sevgi ve Özgürlük Üzerine

Sevgi ve saygı kültürünü egemen kılmak, yalnızca bireylerin değil, bütün bir insanlığın görevidir. Çünkü sevgi yoksa özgürlük de yoktur; eşitlik de barış da yoktur. Bu değerler birbirinden kopuk değil, diyalektik bir bütündür. Sevgi ile özgürlük, insanlığın arzuladığı dünyaya atacağı ilk ve en gerçek adımdır.
Sevgi ve özgürlüğün birlikte olduğu yerde, yaşamın anlamı derinleşir. Ruhun direnci ve yaratıcı enerjisi canlı kalır. Umut, neşe, huzur ve hayaller ışıldar. Karanlıkların içinde bile güneş yeniden doğar. Sevgi özgürleştiğinde, yaşam bir başka tatlı ve çekici olur. El ele yürüyen bir sevgide ruh ve içgüdüler aynı hazzı paylaşır; mutluluk doruğuna ulaşır.
Saygıyla beslenen bir sevgi ise bambaşka bir boyuta yükselir. Özgürlüğü zirveye, umudu geleceğe götürür. Egoların çözüldüğü yerde sevgi ulvileşir. Sıradan bir duygu olmaktan çıkar, insanı dönüştüren ve toplumları birleştiren bir güç haline gelir. Sevmesini bilen insan için attığı her adım, aldığı her nefes ve yaptığı her şey anlamlı ve değerli olur. Çünkü sevgi, insanlığın tarih boyunca aradığı birleştirici mayadır.
Sevgi yalnızca bireyler arasında değil, toplumun bütün dokusunda var olmalıdır. Sevgi dayanışmadır, birbirine el uzatmaktır. Sevgi dostluktur, insanın insana yoldaşlığıdır. Sevgi doğayı korumaktır, yaşamın bütününe saygıdır. Sevginin enerjisi yaratıcılıktır. Yeni dünyalar kurma gücüdür.
Ama sevginin en ayrıcalıklı biçimi, birini derin ve içten bir bağla sevmektir. Bu sevgi, insanın hem kendisini hem de başkasını yeniden keşfetmesine imkân verir. Böyle bir sevgi, yalnızca kişisel bir duygu değil; özgürlüğü, eşitliği ve barışı mümkün kılacak en güçlü toplumsal enerjidir.
Bir gün insanlık, sevgiyi ve özgürlüğü birlikte egemen kıldığında, yeryüzü başka bir başka sosyal yaşamın olacağına inanıyorum. Daha aydınlık, daha huzurlu, daha yaratıcı… İşte o gün, insan kendi özüne kavuşacak ve yaşam gerçekten hak ettiği güzelliğe ulaşacaktır.
Kapitalizm ve sevginin deformasyonu
Ne var ki, bugünün dünyasında sevgi saf halinde yaşanmıyor. Kapitalist ideoloji, sevgiyi de kendi çıkarlarına göre biçimlendirmekte, onu ticarileştirip yüzeyselleştirmektedir. Reklamlarda, dizilerde, filmlerde ve sosyal medyada sevgi, daha çok tüketimle özdeşleştirilir hale getirildi. Seviyorsan lüks ve pahalı hediye al, seviyorsan gösteriş yap, seviyorsan sahip ol… Böylece sevgi, bir metaya indirgenir ve pazarlanabilir, ölçülebilir, satın alınabilir bir olguya dönüşür.
Farklı ekonomik ve sosyal koşullar, insanlar arasındaki sevgiyi de çelişkilerle doldurur. Maddi imkanların eşitsizliği, aşkın ve dostluğun doğallığını zedeler. İşsizlik, yoksulluk, borçluluk ya da sınıfsal farklar, ilişkilerin içine gizli bir gerilim yerleştirir. Kimi zaman bir tarafın yoksunluğu, diğerinin imkanlarıyla çatışır. Zaman zaman da iki kişi arasındaki sevgi, maddi baskılar yüzünden tükenir.
Kapitalist sistemde sevgi, dayanışmanın değil; rekabetin gölgesinde yaşanır. İnsanlar birbirlerine karşı değil, yan yana durduklarında güç bulabilecekken, sistem onları bireyciliğin ve çıkar hesaplarının içine iter. Böylece sevgi, insanı özgürleştirmek yerine çoğu kez yalnızlaştırır, hatta köleleştirir.
Oysa gerçek sevgi, ne parayla satın alınabilir, ne de gösterişle ölçülebilir. Gerçek sevgi, özgürlükle ve eşitlikle var olur. Ancak sömürüye, eşitsizliğe ve kapitalist değerlerin tahakkümüne karşı direnen bir toplumda sevgi, kendi özüne kavuşabilir. İşte bu nedenle, sevgiyi korumak aynı zamanda insanı ve toplumu özgürleştirme mücadelesidir.
Celal Peköz
