Kime Aydın, Kime Entellektüel Denir!

Aydın ve entelektüel kavramları bizim toplumda çoğu zaman birbirine karıştırılır. Elinde kitap taşıyan, üniversite okuyan ya da birkaç toplumsal mesele hakkında konuşan herkes “Aydın” diye anılır. Özellikle öğrenci hareketlerinin yoğun olduğu dönemlerde, sokaklarda yürüyen, protestolara katılan, devlet baskısıyla gözaltına alınan veya coplanan gençler, toplumun gözünde kahraman haline gelir ve onlara hazır bir etiket olarak “Aydın” yakıştırılır. Oysa bu bakış açısı tam olarak doğru değildir. Çünkü acı çekmiş ya da direnişe katılmış herkes Aydın olmaz. Aydın olmak, yalnızca bir olayın içinde yer almak ya da ses çıkarmak değil, o sesin sorumluluğunu taşımayı göze her zaman almaktır.
Entelektüel denildiğinde, okuyan, araştıran, düşünen konuşan ve de fikir üreten kişidir. Toplumsal olaylara kafa yorar, nedenlerini anlamaya çalışır, yazılar yazar, tartışmalar yürütür. Düşünce üretme süreci onun için temel hedeftir. Fakat entelektüel her zaman düşüncesi uğruna bedel ödemek zorunda değildir. Eleştirisini düşünsel düzeyde bırakabilir. Yani teoriyi bilir, konuşur ama pratiğe her zaman geçmez. Bu yüzden entelektüeller çok olabilir. Ama bu onları otomatik olarak Aydın yapmaz.
Aydın ise düşünceyi hayatın içinde taşıyan kişidir. Bir haksızlık gördüğünde sessiz kalamaz, geri adım atamaz. Aydın, toplumsal acıyı kendi acısı gibi hisseder. Yoksulluğu uzaktan gözlemlemez; onun nedenlerini ve bu nedenlere sebep olan düzeni sorgular. Aydın sadece “Bu neden böyle diye diye sormaz, gerekirse “Bunun hesabı sorulmalı.” diyerek açıkça tavır alır. Bu tavrın karşısında tehdit, dışlanma, baskı, hatta hapis olsa bile geri dönmez. İşte bu nedenle gerçek Aydın sayısı her toplumda çok azdır diyebiliriz. Çünkü bilgi yaygındır ama cesaret yaygın değildir.
Cezayir Savaşı sırasında Jean-Paul Sartre’ın Fransa’nın uyguladığı zulme karşı açıkça konuşması buna en önemli örnektir. Mesela Sartre yalnızca bir düşünür olarak kalmadı; düşündüğünü savundu ve bunun sonucunda tutuklanmayı göze aldı. Onu Aydın yapan, söylediği sözün arkasında durma iradesiydi.
Bizde ise bu duruşa yaklaşan en güçlü isimlerden biri Aziz Nesin’dir. O yalnızca yazmadı, yalnızca eleştirmedi. Sivas Madımak’ta ölüm tehdidinin ortasında bile geri çekilmedi. 12 Eylül darbesine karşı dava açarak düşüncesinin bedelini ödemeyi göze aldı. Halkın tarafında durmayı seçti ve bu yüzden her türlü baskıya rağmen susmadı.
Sonuç olarak, entelektüel düşünür ve konuşur; Aydın ise düşündüğünü yaşamının merkezine koyar ve bedel ödemeyi göze alır. Entelektüel akıl ile hareket eder, Aydın ise aklın yanına vicdanı ve cesaretinş hep koyar. Bu için her entelektüel Aydın değildir, fakat her gerçek Aydın’ın içinde zaten bir entelektüel birikim bulunur. Aydın olmak bir bilgi meselesinden çok bir duruş meselesidir. Bundan dolayı çoğu zaman da yalnız kalmayı göze almayı gerektirir.

 
				 
					



