NERGELE VE YÖRESİ’NDE ESKİDEN YAŞAM KÜLTÜRÜMÜZ…

Ruhumuzda duyduğumuz hüzünle birlikte kırk yıl- elli yıl öncesine şöyle bir gidelim. Yaşı elli ve üzeri olanlar, dönüp bir geriye baktıklarında hergün bizleri biraz daha çok “Terk eden Köylerimizin o kendine has evlerinden, kültüründen, özel yaşam tarzından, yemek, eğlenme, düğün, taziye, aile ziyaretleri ve benzer örf-adet, gelenek-göreneklerimizden, sevgi-saygı, büyük-küçük tüm güzelliklerimizin hiçbir
şeyi bulamayacaklar.
Biz çocuklar bir araya gelir, köşe kapmaca, çelik-çomak, saklambaç, kovalamaca, birdir bir, beş hanelik, yedi hanelik, beş taş, (elmagozıq) gülle,vb. oyunları oynayan artık çocuklar yok. Yaz-kış demezdik, soyunup Nergele çayında çimerdik, (yüzerdik) iç çamaşırlarımızı şişirip deniz simidi yerine kullanarak balıklama yüzmeyi öğrenirdik. Her gün annelerimizden laf işitme, dayak yeme pahasına olsa bile aldırış etmezdik.
Akşamlar her ovanın (mahallenin) çocukları bir araya gelir meradan davar gelene kadar saklambaç oynardık, çelik çomak oynardık, beleşine oynamazdık, o günün şartlarına göre 5 kuruşuna,10 kuruşuna çelik oynardık, o da herzaman üzerimizde 5 kuruş bulunmazdı.
Lamba Sişesi: Eskiden köy yerlerinde elektrik (ceryan) olmadığı için geceleri evlerde gazlı lambalar yakılırdı, şişeleri (cıncık) hassas oldukları için çok dikkat edilirdi. Şehirden alınan bir veya iki şişe yani cıncık düşüp kırılmasın diye alınan dükkanda bir iple bağlanır ve o ipi boynumuza geçirirdik. Onunla şehirde diğer işlerimizi bitirir ta ki akşama eve götürene kadar çarşıda alışverişte hep boynunuzda asılı olarak titizlikle muhafaza ederdik. Eve götürdüğümüzde ise tez kırılmasın diye kaynar suda iyice kaynatılır, ondan sonra löküse veya lamba denilen düzeneği takılırdı. Bu işlemin aynısı çay bardaklarında da uygulanırdı. Şehirde alınan çay bardakları sağlam paketlenir ve eve getirildiğinde bir küçük kapta kaynatılır öyle kullanılırdı. Yani kaynatıldıktan sonra daha sağlam ve dayanıklı olması için bu uygulama yapılırdı…
Bardak ve cıncık şişe kırıldığında; özellikle evde varsa misafirler hep bir ağızdan “hayırdır inşallah” derlerdi. Daha sonra anneme-babama sorardım. “niye cıncık kırıldığında hayırdır inşallah deniliyor? “Oğlum, derlerdi misafirin yanında daha fazla üzünülmesin ve morelimiz bozulmasın diye o deyim sıkça kullanılıyor, yoksa cıncığın hayrı şerri olmaz” derlerdi. Çay bardakları daha çok eve gelen misafirler yapılan çay servisi sırasında ya bardağı yıkarken yada kazara ile kırıldığında genç kızlar ve gelinler mahçup olmasın diye bu deyim kullanılırdı…
Çıra, idara, lamba, löküs, lux, mum, çakı taşı ile aydınlanma sağlanırdı. Çamağacından da aydınlatma sağlanabiliyordu. Ortalığı aydınlatmak için evlik tarafı, şömüne-rojin etrafına birer tane odun/çam yakılırdı. Çünkü lamba, löküs (lüx), gazyağı ile yandığı için tasarruf etmek gerekiyordu. Zaten ayda veya iki ayda bir 5-10 litrelik gazyağı bidonu alınıyordu. Dolayısıyla kıymeti bilinirdi. Yani daha doğrusu, maddi olanaklar şimdiki gibi elverişli olmadığından her şey düzenli, idareli tüketilirdi. Bir takım elbise ile 3-4 hatta daha fazla sene idare edilirdi. İster kadın ister erkek o elbise hem düğünlerde hem bir gün şehre ve uzak bir yere gidildiğinde giyilirdi. Ayakkabı hakeza öyle, köşker ayakkabılar hayvan derisinden yapıldığı için hem sağlam olurdu hem de insan sağlığı açısından yararlıydı.
Bir çift deri köşkler ayakkabı ile bir kaç sene idare edilirdi. Ayakkabının alt kısmı biraz aşılırdı. Onu da şehirde köşkerlere tamir ettirir veya evde bir köşker innesi ve kalın sağlam ipliklerle dikilir giyilirdi. Kadınların renkli naylon ayakkabıları olurdu. Halen de kırsal alanlarda giyenler oluyor.
O ayakkabılar hem evde, hem şenlik, düğünlerde hem de şehre ve misafirliğe gidildiğinde giyilirdi. Erkekler de ise “kara lastik” denilen kışlık ayakkabı giyilirdi. Kış aylarında kar’a batmamak için deriden çarıklar yapılırdı ve giyilirdi.
Rahmetli annem her sabah güneş doğduğunda yüzünü güneşe çevirerek ellerini açar dua ederdi. Dua ederken Kadim Alevi halkın Kültürünü referans alarak dağlarda, bayırlarda yaşayan ve ev sahibi Hakk olan kurda, kuşa, börtü böceklere, uçan kaçan her canlıya; sonra gurbette olanlara, askerde olanlara, yaşlılara, hastalara, komşulara, çoluk çocuğuna, herkese Hakk yardım etsin derdi ve sağlık dilerdi. Tüm analarımız her sabah güneş doğduğunda bu ve benzer duaları ederlerdi.
Sevgi ve Saygılarımla
18.12.2024 ALİ İŞBİLİR

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün