Sen Hiç Siyaset Okudun mu?

Babamın Hakikatçi Binboğa Dost Meclisleri’ndeki Tanıklıkları

Babamın çocukluğunda Hakikatçi Binboğa Dost Meclisleri’ne katıldığını duymuştuk. Bu meclisler 1930’ların ortalarına kadar kurulmaya devam etmişti. Dedem, babamı bu meclislere giderken yanında götürmek zorunda kalırmış. Babam da bu meclislerde duyduğu hikayeleri ve sohbetleri bize büyük bir sevgi ve detayla anlatırdı.

Bu meclislerde eski insanların belagatini ve zengin fikir dünyalarını iliklerinize kadar hissederdiniz. Bir sonraki yazımda, Doğan Amca Şefkat Yurdu başlığıyla bu sohbetlerin tatlarını sizlere sunacağım.

Bu sohbetlerdeki derinlik ve dönemin ruhunu yansıtması açısından babamdan dinlediğim bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Azizim, sözün sırası gelmişken size bir hikaye anlatayım,” derdi babam ve eklerdi: “Teşbihte hata aranmaz.”

Vaktiyle bizim yörelerde bir sofi varmış. Bu sofi demiş ki:
“Ben ilim nerede varsa gidip öğrenmeliyim.”

Düşmüş yollara, varmış Mısır’a. El-Ezher Medresesi’nde ne kadar ilim varsa öğrenmiş, âdeta yalamış yutmuş. Yıllar sonra köyüne dönüp kendi halkına hizmet etmeye karar vermiş.

Bir cuma günü köyüne varmış. Caminin cemaati dolmuş, hoca hutbeye çıkmış. Sofi, abdestini alıp en arkaya geçip oturmuş. Fakat dinledikçe içi sızlamış, çünkü hoca hurafeler anlatıyor, şirk içinde konuşuyormuş. Sofi dayanamamış, kalkmış ve:
“Ey hoca, o işin aslı öyle değil, böyle! Felanca alim şöyle der, falanca kitap böyle yazar. Yanlış yapıyorsun, yapma!”

Hoca önce şaşırmış ama sonra toparlanıp:
“Muhterem cemaat, bu adam aramıza ikilik sokmaya gelmiş bir din düşmanıdır!” diye bağırmış.

Cemaat bir anda galeyana gelmiş, sofiyi dışarı sürükleyip herkes bir sopa vurmuş. Zavallı sofi kan ter içinde köyü terk etmiş ve tekrar medreseye dönmüş. Hocası onu görünce:
“Evlat, anlattıkların doğru olabilir ama sen bir şeyi eksik bıraktın. Sen ilmi siyaseti öğrenmemişsin!” demiş.

Sofi, hocasının yanında kalıp bu ilmi de öğrenmeye karar vermiş. Bir süre daha medresede kalmış, ilmi siyaset öğrendikten sonra tekrar köyüne dönmüş.

Bu kez yine bir cuma günü camiye gitmiş, hutbe okunurken arka sırada yerini almış. Fakat bu kez davranışı farklıymış. Sofi birden huşu içinde ayağa kalkıp Allah Allah nidalarıyla:
“Ey cemaat, bu hocanın kerametinden sual olunmaz! Hocanın sakalından bir tel alabilsem cennetlik olurum!” diyerek hocaya doğru yönelmiş.

Cemaat bir anda hocanın kerametini duyar duymaz hep birlikte üstüne atlamış. Herkes hocadan bir tel alabilmek için mücadeleye girişmiş. Sonunda hoca, yolunmuş bir tavuk gibi, kan ter içinde, perişan bir halde kalmış. Cemaat ise huzur içinde evlerine dağılmış.

Sofi, perişan haldeki hocayla baş başa kalmış. Hoca mahvolmuş bir şekilde sofiyi süzmüş ve köyü terk etmiş.

Babam, bu hikayeyi anlatırken bize dönüp:
“Peki siz ilmi siyaset okudunuz mu?” diye sorardı.

Bu hikaye babamın hayatında ve öğretilerinde önemli bir yere sahipti. Biz hala ilmi siyaset okumaya devam ediyor, diplomasını almak için çabalıyoruz.

Lütfen “Yazımızla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak için buraya tıklayın.

https://forms.gle/tamicEXrKNRXQiDh7

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün