğunlukla düşünülmemiştir bile, ki buna rağmen, o ithal davranıştan sorumluyuzdur. Çünkü düşünmemeyi seçenler de biziz.
Her şeyden önemlisi insana değer vermektir. Bana göre değerli olan değer verir. Bu düşüncemi gözden geçirmek durumundayım. Çünkü her yüzüne gülenin, konuştuklarından ve gözlerimden samimiyeti aramalıyım. Bazen insanın kişiliğini ve niyetini kısacık bir cümle dışa vurabilir.
Okuduğum bir kitapta, “Fazla değer vermek, çok vefasızlık getirir,” diyordu. İlişkilenmeden önce bir adım geri atmalıyım. Gözlemlemek önceliğim olmalı, diyorum içtenlikle. Anladım dünyanın yalan üzerine kurulu olduğunu; kazananların ise beyni ve yüreği temiz olanlar değil, duruma göre gardını alanların…
Elveda diyorum Mehmet! Evet, kalp kırmayacaksın. Çünkü kalp tanrının (sevginin) mekanı. Onun için temiz tutulmalı. Temiz olan kalbe de itinayla yaklaşılmalı. Karanlık, pis kalpli olanlara ise haddini bildirmelisin.
Ondandır ki bugünden sonra art niyetlileri ve riyakarları, hem yüzüne karşı, hem de yazarak ifşa etmek görevin olmalı, Mehmet…
Kısacık bir cümlede ya da gözlerinin derinliğinde, karşındakinin niyetini çözme becerin var. Yalnız iyiye yorumlamak gibi kötü bir huyun da vardı. İşte bu huyunu yerle bir etmelisin.
Mehmet Söğüt

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün