Hayellerimin Yeşerdiği Topraklar


…Yaşamın fırtınalı ve onca güneşli günlerinden sonra kâğıt ve kalem yerine teknoloji harikası
bilgisayarın klavyesine dokunmak zor ve bir o kadar da heyecanlı!..
Öncesi güzel arkadaşlarımın Hakîkat Coğrafyası’na yazdıkları makaleler, benim için bir ilham kaynağı olmuştur. “Sen de yazacaksın,” demeleri, benim için tarihi bir dönüm noktası oldu. Derin bir düşünceden ve soluktan sonra, iş yorgunluğuna aldırış etmeden, büyük bir heyecanla masamı bahçe camının önüne koyuyorum; dışarıdaki yemyeşil bahçe,adeta beni büyülercesine geçmişime yolculuk ettiriyor. Olmazsa olmasızlarımdan, batan sonbahar güneşine eşlik edercesine masamda yanan mum ve yazmaya çalışıyorum!..
Yüreğim yerinden fırlarcasına beynime birçok sinyaller yolluyor; Nerden? Niçin? Nasıl başlamalıyım? Dercesine büyük bir tutkuyla, özlemle, hasretle bir film şeridi gibi
çocukluğum gözlerimin önünde canlanıyor.
…onca yoğun sert ve ağır kış koşullarından sonra, Xıdır Aylasın baharı müjdelemesiyle
birlikte; tüm canlılar şaha kalkardı. Hayat kokan topraklı, taştan ve mertengten oluşan, birçok canlıyla ortak kullandığımız sıcacık topraklı evimiz… Anlatırken bile yüreğim şahlanıyor, adeta o günlerin özlemiyle geriye doğru yolculuğa çıkıyorum. Evimizin içinde teknolojiye dair hiçbir şey yoktu. Elektriğin bile olmadığı bir köyü düşünün. Yani doğal bir yaşamın ta kendisini…
Koyunlarımızın yününden yapılan, el emeği kulav ve kilimler için, annemin öncülüğünde tüm aile bireyleri seferber olurdu. Özellikle bahar gelmeden geceli, gündüzlü gaz lambası ve daha çok çam çırası ışığında bazen kılam, bazen annemin ağıtları ve bazen de sohbetler eşliğinde rengarenk halılar, yastıklar dokunurdu.
Bollife xollî (halıdan yapılan yastık)üzerindeki doğal ağaç köklerinden yapılan rengarenk otantik desen ve sembollerin isimleri, anlamları vardı. Öyleki o desen ve semboller üzerine kılamlar söylenirdi. En ilgimi çeken sembol nık’tı. Ve üzerinde söylenen kılam da şöyleydi:
Novî ta ba mın momıka
Xârbu, xârbu buye nıka
Tu ba dastî xwa ba dastî mın ka
Wara k’âm harına yoyle hunıka… diye devam ederdi.
Tabiki biz çocuklar için de en güzel tarafı ve bize cazip gelen; her kilimin bitişinde annemin şîranî (pekmezli, tereyağlı bazlama) dağıtmasıydı. İşte o yüzdendir
hiçbir şîranînin yerini sizin kutsal ananızın elleriyle yaptığı şîranî kadar değerli, şirin olamaz ve o tadı da veremez.
Özellikle duvarları süsleyen, Şam’dan gelen özel Tavus kuşu ve aslan desenli duvar halıları bir de bunlara ablalarımın el emeği, göz nuru duvar nakışları eklenince sanatsal bir şölen oluşurdu. Kanımca desen ve sembolleri yapan ablalarımın elleri sanatsal değerdeydi.
Kulilke zerli duvar halımız, güneşi ve ateşi anımsatırcasına ve müzede asılırcasına evin en güzel yerine, özellikle de camın kenarına asılırdı.
Evin en küçük gözesi olan(cînîk), yani bolluğun ve bereketin olduğu yer… içerisinde sadece yiyecek eşyalarının bulunduğu kurutulmuş meyve ve sebze; kâx, dûrma, kaşk, tûye hışk vb..
Organik ve vitamin deposu olan o yiyecekleri annem, kendi çocukları dışında başka çocukları da emzirdiği, o bereketli göğüsleri arasında (paşlexado) saklardı. Zamanı geldiğinde çıkartıp çocuklara eşit bir şekilde dağıtırdı.
En çok da Mêvanlar gelince, bu bolluk kendini gösterirdi. Çünkü annem kıyıda köşede sakladığı en güzel yiyecekleri onlara çıkartırdı.Ya peki! ‘Goze Mole’ ye ne denmeli… adeta bir müzeyi anımsatır gibi tahtadan yapılan raflar, üzerine ablalarımın işlediği serili işlemeler, kalaylanmış parıldayan tabaklar!
Evet, o tabakların ışıltısı, şimdi bile gözlerimin önünde…

(devam edecek)

Bêse Ay

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün