Tanrılaşmanın Hikayesi

“Yenilmez olan hiç darbe almayan değil darbeden yaralanmayandır.”
Seneca
Vazgeçmeliydim şatafattan. Darmadağın kalbimin onarımına gücümü vermeliydim. Sil baştan yaratmalıydım kendimi. Yol alıyordu yaşam teknem kendince. Güçlü bir darbe alabilirdi. Ne diyordu Seneca, önemli olan yaralanmamaktır.
Mutlu olmak vazgeçmekle mümkündür. Hayatın ıvır zıvırından kurtulmak, özgürlüğün sınırlarına adım atmaktır. Çelikten bir irade ile yalansız dolansız bir yaşamı seçmek, bazen yanlış anlaşılmaya yol açsa da dosdoğru yürünmeli;
Riyakarsız,
Çıkarsız,
Dosta yüreğindekileri sunarak,
Ve paylaşarak diyorum.
İstem ve arzunun karanlık ummanındayız. Birçoğumuz bu ummana olan esaretimizin farkında bile değilizdir. Battıkça batıyoruz. Çünkü isteklerimizin sonu gelmiyor. Her ulaştığınız istek yerini başka bir isteğe bırakıyor. Yaşam istem ağını sevgisizlik üzerine kurar, biliyorum. Budha’nın “İstemek acı çekmektir,” söylemi çöpe atılmıştır artık.
Ondandır ki kötülükler kulvarındayız. Öyleki gırla gidiyor yalan dolan ve iki yüzlülük. Yapaylık akıyor her yanda.
Kölelik kültürünün dibini yaşıyoruz. “Tanrı öldü,” diyordu Nietzche. Aslında ölen sevgiydi.
Önemli olan az şeyle mutlu olmaktır, diyorum. Ancak bu şekille diriltebiliriz tanrıyı. Ve onunla birlikte tanrılaşırız. Tanrılaştıkça yalnızlığımızdan kurtuluruz.
BEN SANA TUTKUNUM
içimde akıp duran acı bir ırmaktı özlemin
kenarında yılanların kıvrılıp uyuduğu
gövdem esaretiydi is rengi zindanlarının
küskünüydün hicran yarası kalbimin
ve ben müptelasıydım sesinin
aradım, umut ettim, biliyorum haklıydın
dehşet bir tutkuydu benimkisi
ayaklarının altında ezilen güz yaprağı gibiydim
belki isyanlardaydın, belki de lanet diyordun
ve ben müptelasıydım yüzünün
yüzümü döndüm sana, üç taş attım
çağırdım Kibele’yi rimel attı
sonrasında umut vaat etti, değildik kelebek ile papatya, bu hikayede bir güzellik vardı
şunu bilmeni isterim: ben sana tutkunum
Mehmet Söğüt
Görsel: Serabi Güreş
