Aziz Tunç: Maraş Soykırımı’na Dair Geliştirilen Yanlış Tezler

1- Giriş
Bir süredir sürdürülen Maraş Soykırımı’na ilişkin gerçekleri çarpıtma faaliyetleri her fırsatta devam ettiriliyor. Cümleler ve kelimeler değişiyor, ancak gerçeği tahrif etme çabaları değişmiyor. Geliştirilen sözde iddiaya göre, mealen, “Maraş Katliamı’na dair bugüne kadar mağdurlar başta olmak üzere Aleviler, demokratik kurum ve çevreler yapılması gerekenleri yapmamış, yapamamışlar; yaptıkları bazı şeyleri de hep yanlış yapmışlardır. O nedenle her şeye yeniden başlanması gerekiyor” deniyor.

Bol laf kalabalığından oluşan metinler, birkaç yabancı kelimeyle süslenince bir şey söylenmiş gibi bir görüntü oluşturuluyor, ancak gerçek başka türlüdür.

Belirtilen sözde iddia ve eleştiriler hiçbir gerçekliğe dayanmadıkları gibi, yapılması önerilen somut bir çözüm önerisi de içermemektedir. Çünkü burada amaç, Maraş Soykırımı konusunda gerçekleri açığa çıkartmak değil, tam tersine açığa çıkmış olan gerçeklere olan güveni sarsmak ve toplumsal bilinci bulandırmaktır. Hal böyle olunca ne gerçeğe dayanmak ne de çözüme yönelmek gerekmemekte, akla gelenler alt alta yazılarak sözde eleştiriler yapılmaktadır.

Tabii bu sözde eleştirileri kimin, nerede, niçin söylediği önemlidir. Ancak bu sözde eleştiriler veya eleştiri adına söylenenler daha da önemlidir. Çünkü sorun kişilerle değil, yanlış görüşlerledir.

2- Vahşeti Anlatmak ve Teşhir Etmek Neden Yanlış Olsun?
Sözde eleştirilerin yoğunlaştırıldığı alanlardan birisi, “Maraş Katliamı’nın sadece vahşet üzerinden anlatıldığı” iddiası üzerindedir.

Öncelikle bir kıyımın kim veya hangi zihniyetle anlatıldığına dair bir tasnif yapılmadan böyle bir genelleme yapılması doğru değildir. Soykırımcı politikalara karşı çıkmayan, devrimci-demokratik olmayan bir zihniyetin kıyım anlatımının, dinleyicilerde veya izleyicilerde direniş isteği yaratması beklenemez. Bu tür anlatımlar ve anlatıcılar konumuzun dışındadırlar.

Sözde eleştirilerin hedefine konulanlar; soykırımcı, katliamcı politika ve uygulamalara karşı mücadele eden Aleviler, Kürtler, diğer ezilen toplumsal kesimler ve devrimci demokratik kurumlardır. Bu nedenle ve sorumluluk gereği belirtilen sözde iddia ve eleştirileri yakından incelemek gereklidir.

Hiçbir politik çevre, hiçbir toplumsal grup veya kurum yöneticisi, hiçbir aydın veya yazar Maraş Kıyımı’nı sadece vahşet üzerinden anlatmamıştır. Maraş Soykırımı, daha çok soykırımcı özelliğiyle anlatılmıştır, anlatılmakta ve tartışılmaktadır. Dolayısıyla bu iddianın gerçek dışı, hayali bir iddia olduğu belirtilmelidir. Buna rağmen iddiayı tartışmaktan hiçbir sakınca olmadığı gibi bir yanlışlığa dikkat çekmek gibi bir faydası da vardır.

Elbette Maraş Kıyımı vahşet boyutuyla da anlatılmıştır ki anlatılması da gereklidir. Çünkü halklara ve toplumlara yaşatılan katliamlar ve soykırımlar, vahşetin en yoğun uygulandığı kanlı operasyonlardır. Yani vahşet, toplu insan kıyımlarının en temel, en görünür ve en ayırt edici özelliğidir. Dolayısıyla vahşet anlatılmadan yapılan soykırım veya katliam anlatılamaz.

Daha önemlisi, sözde eleştirilerin yanlışlığının anlaşılabilmesi için vahşet ile toplu insan kıyımları arasındaki belirtilen kopmaz ilişkinin üzerinde durulması ve bilince çıkartılması gerekiyor. Bunun için bazı tespitlerin yapılması gerekiyor.

“Toplu insan kıyımları”nda uygulanan vahşet sadece yaptıklarından zevk alan, kontrolsüz öfke ve nefretle hareket eden sadist katliamcıların kişisel özelliklerinden kaynaklanmamaktadır.

Böyle olmasının birinci nedeni, soykırımlarda ve katliamlarda uygulanan vahşetin soykırımcı politikaların zorunlu şartı olmasındandır. Hedef kitleyi fiziken yok etmeyi amaçlayan soykırımcı politika, vahşeti örgütlü ve sistemli biçimde ve tercih ederek uygulamaktadır. Ayrıca vahşetin birçok özel biçiminin geliştirilmesine de çaba sarf edilmektedir.

İkinci olarak, sınırsız, kuralsız, ağır, kalıcı ve unutulmaz izler bırakan vahşet uygulamalarıyla soykırımcı yapı, hedef kitlenin kalanlarına korku salmak, onları sindirmek, iradesini kırmak ve direnemez hâle getirmek istemektedir.

Dolayısıyla katliamlarda ve soykırımlarda, katliamcı mekanizmanın uyguladığı vahşet tek başına vahşet değildir. Vahşet, söz konusu soykırımcı yapının istediği sonucu elde edebilmek ve aynı zamanda egemenlik üretmek amacıyla uyguladığı ve vazgeçmediği bir şiddet yöntemidir.

Bu gerçeği iyi bilen katliamcı/soykırımcılar, yapılan toplu insan kıyımının politik bir amaç taşıdığını ve bu nedenle vahşetin her biçiminin kullanıldığını gizlemek istemişlerdir. Tam da bu nedenle, katliamcı/soykırımcılar yaptıkları kanlı toplu insan kıyımlarını vahşetten kopartarak “olay” olarak tanımlamışlardır. Türk devletinin yaptığı bütün soykırımları “Ermeni olayları”, “Dersim olayları”, “Maraş olayları” vb. olarak adlandırması, basit ve sıradan bir yaklaşımın değil, bu temel politikanın sonucudur.

Kıyımlar böyle tanımlanarak toplumsal ve siyasal tepkiler bastırılmak istenmiştir veya söz konusu tepkilerin sıradanlaştırılarak söndürülmesi amaçlanmıştır. Çünkü daha çok kişisel amaçlarla sınırlı olan “olay”larda vahşet mutlaka olması gereken bir şart değildir. Komşular arasında bir sorunda en fazla cinayet işlenebilir, vahşi bir yok etme genel olarak söz konusu olmaz. Buna karşın, hiçbir katliam veya soykırım vahşetsiz gerçekleştirilemez; vahşetin olmadığı bir katliam ve soykırım söz konusu olamaz.

Öyle olduğu içindir ki “olay” olarak tanımladıkları toplu insan kıyımlarının hikâyelerinde devletler, vahşetin anlatılmasını istemezler ve kendi kaynaklarında vahşeti anlatmazlar. Veya tersinden bir vahşet anlatarak yaptıkları toplu insan kıyımına gerekçe oluşturmaya çalışırlar.

Bu durumda herhangi bir katliamda ve soykırımda vahşetin yaşatılması nasıl kişisel bir tercih değilse, vahşetin anlatılması da kişisel bir tercih olarak görülemez. Tam tersine, herhangi bir katliamın ve soykırımın en doğru ve gerçek anlatımı ancak ve ancak yapılan vahşetin anlatılmasıyla mümkün olur.

Ayrıca vahşetin anlatılmadığı bir toplu insan kıyımı, devletin dayattığı jargona uygun olarak bir “olay”a indirgenmiş olacaktır. Dolayısıyla vahşetin anlatılmaması, soykırımlara ve katliamlara karşı duyarlılığı zayıflatacaktır. Katliam ve soykırım gibi toplu yok etme uygulamalarına karşı gerçek anlamda bir duyarlılık ancak uygulanan vahşetin en yaygın ve en etkili bir şekilde topluma anlatılmasıyla yaratılabilir.

Bütün bunlardan sonra, uygulanan vahşetin anlatılmış olmasından hareketle Maraş Soykırımı’nın “sadece vahşet üzerinden anlatıldığını” ileri sürmek, gerçeklere sırt çeviren ve katliamcı politikalara karşı mücadeleyi zayıflatan bir tutumdur.

Basit değil, yapılan bir soykırımdır ve elbette vahşet bütün ayrıntılarıyla anlatılmalıdır. Çünkü yukarıda belirtildiği gibi, toplu insan kıyımlarında yaşatılan vahşetin teşhir edilmesi, soykırımlara karşı mücadelenin olmazsa olmaz argümanı ve her katliam karşıtının yapması gereken en önemli görevi ve sorumluluğudur. Hatta yaşatılan vahşetin daha etkili ve kalıcı olarak anlatılabilmesi için bütün sanat alanları değerlendirilerek romanı, hikâyesi yazılmalı; görselleri, filmleri yapılabilmelidir. Bu gerçeklerin anlatılmasını basitleştirmek, hafife almak hem doğru değildir hem de katliam karşıtlığına hizmet etmez.

) Katliam Mağdurları “Edilgen Bir Ruh Haliyle, Pasif Bir Şikâyet İçinde” Değiller
Belirtilen sözde eleştiride, “Maraş Katliamı’nın… edilgen bir ruh haliyle, pasif bir şikâyet içinde anlatıldığı” belirtilmektedir.

Doğal olarak, Maraş kıyımını anlatan herkes adına genel bir belirleme yapılması doğru olmayacaktır. Ancak devrimci-demokrat çevrelerin ve demokrat Alevi kurumlarının yıllardır yaptıkları ya da katıldıkları Maraş Soykırımı’na karşı etkinlikler, genel olarak “edilgen bir ruh haliyle, pasif bir şikâyet içinde” yapılmamıştır. Tam tersine yapılan etkinliklerde genel olarak, katliamcı-soykırımcı mekanizmayı teşhir eden ve hesap sorma bilincini geliştiren bir tutum hâkim olmuştur. Aynı şekilde sözü edilen etkinliklerde katliamcı-soykırımcı politikalara karşı bir direniş isteğinin geliştirilmesi, bu amaçla karşı duruş ruhunu diri tutan bir yaklaşım geliştirilmiştir. Devam eden etkinlikler aynı hesap sorma bilinci ve kararlılığı ile yapılmaktadır.

O nedenledir ki Türkiye’de yapılan etkinliklerin hemen hepsi çatışmalarla, gözaltılarla ve engellemelerle karşılanmıştır. Sivas’ta anma etkinliklerinin yapılabilmesinin ne tür mücadelelerle sağlandığı unutulmamıştır. Maraş’ta her yıl dönümünde yapılmak istenen anma etkinliklerinin nasıl engellendiği bilinmektedir. Bu anma ve kınama etkinlikleri, “edilgen bir ruh haliyle, pasif bir şikâyet içinde” yapıldıkları için mi devlet tarafından engellenmektedir? Öyle olmadığı, tam tersine bu etkinliklerle hesap sorma bilinci güncellendiği ve geleceğe taşındığı için devlet tarafından engellenmek istenmektedir.

Çünkü soykırımcılardan hesap sormaya giden yolun ilk adımı, yapılan bu anma etkinlikleridir. Yaşatılan soykırımın unutturulmasını önlemenin yolu bu etkinliklerin yapılmasından geçmektedir. O nedenle bilinmelidir ki vahşetin en ince ayrıntısına kadar anlatılarak mahkûm edileceği bu anma etkinlikleri her zaman ve mutlaka yapılacaktır, yapılmalıdır.

Bütün bunlara rağmen anma etkinliklerini sıradanlaştırarak anlatmak, hem insanların acılarına karşı duyarsız bir yaklaşım hem de soykırımlara karşı mücadeleye zarar veren bir tutumdur. Bu sözde eleştiri; her şeyi kendisiyle başlatmak isteyen, kendisinden önce olanları yok sayan, gerçekleri görmezden gelen, daha doğrusu görünmez kılmak isteyen bir yaklaşımın ürünüdür ve kitlelerin katliam karşıtı bilincini bulandırmaktan başka hiçbir işlevi olmayacaktır. Ayrıca kitlelerin duyarsız ve edilgen insanlar olarak gösterilmesi de halkı tanımayan, halka güvenmeyen, halkı mücadele öznesi olarak görmeyen ve halka zerrece saygı duymayan sorunlu bir tutumdur.

b) “Vahşet Öyküleri ve Resimleriyle Dolmuş Olan Kitle” Ne Demek?
Söz konusu eleştirilerin birinde, “Vahşet öyküleri ve resimleriyle dolmuş olan kitle” diye bir ifade kullanılmıştır.

Sözün başında belirtelim, ne kitle doldurulması gereken bir nesne ne de vahşet öyküleri ve resimleri, kitlelerin doldurulacağı nesnelerdir. Bu ifadelerle kitlelere vahşeti anlatmanın fazlalığı, dolayısıyla gereksizliği anlatılmak istenmektedir. Buna göre, katliam karşıtı kitle, amiyane tabirle “dolduruşa” gelebilen iradesiz bir yığın; vahşeti anlatmak ise kendisi olamamış insan yığınını harekete geçirecek bir “dolduruşa getirme” aracı olarak tanımlanmaktadır.

En başında belirtmek gerekir ki ne kitleler “dolduruşa” getirilebilecek kuru kalabalıklardır, ne de “vahşet öyküleri ve resimleri” toplumun izlemekten veya dinlemekten rahatsız olacağı resimler ve öykülerdir. O “vahşet öyküleri ve resimleri” tanımlamasıyla basitleştirilerek anlatılan öyküler ve görseller, vahşice katledilen insanların öyküleri ve resimleridir. Orada görülen, gösterilen her bir resmin, anlatılan her bir hikâyenin içinde kocaman bir dünya vardır. O resimlerin ve hikâyelerin her birisi için canını verecek insanlar vardır.

Ayrıca soykırımda katledilen insanların öykülerine ve resimlerine bu şekilde saygısızca yaklaşabilmek bu kadar kolay olmamalıdır. Katliam karşıtı görünerek aynı anda bu ifadeleri yazabilmek, bu şekilde davranabilmek ancak iki türlü mümkün olabilir: Ya büyük bir oyunculuk yeteneği kullanılmaktadır ya da büyük bir cehalet söz konusudur. Ancak her durumda katliam mağduru ve katliam karşıtı kitle, bu özensizliği kabul etmeyecektir.

Onlar, insan olarak inançlarına ve kimliklerine sahip çıktıkları için; genç, yaşlı, bebek, çocuk, hasta ve kadın demeden katledildiler. Onları unutmamak; bunun için resimleri ve öyküleri tarihe ve topluma kaydetmek ertelenemez bir insanlık görevidir. Böylesine önemli bir görevin yerine getirilmesini önemsizleştirmeye çalışmak, katliamcı ve soykırımcı politika ve uygulamalara karşı mücadele etmenin ne demek olduğunu bilmemek demektir.

Öte yandan insanlık adına bugün sahip olunan ve yarın kazanılacak olan tüm hakların tamamı, “vahşet öyküleri ve resimleriyle dolmuş olan kitleler”in eseri olacaktır. En azından toplumsal-siyasal değişimi sağlayacak olmalarından dolayı bu topluma karşı daha özenli yaklaşılabilir

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün