DEMOKRASİNİN GERÇEK YÜZÜ


‘Demokrasi üzerinden yürütülen iyi niyet esprisi tamamen bir manipülasyondan ibarettir.’ Bu makalede bütün solla aramda ideolojik ve politik bir farka işaret edeceğim.
Robert Peköz
Kapitalist sistem, özel mülkiyet üzerine inşa edilmiş sömürücü ve adaletsiz bir ilişki dünyasıdır. Çünkü demokrasi, kapitalizmde anlam kazanan ve kapitalizmi korumaya yönelik sömürücü bir sistemin değişik bir yönetim versiyonudur.
Demokrasi burjuva yasalar içinde liberal bir diktatörlük olarak varlığını korur ve devam eder. Demokrasinin egemenlerin bir diktatörlüğü olduğunu asırlardır yaşanan deneylerden görmek mümkün. Demokrasinin sınırları, yani liberal burjuva diktatörlüğün sınırları toplumun reaksiyonlarına bağlıdır. Burjuva demokratik sistemde özgürlükler yasalarla yazılmış şekliyle hiçbir zaman uygulanmaz. Anayasa, çoğu zaman uygulanmayan bir metin olarak pratiğe yansır. Liberal bir diktatörlük olan burjuva demokrasisi, ağırlıklı olarak seçme ve seçilme süreçlerinde işlev görür. Ancak seçilenler, seçmenlerin bir dizi manipülasyonlarla özgürce düşünmelerini engeller, engellemeye çalışır. Demokrasi, egemenlerin bir diktatörlüğü olduğu için, egemenlerin çıkarlarını korumayı temel alan bir politika izler. Devleti koruma ve savunma gücü olan polis ve asker, çok istisnai durumlar hariç, halkın toplumsal tepkilerine göre tutum gösterir. Toplumsal mücadele bir çatışma boyutuna vardığı konjonktürlerde demokrasinin işlevi de değişir. Liberal burjuva diktatörlük kendi demokrasisini yadsıyan bir pratik içinde olur. Bu gerçek her gün onlarca kez yaşanıyor. Halkın büyük bir çoğunluğu için demokrasi güvenilir bir yönetim biçimi değildir. Aynı zamanda ideal bir seçenek olmaktan uzaktır. Çünkü seçim sistemi kendi içindeki dengeleri sağlamaya çalışır. Egemen sınıfın kendi arasındaki çatışma düzeyini ve sınırlarını seçim sonuçları belirler. Soldaki konfüzyon, bir başka bağlamda paradoksu demokrasi ile özgürlüklerin yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyor. Demokrasi hiçbir koşulda, sistemin işleyişine ters düşmez. Bir yerde okumuştum, ‘Diktatör işkence ederken kural tanımaz, demokrasi de işkenceyi kurallara bağlı olarak yapar.’ İşte tam da pratikte gördüğümüz demokrasinin işleyişi budur. Daha doğrusu demokrasi insana sunulanla, pratik uygulamada tam bir çelişkiler birliğidir. Bir gerçeği yansıtmaz.
Halkın özgürlüğü, sisteme gösterdiği tepkilerle sınırlıdır. Şayet halk sistemin ekonomik-politik uygulamalarına bir reaksiyon göstermiyorsa, demokraside sorun çıkmaz. Tersi bir durum liberal demokrasi, başka bir niteliğe dönüşür. Kitlesel hak arayışları karşısında demokrasi acımasız bir diktatörlük olarak görülür. Evrensel insan hakları basit bir hiledir. Ekonomik özgürlüğün ve eşitliğin olmadığı toplumlarda, demokrasi mutlaka bir avuç egemenlerin çıkarlarını savunmak için vardır, var edilmiştir. Ezilenlere ve sömürülenlere anayasa kitapçığı içinde verilen yazılı hak ve ödevler pratik uygulamadan uzak olan şeylerdir. İktidarı elinde tutan egemen güç, çoğu zaman kendi yasalarına uyum göstermez. Demokrasi liberal bir burjuva diktatörlüktür ve sömürücü sistemi korumak temel stratejisidir. Egemenlerin kendi içindeki kavgaları her seçimde sert bir karakter alır. Sistem içindeki çatışmaların niteliği, bir çıkar hesaplaşmasıdır. Seçim seçeneği, sistemin kendi içindeki dengeleri sağlamak içindir. Burjuva sınıfı pastadan pay alma yarışı üzerinde uzlaşma çizgisi yaratmaya çalışır. Ama bu uzlaşma her zaman normal olan bir espri üzerinde olmaz.
Kim halkı daha çok etkileyebilirse, iktidara o hizip sahip olur. Burjuva liberal bir düzende bile, demokrasi eşit bir şekilde işlev görmez. İktidarı burjuvazinin hangi kanadı elinde tutuyorsa, seçimlere o hizip daha avantajlı girer. Devletin imkânları ve olanakları bile burjuvalar arasında eşit dağıtılmaz. İktidarı elinde tutan her zaman kaymağı yiyen kesim olur. Sistemdeki ekonomik tıkanmaları ya da krizin sonuçlarının acı reçetesini halka yükleyen liberal burjuva diktatörlükler, halkın ekonomik ve politik seslerini boğmak için, önce medya üzerinde bin bir demagojik yöntemler kullanır. Bu hileleri tutmayınca devreye başka enstrümanlar monte eder. Liberal burjuva demokratik rejimde, halk hiçbir zaman gerçek özgürlük değerleri içinde yaşama şansı bulamaz. Bu rejimlerde toplumsal eşitsizlik var olmaya devam eder. İnsan emeğinin yarattığı zenginlikler eşit olmayan bir şekilde dağılımı sistem tarafından organize edilir. Kapitalist sistemde yönetim biçimleri, egemen sınıf tarafından belirlenir. Seçim metodu bu işin basit bir sosudur.
Geçmişte ve bugün liberal burjuva diktatörlüğe karşı verilen mücadelelerle kazanılan evrensel değerler, zamanla sistemin denetiminde tutularak etkisiz hale getirildi. Toplumun bütün bireylerinin eşit olduğu bir yaşam tarzı kapitalizmin sınırları için de mümkün değildir. Gelişmiş toplumlarda, özellikle Avrupa’da görülen demokrasi, hiçbir zaman istikrarlı bir gelecek ve güzel bir yaşam insana sunmamıştır. Tersine liberal burjuva diktatörlüğü altında, faşizmin toplumda daha etkin hale gelmesinin maddi koşulları yaratıldı. Kapitalist sistem içinde ortaya çıkan faşist iktidarlar, sistemin ekonomik ve politik olarak tıkanması sonucu olmuştur. Faşizm dünyada, özellikle de Avrupa’da büyük yıkımlar yarattı. Bir başka söylemle “liberal burjuva demokratik diktatörlük” toplumda yaşanan adaletsizliklerin ve sömürünün savunmasını ve korunmasını üstlenir.
Devlet bütün sınıflı toplumlarda egemen güçlerin bir örgütlenmesidir. Devletin gücü, burjuvazinin zenginliklerini ve çıkarlarını korumak için var edilmiştir. Toplumsal çelişkilerin, yaşanan ekonomik eşitsizliklerin zaman zaman iç çatışmalara yol açtığı bir olgudur. Devletin, toplumlarda yaşanan iç çatışmaları, burjuvazi için avantajlı duruma getirmek gibi temel bir sorumluluğu vardır. Yukarıdan aşağı bir piramit şeklinde inşa edilen devlet, yasal statülerle tam bir kurum haline dönüştürüldü. Devlet denen örgütlenme, sömürücü sistemin temel bir kurumudur. Burjuva sistemde adalet ve eşitlik üzerinde yapılan demagojiler hiç bir gerçeği yansıtmıyor. Demokrasi, kapitalist sistemde her zaman taraflı olmuştur ve taraflı davranmıştır. Bunun tersini düşünmek ve savunmak burjuva demokrasisinin niteliğini yadsımaktır. Kapitalizmin egemen olduğu toplumsal ilişkilerde, adalet sözcüğü sadece söylem de var olur. Demokrasilerde yurttaş sözcüğü tam bir çelişkidir. Ekonomik eşitliğin olmadığı bir sistemde, adalet olmaz. Yurttaşlık sözcüğünde eşitlik sadece soyut olarak kullanılır.
Gelişmiş kapitalist sistemde Asgari ücret üzerinde yapılan manipülasyonlar, bir başka toplumsal çelişkiyi oluşturuyor. Asgari ücret, çalışan kesimlere dayatılan resmi bir adaletsizliktir. Çünkü kapitalist burjuva demokrasisinin olduğu ülkelerde, asgari ücret aç kalmakla eş anlamlıdır. Kapitalist sistemde, ücret karşılığında çalışan milyarlarca insan, ekonomik olarak çok zor koşullara mahkûm ediliyor. Devleti, toplumda bir mit haline getiren kapitalistler, sömürücü sitemi de kalıcı hale getirmek için yoğun bir çaba veriyorlar. Asırlardır verilen bu çaba, devletin niteliğini gizlemeye yönelik bir vizyonla halkın büyük bir kısmını etkiliyor. Demokrasi; 21. yüzyılda bir uygarlık değildir. Belki ekonomik ve politik olarak geri ülkelerde burjuva demokrasisi çok şey ifade etmiyor. Eşit vatandaşlık söylemi ise, bir başka paradokstur. İllüzyonlarla çarpıtılan demokrasi burjuvazinin vazgeçilmeyen bir kutsalı ya da ilkesi değildir. Kapitalist sermayenin zaman zaman sömürücü sistemi yaşatabilmek için demokrasiye ihtiyacı vardır. Ancak demokrasiyle, kapitalist sistem arasında korelasyon türünde bir bütünlük yoktur. Kapitalizmin sık sık demokrasiden vazgeçtiği tarihsel zaman dilimleri çok olmuştur.
Laf cambazlığı ile yeni teknolojinin üzerinde komünist dünya anlayışına saldırıların yoğunlaştığı bir tarih yaşıyoruz. Komünizmin imkânsızlığına yönelik eleştiriler, kapitalizmin ölümsüzlüğü türü bir düşünce insan dünyasına empoze ediliyor. Son 30 yıldır kapitalizmin krizi, yeni teknolojik gelişmeyle birleşince, ezilenlerin ve sömürülenlerin dünyasında tahribat yaratmaya devam ediyor.
Son bir yıldan fazladır Fransa’da, liberal demokratik kapitalist sisteme karşı, direnişe geçen toplumun yoksulları ve ezilenleri, demokrasinin şiddeti ve saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Yaşam bilincinin direnişe dönüştüğü Fransa’da, iktidarı elinde tutanlar, polisi ve askeri kullanıyorlar. Direnişe geçen eylemciler devletin koruyucu gücüyle karşı karşıya getirildi. Bu durumda saldırgan duruma geçen demokrasidir. Peki, eylemciler ne istiyor? Ekonomik krizin yükünü almak istemiyorlar. Krizden dolayı yaratılan ağır ekonomik koşullara razılık göstermiyorlar. Daha iyi koşullarda yaşamak için hak arıyorlar, bunun için de meydanlarda ve sokaklarda direniş sesleri yükselttiler. Hak arama mücadelesinde, direnişçilerden 11 kişi Fransız demokrasisi tarafından öldürüldü, 400 kişi yaralandı, 11 bin kişi gözaltına alındı. Avrupa’nın genelinde ve dünyanın başka bölgelerinde buna benzer binlerce örnek yaşanmıştır, yaşanmaya devam edecektir. Demokrasi sınıflar arası çelişkiyi kamufle eden bir yönetim şeklidir. Çoğu zaman kapitalist sistemi kurtaran ‘kutsal’ bir misyonu var. Demokrasi üzerinde yürütülen filantropizm esprisi tamamen bir mistifikasyon silsilesinden ibarettir. Gerçek manada demokrasinin toplumsal muhalefete gösterdiği reaksiyon, karşı devrimci bir politikadır. Demokrasinin şiddeti muhalefetin taşıdığı mücadele potansiyeline bağlıdır. Kitlesel direnişin tonu ne kadar yüksek olursa, demokrasi bir o kadar sertleşir. Bir anlamda demokrasi, ‘iyilik adına yapılmış kötülük olur’ diyebiliriz. Bu nedenle demokrasi savunulacak bir rejim değildir.
