PROLETER” HAKKINDA DÜŞÜNCELERİM

“Hoşgörülü olmak insanı yüceltiyor galiba.”
Türk Edebiyatının son yıllarının en iyi romanları içinde yer alacak olan “Proleter”, bir roman olmanın ötesinde, aynı zamanda düşündüren özgün bir niteliğe sahip. İdeolojik düşünme noktasında farklılık yaratmıṣ. Elimizdeki kitap, bilinen klasik roman türlerinden olmadığı, okunduğunda görülür. En son söyleyeceğim sözü, yazının başında söylemek daha doğru olandır. “PROLETER’e” ulaşmak için çaba harcayın. Roman son derece akıcı ve çekici nitelikte yazılmış. Bir sayfayı okurken, diğer gelecek sayfa merak konusu oluyor. Beklenmedik olayların zamanlaması, sürpriz hadiselerle beslenince, Romanı okuyana, bir dizi heyecan ve merak uyandırıyor. Yazar: Kısaca bizlere akıcı ve düşündürücü bir Roman sunmuş.
Yazar tarlaya tohum ekmiṣ. Sonra bir tarım ustası gibi tohuma bakmıṣ. Ve her sayfada tohumu büyütmüṣ ve güzelleṣtirmiṣ. Emek verdikçe, roman meyve veren bir kıvama ulaṣmıṣ. Romanın son bölümünü ilginç bir olayla taçlandırmıṣ. Gerçekten bu bölüm beni ağlattı. Yazar, her yönü ile albenisi olan güzel bir eser yaratmıṣ.
Yayına sunulan ‘PROLETER’ hakkında fikirlerimi dostlarla paylaṣmak için alttaki değerlendirmemi sizlere sunmayı bir görev gördüm. Okunması gereken ve güzel gördüğüm kitapları paylaṣmak beni nedense mutlu eder. Okuduğum kitaplara iliṣkin çok istisnai yorumlar yapmıṣımdır. ‘Proleter’ onlardan biri oldu. Bu noktada biraz bencilim belki. Yaratılan güzel değerleri paylaṣmayı severim. Birinin en küçük başarısı beni mutlu eder. Yaratıcılığa ve yaratıcı olana büyük bir sempatim olur. Yazılan ve çizilen ne varsa elbette emek verildiği için değerlidir. Bir gerçek var ki, bazı kitaplar daha fazla öne çıkıyor. “Emek en yüce değerdir” aforizması her zaman doğrudur.
‘PROLETER’ bir roman gibi görünsede, okunduğu zaman bir romanın sınırlarını aşmış. Düşüncenin, bir romanda nasıl kurgulandığını, okuyucuyu nasıl düşündürdüğünü, romanın ilerleyen bölümlerinde anlıyoruz. Bu yönü ile “PROLETER” ilginç ve ilginç olduğu kadar da bilimsel nitelik taşıyor. Düşünce kategorisinde görülen roman türleri daha çekici olur. Zira ‘PROLETER’ de, bir düşünce uğruna mücadele eden bir esprinin, ideolojik yenilgisinin nedenlerini sorguluyor. On kişiden dördünün kendini sosyalist olduğunu iddia eden bir dünyada, bir ideolojinin uygulamadaki başarısız sonuçlarından yola çıkarak, yeni bir tartışmanın önünü açıyor. Yenilgiye yol açan nedenleri sorgularken, aslında toplumsal bir olgudan söz ediyor. Marks’ın, “ideolojik vizyonunun” uygulama alanında tıkanmasına ilişkin anlamlı sorular soruyor. Kimi devrimlerin “zamansız doğumlar” olduğu tezi, düşündürücü oluyor.
Sosyalistlerin tarihinde dramatik diyeceğimiz büyük bir yenilgi yaşandı diyor yazar. Sömürüsüz bir dünya arayışında hayal gücünün sekteye uğradığının özellikle altını çiziyor.Yenilgiye neden olan sebepler, bilinmezliğini korumaya devam ediyor. Verilen yanıtların ikna edici gücü zayıf kalıyor. Marksist dünyada öyle bir an gelir ki, insanlar sorular üzerinde düşünmeye başlar. Bu göreceli de olsa bir kargaşaya neden olur. Yazar, sosyalistlerin çıkmazındaki sorulara yanıt arıyor. Bu noktada yazdığı her cümle düşündürücü.
“Fakat bana kalırsa, yenilgiyi kabul etmeden, yeni bir sıçrama yaşanmaz”
Mustafa Zewal Doğan.
Yazar, sosyalistlerin yaşadığı yenilgiye karşı kendi sorumluluğunun bilinciyle davranıyor. Yenilgiye verilen yanıtlardan çok hoşnut görünmüyor. Yeni bir düşünme perspektifi ile okuyucularını buluşturmaya çalışıyor. Bir zamanlar kuşku duyulmadan, gözü kapalı savunulan fikirlerin yenilgisinin sonuçlarının ağır olduğuna dikkat çekiyor. “Fakat bana kalırsa, yenilgiyi kabul etmeden, yeni bir sıçrama yaşanmaz” cümlesi anlamlıdır. Sosyalist dünya görüşünün sarsılmış durumuna dikkat çeken yazar, kimi ön yargılardan uzak kalarak hakikati anlamaya çalışıyor olması, bana yazarın bir ayrıcalığı gibi yansıdı. Yenilginin bilimsel perspektifini oluşturma konusunda, düşündürücü sorular sorarak, yeniyi aramaya çalışıyor.
Romandaki kimi cümlelere oldukça düşündürücü ve aforizma niteliğinde anlamlar yüklü. Kimi sıradan gibi görünen cümlelerde insan kendini buluyor. “Ve şimdi, onca yıl hasretiyle üzüldükleri, uzağında kaldıkları, onsuz büyüdükleri babaları yanındaydı”. Yazarın bu cümlesi, devrimci solun tarihsel sosyal yaşanmışlığında anlam taşıyor. Solun dogmatik düşünme esprisine ince ve hatırlatıcı bir dokunuş görüyoruz. Sosyalistlerin dünyasında “Hayatını devrime adama” düşüncesi çarpıcı yanlış acı sonuçlar yaşattı. Solda görülen çarpıcı dalgalanmaların ve çıkmazların yarattığı atmosferde sallananların ideolojik yetmezliklerine işaret ediyor. Romanda bilimsel ve düşündürücü noktalardan biri, devrimleri ortaya çıkaran sosyal, politik ve maddi koşulların doğru bir metot içinde anlamaktır diyor yazar. Rasyonel ve mantıklı gözlemin olmadığı bir düşünce tarzında, olanları sorgulamak bir tür tutuculuk doğuracağını, doğruya en yakın bir şekilde ifade ediyor.
Romanın kahramanı Berhang ( PROLETER ), hikayenin tümünde inandığı düşüncelerden ısrarcı olması, bir tutkunun ötesinde, Sosyalizmin ideolojik değerlerini anlamış olmasıdır. Belli çıkmazlarda, sancılı durumlarda yoldaşları ile yaptığı münazaralarda elbette kimi sorulara yanıt arıyor. O da uğruna bir ömür tükettiği sosyalizmin sıkıntılarını anlamaya çalışıyor. Ancak sömürüsüz bir dünyanın ideolojik değerlerinden vaz geçmiyor.
Agahan Efendi-Berhang ilişkisi oldukça sıcak ve samimi. Düşünme tarzlarındaki farklılıklara rağmen, aralarında sıcak bir güven oluşmuş. Agahan Efendi değiştiğini söylerken, düşünme esprisinde dile gelenler, çağdaş bir düşünürün felsefesini yansıtıyor. Agahan Efendi özgün bir kişilik taşıyor. İnsanların değişebileceğinin en iyi örneğini göstermesi bakımından ilginç. Ayrıca yazar, yanlış anlaşılmanın sonuçlarının ağır bedelleri olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Mustafa Zewal Doğan’a böyle güzel bir eser bıraktığı için sonsuz Teṣekkür ederim.
Robert Pekoz
