Odaklanma Güçlüğü ve Unutkanlık.!

Odaklanma güçlüğü ile unutkanlık, günümüz bireylerinin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini doğrudan etkileyen önemli bilişsel sorunlar arasında yer almaktadır. Bu durumlar hem psikolojik sağlıkla hem de merkezi sinir sisteminin yapısal ve işlevsel özellikleriyle yakından ilişkilidir. Çünkü kişinin dikkatini uzun süreli olarak sürdürememesi, dışsal uyarıcılara karşı artan duyarlılık ya da öğrenilmiş bilgilere ulaşmakta zorluk yaşaması, yalnızca bireysel işlevselliği değil, aynı zamanda akademik ve profesyonel başarıyı da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Dikkat ve hafıza gibi bilişsel süreçler, beynin çeşitli bölgeleri arasında kurulan karmaşık sinirsel bağlantılarla sağlanmaktadır. Özellikle prefrontal korteks, anterior singulat korteks, hipokampus ve parietal lob, bu süreçlerde temel rol oynayan yapılardır. Söz konusu bölgeler, dopamin, norepinefrin ve asetilkolin gibi nörotransmitterlerin aracılığıyla iletişim kurarak, dikkat sürecinin istikrarını ve bilgiye erişimi mümkün kılmaktadır.

Dikkat sorunları sıklıkla depresyon, anksiyete bozuklukları ve travmatik yaşantıların ardından gelişen psikopatolojilerle birlikte gözlemlenmektedir. Bu bağlamda; yalnızca bilişsel bozulmalar değil, duygusal düzenleme sistemlerinin de önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Bilimsel çalışmalar, yüksek düzeyde stresin hipokampal nörogenez üzerinde baskılayıcı etkisi olduğunu ve bu durumun prefrontal kortekste yürütücü işlevlerde zayıflamaya yol açtığını ortaya koymaktadır. Kortizol hormonunun uzun süre yüksek düzeylerde salgılanması, yeni bilgilerin öğrenilmesini ve önceden edinilmiş bilgilerin hatırlanmasını zorlaştırmakta, özellikle kronik stres altında olan bireylerde belirgin unutkanlık belirtilerine neden olmaktadır.

Bununla birlikte, çağın dijitalleşmesiyle artan uyaran çeşitliliği, dikkat sistemleri üzerinde yoğun bir baskı oluşturmaktadır. Sürekli bildirimlere maruz kalan, çoklu görevler arasında geçiş yapan ve uzun süreli ekran kullanımına alışkın bireylerde dikkat dağınıklığı ve kısa süreli hafıza problemleri daha sık rapor edilmektedir. Aynı anda birden fazla işi yürütme eğilimi, dikkat süresini azaltmakta, odaklanmayı zorlaştırmakta ve bilgi işleme süreçlerini yavaşlatmaktadır. Ayrıca uyku kalitesinin bozulması, düzensiz beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivitenin yetersizliği gibi yaşam tarzı faktörleri de dikkat ve hafıza süreçlerini olumsuz etkileyerek bilişsel performansı zayıflatabilmektedir.

Odaklanma güçlüğü ile unutkanlık yalnızca çevresel ve geçici faktörlerle açıklanamayacak, aynı zamanda nörogelişimsel ve nörodejeneratif bozuklukların da belirtisi olabilecek durumlardır. Özellikle çocuklukta başlayıp yetişkinlikte de devam eden dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), planlama zorlukları, unutkanlık ve dürtü kontrolünde problemlerle kendini göstermektedir. DEHB’li bireylerde prefrontal korteksin aktivitesindeki azalma ve dopamin sistemindeki düzensizlikler, belirtilerin biyolojik temelini oluşturmaktadır. Öte yandan, yaşlanmayla birlikte görülen bilişsel değişiklikler de unutkanlık şikâyetlerinin artmasına neden olabilmektedir. Hipokampus hacmindeki küçülme ve sinaptik bağlantılardaki azalma, özellikle yeni bilgilerin öğrenilmesini ve kısa süreli belleğin işlerliğini zorlaştırmaktadır. Bu değişiklikler normal yaşlanmanın bir parçası olabileceği gibi, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların ilk bulguları da olabilir. Bu nedenle dikkat ve hafıza şikâyetleri kapsamlı bir nöropsikolojik değerlendirme gerektirir. İleri yaşlarda ortaya çıkan unutkanlıkta, depresyonun yoğun etkisi vardır. Birey bilişsel anlamda daha çok geçmiş yaşamın negatif yönlerindeki dönemlerinde takılı kalması söz konusudur. Odaklanmada ise anksiyete ve içsel korkuların bireyi piyopsikososyal yönden etkilemesidir.

Bu tür bilişsel güçlüklerin giderilmesinde uygulanacak müdahaleler, bireysel ihtiyaçlara göre yapılandırılmalıdır. Bilişsel-davranışçı terapiler, özellikle dikkat dağınıklığına neden olan olumsuz düşünce kalıplarının fark edilmesi ve dönüştürülmesinde etkili bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Mindfulness (Fankındalık) temelli uygulamalar, dikkatin şimdiki ana yöneltilmesini sağlayarak hem odaklanma süresini artırmakta hem de zihinsel gürültüyü azaltmaktadır. Ayrıca düzenli egzersiz, nöral plastisiteyi artırarak bilişsel süreçlerin daha sağlıklı işlemesine katkı sağlar. Uykunun düzenlenmesi, zamanında ve yeterli uyku,dengeli beslenme- protein alımı ve teknolojik uyaranların sınırlandırılması gibi çevresel düzenlemeler de dikkat ve bellek işlevlerini desteklemektedir. Gerektiğinde, özellikle DEHB gibi klinik tabloların tedavisinde, farmakolojik yöntemlere de başvurulmaktadır.

Sonuç olarak, odaklanma güçlüğü ve unutkanlık, bireyin bilişsel kapasitesini etkileyen çok yönlü olgular olup, psikolojik, biyolojik ve çevresel faktörlerin bir arada değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu tür sorunların erken fark edilmesi, doğru değerlendirme araçlarıyla tanılanması ve kişiye özgü müdahale stratejileriyle ele alınması, bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde artıracaktır. Güncel bilimsel veriler, dikkat ve bellek işlevlerinin hem korunmasına hem de iyileştirilmesine yönelik yeni yaklaşımlar geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. Unutmak İle odaklanma bir birine benzer fakat aynı zamansa farklı işlevleri olan psikolojik süreçlerdir. Unutkanlık daha çok geçmişe yönelik iken odaklanma anlık olarak ortaya çıkmaktadır.

Psikolojik Danışman

Halil Kansu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün