Premenstrüel Sendrom, Premenopoz ve Vitamin Eksikliğinin Kadınlar Üzerindeki Biyopsikososyal Etkileri:

İnsan, hem biyolojik, hem psikolojik hem de sosyal bir varlıktır. Yaşam süreci boyunca birçok gelişimsel dönemden geçmektedir. Doğumdan itibaren bireyin acıdan kaçma ve hazza yönelme yönünde sürekli bir hareketliliği söz konusudur. İnsanın yaşam döngüsüne bakıldığında, bu sürecin belirli gelişimsel kesitlerden oluştuğu görülmektedir. Erikson, insan gelişimini sekiz psikososyal evreye ayırmıştır. Bu yazının genel bağlamında değerlendirildiğinde, Erikson’un “üretkenliğe karşı durgunluk” evresi, premenopoz süreci ile biyolojik, psikolojik ve sosyal anlamda paralellik göstermektedir.
Bu çalışmada özellikle orta yaş kadınlarını ilgilendiren PMS (Premenstrüel Sendrom), premenopoz (menopoz öncesi dönem) ve vitamin eksikliği süreçleri ele alınacaktır. Ortalama yaşam süresinin kadınlarda 81, erkeklerde ise 78 yıl olduğu bilinmektedir. Kadınlarda 30’lu yaşların sonlarına doğru fiziksel bazı değişiklikler meydana gelmektedir. Saçlarda beyazlama ve dökülme, yüz kırışıklıkları, belirginleşen yüz benleri, diş aralıklarında boşluklar, orantısız kilo alımı (özellikle göbek ve kalça bölgesinde), PMS düzensizlikleri gibi belirtiler kendini göstermektedir.
40’lı yaşların ortalarına doğru ise bu fiziksel belirtilere Premenstrüel Sendrom da eklenerek, sendrom uzun süreli ve kalıcı bir hale gelebilmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel nokta, bireyde aniden ortaya çıkan biyopsikososyal değişimlerin temel nedeninin Premenstrüel Sendrom (periyotlardaki bozukluklar) mu yoksa premenopoz sürecinin başlangıcı mı olduğunun doğru bir şekilde belirlenmesidir. Çünkü bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutlarının birbiriyle uyumlu olması gerekmektedir.
Yukarıda kadınların yaşam döngüsünden söz edilmiştir. Sosyal yaşamda Erikson’un yedinci evresi olan “üretkenliğe karşı durgunluk” süreci, insan yaşamının doğal bir kesiti olarak kabul edilmekte olup, her kadın bu dönemi olumlu ya da olumsuz bir şekilde mutlaka deneyimlemektedir.
Premenstrüel Sendrom (PMS); adet döngüsünden yaklaşık on gün önce başlayan ve bireyin yaşadığı yoğun baş ağrısı, öfke patlamaları ve depresyon gibi fiziksel, psikolojik ve duygusal belirtilerin genel adıdır.
Premenopoz ise menopoz döneminden yaklaşık üç ila beş yıl önce başlayan süreci ifade eder. Bu dönemde bireyler yeni yaşam evresine geçişte çeşitli zorluklar yaşayabilmektedir. Psikolojide bu geçiş dönemi, ruhsal dalgalanma olarak tanımlanmaktadır.
- Biyolojik Etkiler
Unutulmamalıdır ki premenopoz dönemi aynı zamanda doğal bir orta yaş sürecidir ve bu sürece kabul ve kararlılık bilinciyle yaklaşılmalıdır. Bireydeki fiziksel değişimler; gençliğin giderek sona ermesi, eskiden kolaylıkla yapılan günlük aktivitelerde performans kaybı, bazı hastalıkların ortaya çıkması, aşırı kilo alımı veya kaybı, periyotlardaki düzensizlik, aşırı yorgunluk, fiziksel ağrılar, kısmi görme kayıpları, uyku ve beslenme bozuklukları, saç dökülmeleri, halsizlik, ciltte iltihaplanmalar, sindirim sorunları, baş dönmeleri, vücutta karıncalanmalar ve ani sıcaklık basmaları gibi belirtilerle kendini göstermektedir. - Sosyal Etkiler
Bu dönemde daha önce sosyal olan birey, kendini aniden sosyal çevresinden soyutlamaya başlayabilir. Hobilerden ve sosyal aktivitelerden uzaklaşma, yalnız kalma isteği, toplumsal izolasyon, geri çekilme, bireysel davranışlarda artış, ilgisizlik, sosyal gruplarla bağ kuramama, sosyal fobi, rutin günlük işlevlerde yetersizlik gibi belirtiler gözlemlenebilir. - Psikolojik Etkiler
Eskiden keyif alınan aktivitelerden uzaklaşma, depresyon, çökkünlük hissi, içe kapanma, özgüven kaybı, şüphecilik, takıntılar, gelecek kaygısı ve anksiyete bozuklukları, öfke patlamaları, unutkanlık, odaklanma güçlüğü, duygusal açlık, uyku problemleri gibi psikolojik belirtiler ortaya çıkabilir. Bireydeki fiziksel değişim, psikolojik kabul güçlüğüne neden olabilmektedir.
Birçok kadın, bu süreci biyolojik olarak doğal bir şekilde farkında olarak geçirir. Ancak sosyal ve psikolojik boyutlar, hem bireyin kendisini hem de çevresini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Yapılan araştırmalar, orta yaş kadınlardaki duygusal dalgalanmaların yalnızca PMS veya premenopoz ile açıklanmasının eksik olduğunu ortaya koymuştur. Bu süreçteki mental yorgunluğun ve depresif belirtilerin bir diğer önemli nedeni vitamin eksiklikleridir.
Örneğin, bireyin premenopoz döneminde olmadığı, bu bilginin aile yaşam döngüsü ve uzman değerlendirmeleriyle netleştirildiği durumlarda, mevcut belirtilerin yalnızca PMS kaynaklı olmadığı düşünülmelidir. Buna rağmen birey biyolojik, sosyal ve psikolojik olarak yoğun bir yorgunluk içindeyse, kan değerlerine mutlaka dikkat edilmelidir. Zira kandaki bazı değerlerdeki eksiklikler, bireyi farkında olmadan ruhsal bir bunalım sürecine sürükleyebilir.
Aşağıda vitamin eksikliklerinin bireyin günlük yaşamındaki işlevselliği nasıl etkilediğine yer verilmektedir:
Uykuda fiziksel ağrılarla uyanma ve depresif ruh hali: D vitamini eksikliği.
Stresle baş etmede güçlük ve stres bozukluğu: Magnezyum eksikliği.
Öfke anlarında ses kısılması: Çinko eksikliği.
Dikkat eksikliği, unutkanlık ve odaklanma sorunları: B12 vitamini eksikliği.
Not: B12 vitamini için alt sınır 200, üst sınır ise 900 ve üzeri olmalıdır.
Bu karmaşık “duygu durum bozukluğu” sürecini daha sağlıklı atlatabilmek için:
Uzmanlardan psikolojik destek alınmalı,
Günlük en az 45 dakika yürüyüş yapılmalı,
Günlük öz bakım alışkanlıklarına özen gösterilmeli,
Zihni rahatlatıcı meditasyon müzikleri dinlenmeli,
Gerekli vitamin takviyeleri alınmalı,
Dengeli beslenmeye dikkat edilmeli,
Kafein ve enerji içecekleri azaltılmalı,
Sanal maruziyetten uzak durulmalı,
Yakın çevreyle sohbetler gerçekleştirilmeli ve sevdiklere zaman ayrılmalıdır
Halil Kansu