Çalışanlar, sömürülenler ve yoksullar 21. yüzyılda çağdaş yaşam koşullarına sahip değiller. Demokrasi karın doyurmuyor, demokrasi toplumsal eşitlik getirmiyor. Ayrıca demokrasi bir toplumun yaşam biçimi değildir, sadece bir yönetim şeklidir. Demokrasi, insanların maddi ve manevi geleceğinin düzelmesi için verilen bir mücadele değildir. Daha iyi bir yaşam uğruna verilen mücadele ve kurulu düzene karşı çıkan isyanları bastırmak için demokrasi vardır. Kapitalist sistemin dolaşıma soktuğu demokrasi, küresel güçlerin ürettiği ; “piyasa sosyalistlerin”, “orta sınıf solculuğun” dilinden düşmeyen “çağdaş demokrasi”, 21. yüzyılın bir başka barbarlığıdır.
Demokrasi dedikleri yönetim, dünyada savaşların çıkmasına neden olan önemli bir olgudur. Demokrasi, bugünkü dünyamızda yaşanan kötülüklerin temel nedenlerinden birini oluşturuyor. Ekonomik olarak güçlü ülkelerde oluşturulan demokrasi, bugünkü dünyamızda insanlara yapılan kötülüklerin ve sömürünün önemli temel aracıdır. Ancak halkın bilincinde demokrasi yıkılmadan, demokrasi halkın bilincinde tükenmeden kapitalist sistemi değiştirmek mümkün değildir. Son iki asırdır topluma anlatılan demokrasi, gerçeği yansıtmıyor. Hiç bir küresel güç, halkın çıkarlarını koruyacak bir demokrasiyi savunmaz. Burjuva sistemi içinde yaratılan burjuva demokrasisi, ancak burjuva egemen sınıfının çıkarlarını korudukça vardır.
İyi devlet, iyi kapitalist yoktur. Devletin görevi, egemen sınıfın çıkarlarını korumaktır. Sınıflı bir toplumda devlet hiçbir zaman toplumun çalışan kesimlerinin yanında olmamıştır. Halkın devleti ise, tam bir demagojidir. Kurulu düzenin savunucuları, kendi çıkarları dışında başka bir şey savunmazlar. Bir toplumda ekonomik eşitlik yoksa başka alanlarda eşitlik aramak mümkün değildir. Adaletsizlik kapitalist sistemin doğasında bulunuyor. Demokrasi, kapitalizmde yaşanan toplumsal çelişkileri ters yüz etme çabasıdır. Toplumda ekonomik eşitliği sağlamak için, önce kapitalist sistemden kurtulmak gerekiyor. Çalışanların ürettiği zenginlikler, kapitalist burjuva sınıf tarafından insafsızca gasbediliyor.
Çalışanlar, sömürülenler ve yoksullar 21. yüzyılda, çağdaş yaşam koşullarına sahip değiller. Demokrasi karın duyurmuyor, demokrasi toplumsal eşitlik getirmiyor. Ayrıca demokrasi bir toplum biçimi değildir, sadece bir yönetim şeklidir. Demokrasi, insanların maddi ve manevi geleceğinin düzelmesi için verilen bir mücadele değildir. Daha iyi bir yaşam uğruna verilen mücadele ve kurulu düzene karşı çıkan isyanları bastırmak için demokrasi vardır.
Kapitalist sistemin dolaşıma soktuğu demokrasi, küresel güçlerin ürettiği “piyasa sosyalistlerin” dilinden düşmeyen “çağdaş demokrasi”, 21. yüzyılın bir başka barbarlığıdır. Demokrasi dedikleri yönetim, dünyada savaşların çıkmasına neden olan en önemli olgudur. Demokrasi, bugünkü dünyamızda yaşanan kötülüklerin temel nedenlerinden birisini oluşturuyor. Ekonomik olarak güçlü ülkelerde oluşturulan devletler, bugünkü dünyamızda insanlara yapılan kötülüklerin tek temel kaynağıdır. Ancak halkın bilincinde demokrasi yıkılmadan, demokrasi halkın bilincinden tükenmeden kapitalist sistemi değiştirmek mümkün değildir. Son iki asırdır topluma anlatılan demokrasi, gerçeği yansıtmıyor. Hiç bir küresel güç, halkın çıkarlarını koruyacak bir demokrasiyi savunmaz.

Demokrasinin insanlara mantıklı ve rasyonel gelen bir tanımı olmadı. Doğruya en yakın tanımı, demokrasinin bir burjuva diktatörlüğü tespitidir. Günlük yaşantımızda demokrasi karmaşık biçimde kullanılıyor ve keyfi yorumlar yapılıyor. Bu bazen retorik olarak öne çıkar, bazen de politik bir kavram olarak algılanır. Konjonktüre göre biçim alır, çok değerli bir talep gibi sunulur. Politik dilde paylaşılmaz bir ilke gibi dilden dile dolaşır, şekil alır. Dolaşımda ne kadar çok kullanılırsa, değeri bir o kadar deforme edilir. Küresel dünyada demokrasi denince, en çok da demokrasiyi yansıyanlar dillerine dolar. Elbette bu nedensiz bir çaba değildir.
Demokrasi sözcüğü kapitalist ideologlar tarafından öylesine topluma verildi ki, nereye çekersen orada bir yer bulur hale getirildi. Özellikle kapitalist sistemin kriz içinde olduğu momentlerde demokrasi kelimesini çok daha fazla albenili hale getirdi. Demokrasinin tanımı hep sıkıntılara neden olmuş ve ortak bir tanım yaratılmamış. Dolayısıyla demokrasiyi anlamak ve yaşama geçirmek soyut söylemlerin ötesinde bir şey. Zalim diktatörler, faşist liderler, askeri darbelerin liderleri, İslamcı şeriatçı despotlar demokrasi üzerine yemin ettiler. Yeminleri demokrasi üzerine de, kendilerine de bir cennet yaratmak oldu…
Demokrasinin hoşuma giden bir anlatımı şöyle;
“O herkesin metresidir ve bir sevgilisi başkalarının onun lütuflarından haksız yere yararlandıklarını görse bile, o sevgilisinin gözündeki çekiciliğini bir şekilde yitirmez.”
Herkese mavi boncuk dağıtan birinin sonuçta kullanılmaz hale geleceği az çok bilinir. Demokrasi herkesin sevgilisi, fakat hiç kimseye yar olmayan problemli bir konu. Demokrasi en çok egemen sınıfların, yani iktidarı elinde tutanların işine yarar ve onlar kullanır. Demokrasi halkın gücüyle kazanılmış, halka dönen bir silahtır. Evrensel insan hakları ve insanın geleceği en çok demokraside ihanete uğrar.
Modern, çağdaş, birinci sınıf, yeni demokrasi sözcükleri küresel sermaye ve yerli işbirlikçileri tarafından kullanılmaktadır. Yani demokrasilerde yoksullara, çalışanlara herhangi pozitif bir gelecek yoktur. Bu terimin; birleştirici, toparlayıcı karakteristik özelliği düşündüğümüzden çok daha zayıftır. Halkın çıkarlarına tamamen paradokstur, çalışan insanların değerlerine karşı ironidir. Kısaca demokrasi, halkın büyük bir kesimi için güvenilir değildir.
Koşullar değişiyor, değerler değişiyor, seçenekler aynı kalıyor. Bunun bir anlamı olmalı. Batı’da demokrasisi diye öne çıkan, ABD’nin önderliğinde ihraç edilen demokrasi ne kadar çağdaş, ne kadar modernse, sözü edilen demokrasi de bir o kadar kanlıdır. Günlük hayatımızdaki bütün kötülüklerin, savaşların, zulmün sömürünün anası küresel demokrasidir. Demokratik devletler dedikleri gelişmiş ülkeler, sessizliğin egemen olduğu, halkın uyuduğu zamanlar demokratikler, ancak halk var olana karşı isyan içinde olursa durum tersine dönüşür. Bu realiteden dolayı demokrasi güvenilir bir geleceği taşımaz. Tam tersi bir misyonla yüklüdür.
Halkın rızasına dayandırılmak istenen demokrasi, her koşulda halkın iradesine karşı durur. Demokrasi küresel sermaye için bir anlamda altın yumurtlayan tavuk gibidir, toplumun çalışan kesimleri için yoksulluğun artmasıdır, toplumsal refahın düşmesine neden olur.
Yukarıda anlattıklarım demokrasi üzerinde yaptığım bir manipülasyon değildir. Kapitalizmin ürünü olarak çıkan demokrasi, yıllardır bize bambaşka bir cennet gibi tanıtıldı. Kapitalist sistemin demokrasi demagojisi ile nasıl halkı aldattığını, biraz objektif olanlar görür.
Demokrasi bir iktidar biçimidir, ama en riskli olanıdır. İktidarda emekçiler ve emekçilerin sözcüleri söz sahibi olmadıklarına göre, iktidarı elinde tutan ve yönlendiren güçler sermayedarlardır. Devlet yıkılmadan, dayandığı kurumlar dağıtılmadan toplumsal özgürlükler var olamaz. Eşitlik sağlanamaz. Çünkü toplumsal eşitsizliğin babası ve koruyucusu devlettir. Kadim olarak değişmeyen, değiştirilemeyen tam da budur. Demokrasi eşitsizlik ilkesi üzerine kurulu bir sistemdir. Eşitsizliğin temeli maddi alt yapıdır. Devlet günümüzde bir sınıf örgütlenmesidir. İktidardaki demokrasi de bir sınıfın damgasını alır. İktidar biçimleri tarihsel olarak ortaya çıkan göreceli uygulamalardır. Devlet hangi iktidar biçimiyle yönetilirse yönetilsin, bunlar sistem içinde göreceli olgulardır. Demokrasi bir ihtiyaçtan doğar, doğal olarak ihtiyaç olduğu sürece vardır. Yani, demokrasi de bir ara süreçtir. Demokrasinin bir A ülkesinde ne kadar zaman yaşayacağını ya da var olacağını söylemek tarihsel ve toplumsal gelişmelere bağlıdır.
Halk demokrasisi küresel sermayenin kullandığı bir demagojidir. Halkın devleti ne kadar saçma bir söylemse, halkın demokrasisi de bir o kadar saçmadır. Güçlü olanların demokrasisi, sistem içinde uzlaşma arar. Bu arayış sistemi toplumsal patlamalara karşı korumaktır. Sessizliğin var olduğu, halkının yaşadığı dünyanın içinde sessizce olup biteni kabullendiği koşullarda demokraside sorun yoktur. Ancak halkın yürürlükte olanlara isyan ettiği koşullarda, demokrasinin kılıcı ortaya çıkıyor. Kılıcın sahibi başkası, kullanan ise başkasıdır. Demokrasinin rafa kaldırılması daha çok kriz ve kaos ortamlarda olur. Bu da asıl kapitalist sistemi kurtarmaya yöneliktir.
Demokrasiden kopuş ağır ve yıkıcı sonuçlar yaratır, dönüşü de bir o kadar ağır ve yüklü sıkıntılara yol açar. Ancak demokrasinin maddi ve manevi yıkıcı sonuçları emekçilere yükleniyor. Burjuva demokrasisinde asıl amaç sömürünün risksiz bir şekilde devam ettirmesidir. Dolayısıyla demokrasinin herkes için olduğu propagandasına ağırlık verilir. Halkı aldatmak için göstermelik ince işleri devreye sokar. Oy kullanmayı eşitlik olarak pompalar, çoğunluğu aktif hale getiren yasal düzenlemeleri demokrasi olarak anlatır. Ancak demokrasinin asıl avantajlarından burjuvazi faydalanır.
Bilindiği gibi “uygar” Avrupa’yı yıkım noktasına getiren faşizmin, demokrasi tarafından yaratıldığı sır değil. Tartışma alanında tuttuğum, eleştiri konusu yaptığım, karşı çıktığım sorun, burjuva demokrasisi ile despot, faşist gibi diktatörlükler arasındaki bir seçenek değil. İtirazım demokrasinin insanlığın önüne tek seçenek olarak sunulması, demokrasi adına halkın manipüle edilmesidir.
Demokrasilerdeki temel problemlerde toplumsal eşitlik yoktur. Eşitlik yalnızca re-teorik söylemlerde bulunur. Demokrasinin pratiği, re-teorik söylemle paradoks içinde olur. Bu çelişki tarihsel bir olgu durumundadır. Dolaysıyla demokrasi, ezilen ve sömürülenler için albenisi olmayan bir burjuva istemdir. Gerçek demokrasi, tam demokrasi diye bir realite yoktur. İyi bir siyasi yönetim şekli değildir. Daha iyi seçenekler insanlara sunulmadığı için, varlığını korumaya devam ediyor.
Demokratik sistemlerde, eşitlik yalnızca devletin tepesini işgal edenlere vardır. Orada bile demokrasi parçalıdır, sorunludur. Masanın etrafında oturanların eşitliği yoktur. Geleceğe yönelik projeleri güçlüler belirler. Bu da iç çatışmalara yol açar. Yani, demokrasi o kadar masum değildir. Demokrasilerde, iktidar kavgası asla tükenmez. İpler kimin elindeyse, demokrasiyi o temsil eder. Çok uzağa gitmeden Erdoğan’ın son 20 yıllık politik geçmişi, söylediklerime güçlü bir kanıt değil mi? Politik yaşamda demokrasi kavramının bu kadar yoğun olarak tartışılması ve farklı yorumlara neden olması, kelimenin tamamen deforme edilmesine bağlıdır. Burjuva demokrasisi, halkın politik olarak düşünmesini, yaşadığı maddi ve manevi koşulları yargılamasını sevmez, istemez. Apolitik bir halk “uygar” demokrasilerde daha yaygındır ve nüfusun çoğunluğunu temsil ederler. Zira demokrasi, halkı ne kadar toplumsal gerçeklerden koparırsa, ömrü bir o kadar uzamış olacak. Avrupa’daki demokrasi illüzyonu, küresel sermayenin yoğun çabasıyla çekici ve özlenir hale getirildi. Hâlbuki Avrupa’nın “modern” demokrasi tarihi kanlıdır. Demokrasi tarihinde uygarlıktan çok barbarlık vardır.
Robert Pekoz

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün