Kanlı Osman’dan Şanlı Osman’a

İnsan üzerine mutabık olunmuş düşünce, felsefe, politika, inanç, sosyoloji ya da antropoloji de kolay kolay bir şey bulunmaz. Çünkü insan biyolojik olarak kategorize edilse de, psikolojik, kültürel ya da toplumsal olarak ”kategorize etmek” yanıltıcı olur. Çünkü insanın davranışı değişken, çevresel ilişkilere ve bilincine bağlı olarak değişir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli niteliklerden biri toplumsal varlık olması, yani toplum haline gelmesidir.Toplum haline gelmesini, ”insanın erdemi” olarak görür İbni Rüşd. Ortak yaşamı kurmanın toplum haline gelmekten geçtiğini hatırda tutmak gerek. Toplanabilmek önemli. Toplanabilmek aynı zamanda bir iş birliğini zorunlu kılar. İşbirliği ile beraber doğal olarak iş bölümü ortaya çıkar. İş bölümü eşitsizliğin başlangıcı olur çoğunlukla. Gücü elinde bulunduranlar bir müddet sonra kendini her şeyin sahibi görürler.
Yan yana gelmenin, yani bir araya gelmenin ortak davranışlardan, alışkanlıklardan, ortak kültür oluşturmaktan, eğitim (aile,okul, toplum) ile toplumun ortak hafızasını oluşturmaktan (masal,hikâye, ninni) geçtiğini toplum bilimleri söyler bize. Bunların neticesinde toplumun ortak bir paydası olarak uyum içinde olması gösterilebilir.
İnsan, insan olarak doğar. Irki ya da dini kimlikler sonradan edinilir. Sonrasında da siyasal işlerin içine düşülür. İnsan olarak doğduğunuz kültürel miras içinde kimlikler edinirsiniz. Bu kimlikler her ne kadar dışsal belirlenimler olsa da zamanla benimsenir, içselleştirilir.
İnsan farklılığı olan bir varlıktır desek yanlış olmaz sanırım. Bu farklılıklara saygılı olmak, farklılığını bilerek yan yana yaşamanın yolunu bulmak her zaman zenginliğin hanesine yazılabilinir. Benzeştirmek, iyi bir tutkal değildir. Her zaman çatışmalı bir durumu içinde barındırır.
Doğada her şey bir isim ile bilinir. Her şey kendi ismiyle çağrılır, belki de doğal olanı bu. Kimileyin bu böyle olmuyor ne yazık ki. Bir zaman diliminde atanızdan öğrendiğiniz isimler sizin iradenize rağmen değiştirelebilinir. Bu idari bir karar olsa da, kültürel ve tarihsel hafızaya bir müdahaledir. Bir hafızayı silmektir. O insanın geçmişle bağını kesmektir. Dolayısıyla sosyoloji ve Antropolji de, ”toplumsal hafızaya müdahale” olarak tanımlanır.
Tarihte ismi değiştirilen çokça yerleşke var. İsmi değiştirilen yerlerden biri de Kanlı Osman Köyü. Şimdi diyeceksiniz ki bu Kanlı Osman Köyü nerededir. Bu köy Çorum Merkeze bağlı dağın eteklerine kurulmuş, ormanlık bir köy. İlginçtir köy bir Kürt-Alevi köyü. Alaca’dan tutun ta Hüseyinova’nın üstündeki dağın eteklerine kadar otuza yakın alevi köyü var. Yaşlıların hafızasında köyün/mıntıkanın orijinal isminin Çat olduğu söylenir. Şimdi ismi Şanlı Osman olan köyün komşuları ise; Molla Hasan ve Kadı Deresi Köyleridir. Her iki köy de alevi köyleridir. Alevi köylerine verilen isimlere bakınca pek iyi niyetle yapılmadığını akılda tutalım. Bu daimi olarak “hizaya getir”menin tavrıdır. Bundan çok çok uzun yıllar evveli Kanlı Osman köyünün ahalisi kendi aralarında konuşup bir sonuca varamamışlar çoğu zaman. Kendi aralarında tartışıp durmuşlar. Huzursuz olsalarda köyün isminden, çok sesli dile getirmemişler. Doluya koymuşlar olmamış, boşa koymuşlar bir şey olacağı yok. Köyün bu isminden pek memnun olmasalar da, ezici çoğunluğu okur yazar olmadığından derdini anlatacak bir merci, yol bilememişler. En nihayetinde biraz cesaretini toplayan köyün ak sakallı piri fanileri, muhtarları başlarında olmak üzere bir heyetle, ”Bir vilayete varalım, derdimizi anlatalım. Biz köyümüzün isminden memnun değiliz. Kanlı diye isim mi olur diyelim?” demişler. Pek tabii esas rahatsız oldukları Kanlı olduğu kadar Osman ismine de takılmışlar. Lakin ilk başlarda devletin tepkisini çekmemek için Kanlı ile yetinmekte karar kılmışlar. En nihayetinde varılmış vilayete, verilmiş istida.
”Buyrun, ne için geldiniz ?” diyen buyurgan sese, bir iki yutkunup, boğazlarını temizledikten sonra, gömlek düğmelerini sonuna kadar ilikleyerek, başından şapkaları avuçlarının içine alarak, eğilmişler başlarıyla beraber. Muhtar elleri titreyerek vermiş istidayı.
” Köyümüzün isminden memnun değiliz begim” deyivermiş muhtar yutkunarak. Almış istidayı, ”Ne var köyünüzün isminden. Neden değiştirmek istersiniz.Tamam tamam ver, işleme koyacağız. Tarafınıza bilgi verilecektir daha sonra” demiş buyurgan ses. Ellerinde şapkaları, başları önde eğilir kalkar vaziyette gerisin geriye çıkmışlar devletin kapısından.
Aradan epey bir zaman geçmiş. Gelmiş resmi bir evrak Muhtara. Duman tutmaya muhtarı. Aksakalı piri faniler büyük bir heyecanla toplanmışlar Muhtar’ın evinde. ”Hele oku muhtar. Gözünü seveyim oku hele. Ne olmuş bizim istidanın sonucu” deyivermişler hep bir ağızdan. Muhtar heceleyerek ve elleri titreyerek okumuş,
” Bun-dan böy-le köyü-nüzün is-mi Kan-lı Os-man’dan Şan-lı Os-man’a çevrilmiştir” diye bitirmiş Muhtar.
Bunlar birbirlerinin gözüne bakmışlar. ”Ulan Kanlı’dan kurtulduk Osman’ı gene kaldı, ne yapacağız şimdi” deyivermişler. Esmer yüzleri limoni bir sarıya kesmiş. Birbirine bakmışlar, müşkül bakmışlar. Kendi aralarında tartışıp yeni isimden de memnun olmamışlar ama, bir daha devletin kapısına gidip itiraz edecek gücü ve cesareti kendilerinde bulamamışlar. Üzerinde epey bir zaman geçtikten sonra da 12 Eylül olmuş. Karanlık, ceberrut bir dönem. Toptan bir korku salınmış içlerine. Suskunluğa yazılmışlar birkaç yıl.
1980’li yılların ortalarında Şanlı Osman köyünden de gençler gerek politik, gerekse başka nedenlerden ötürü yurtdışına, Avrupa’ya çıkarlar.
Özellikle 1993 Sivas Katliamından sonra Avrupa’da da aleviler örgütlenmeye hız verdiler. Yoğun tartışmaların, arayışın içinde oldu Aleviler. Avrupa’da yaşayan Şanlı Osman köyünden gençler de gerek kendi aralarında gerekse kurdukları internet sitelerinde yoğun tartışırlar.İnsanlar her ne kadar yeni ismi söylemeye çalışsa da, hafıza eskiyi telaffuz ediyor. İsim değiştirmek çoğu zaman resmi söylemin belgelerinde ya da ağzında sınırlı kalıyor. Yaşlıların gönlünden geçen hep eski isimler. Tabeladaki isimler bazen gönüllere konmuyor. Bu tartışmaların sonucunda köyün ismi kimi basın yayın organlarında yer alır, haber edilir. Devrimci gelenekten gelen gençler, köylerinin isminin değişiminden bahsederler. ”Bu isimlendirme, bizim irademize rağmen, atadan dededen köyümüzün orijinal isminin değiştirilmesi bile bir asimilasyon politikasıdır” deseler de köydekiler buna pek yanaşmaz. 12 Eylül’ün yarattığı korku ikliminde, ”Böyle bir şeye kalkışmanın kendileri için hoş olmayacağını” yazıp dururlar. Zaten 12 Eylül’den sonra çoğu Alevi köyüne camii yapılır. Bir Alevi köyü olan Şanlı Osman’a da camii yapılır. Genç bir imam atanır. İmam uğraşır, devlet telkin eder. Köylüler bir iki gitseler de sonunda gitmezler cami’ye.. Bir gün camii imamının babası oğluna misafirliğe gelir. Sorar komşularına,
”Oğlumdan memnun musunuz?”
” He ya memnunuz. Üç -dört gün ezan okudu. Dördüncü gün bize denk gelmedi.
Nihayetinde o da bize döndü, bize benzedi” deyince köylüler. İmamın babası bir daha soru sormaz.
Şimdi köylüler diyor ki, ”Kanlı Osman’dan Şanlı Osman’a geçtik. İyi mi oldu, kötü mü oldu, bilemedik? En azından kanlı’dan kurtulduk. Şanlı’ya da hak kerim”. Acaba fit oldular mı, bilemiyoruz?
Sonra derler ki; ”Senin yaptığını Çorumlu yapmaz ne diye söylensin. Bu bir üçkağıtçılığa vurgu mu? Bir uyanıklığa payanda mı? Yoksa bir kötülüğe delalet mi? Biz çıkamadık işin içinden, varın siz deyiverin bir şey ey insanlar. Nedendir bu başımıza gelenler acaba? ” diye kara kara düşünürler.
Akman Gedik





