Toprağa Dönüş ve Barışın İnşası: Yerinden Edilen Halklar İçin Evrensel Bir Çağrı:

Dünya Kamuoyuna Açıklama
Bu metin, savaşlar, katliamlar, zorunlu göçler ve demografik mühendislik politikaları sonucunda yerinden edilen tüm halkların sesi olmak için kaleme alınmıştır.
Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, yalnızca evlerinden değil; hafızalarından, kültürlerinden ve köklerinden de koparılmıştır.
Bugün insanlık, barış kavramını yeniden tanımlamak ve toprağa dönüşü evrensel bir hak olarak tanımak zorundadır.
Bu çağrı, yalnızca Türkiye’de başlayan bir halk hareketinin hikâyesi değildir.
Bu; Filistin’den kısaca tüm somut 1. Mezopotamya’da Sudan’dan Kolombiya’ya kadar zorla yerinden edilen tüm halklara yöneltilmiş küresel bir vicdan davetidir.
Çünkü biz biliyoruz: Gerçek barış; yalnızca silahların susmasıyla değil, köklerin yeniden toprağa tutunmasıyla mümkündür.
İnsanlık tarihi boyunca savaşlar, zorunlu göçler ve kitlesel yerinden edilmeler derin izler bırakmıştır. Bu süreçler yalnızca insan yaşamını değil, toplumsal hafızayı, kültürel kimliği ve mekânsal aidiyeti de kökünden sarsmıştır. Modern ulus-devlet yapıları ve ideolojiler ise çoğu zaman bu yıkımların ardından “barış” adı altında yeni düzenler kurmuş, ancak hiçbir zaman yerinden edilenlerin ana topraklarına geri dönüş hakkını gündemlerine taşımamıştır. Bu durum, küresel düzeyde göz ardı edilen tarihsel bir adaletsizliktir.
Bu yazı, savaş ve göç olgularının tarihsel sürekliliğini, iktidar yapılarının bu konudaki sessizliğini ve bu sessizliğe karşı ortaya çıkan bir halk hareketinin – “Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi”nin – sunduğu somut çözüm modelini ele alıyor. Amacımız; toprağa dönüş hakkını yalnızca bir politik talep değil, barışın, adaletin ve insanlık onurunun temel koşulu olarak yeniden düşünmeye çağrıda bulunmaktır.
Tarihsel Arka Plan: Savaş, Göç ve Sessizlik
Yerinden edilme, sadece fiziksel bir kayıp değil, aynı zamanda bir kimlik, kültür ve hafıza yitimidir. Savaşlar ve çatışmalar, insanları topraklarından koparmakla kalmaz; onları tarih dışına, görünmezliğe ve sessizliğe sürükler. Uluslararası hukukta “geri dönüş hakkı” tanımlanmış olsa da, bu hak neredeyse hiçbir zaman fiilen uygulanmamıştır.
Devletler ve egemen ideolojiler, bu konuda çoğunlukla suskun kalır. Çünkü kendi sınırlarının, demografik yapılarının ya da siyasal düzenlerinin değişme olasılığı karşısında tedirgin olurlar. Böylece yerinden edilen halkların acıları, sembolik anmalarla, akademik konferanslarla veya edebi anlatılarla hafifletilmeye çalışılır. Ancak hiçbir gerçek dönüş pratiği, bu sessizliğin içinden çıkarak hayata geçirilmemiştir.
Halbuki barış; savaş sonrası, katliam sonrası ya da demografik mühendislik sonucu yerinden edilenlerin, tekrar yurtlarına dönerek yaşamı yerinde ve yeniden inşa etmesiyle başlar.
Somut Bir Model: Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi
Bu tarihsel körlüğe karşı 2019 yılında Türkiye’de bir halk hareketi doğdu. “Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi”, İstanbul’dan Maraş’a doğru yola çıkarak sadece sembolik değil, fiziksel ve üretim odaklı bir dönüş pratiği başlattı. Kadınların öncülüğünde toprağa dikilen 5.000 meyve ağacıyla başlayan bu hareket, bugün 13 köyde 650.000 meyve ağacının toprağa kavuştuğu, yeniden inşa edilen evlerin, alınan traktörlerin, işlenen tarlaların olduğu bir modele dönüşmüştür.
Bu hareket yalnızca Türkiye şehirlerinden değil, dünyanın dört bir yanından kalkıp gelen göçmenlerin yeniden kendi topraklarında yaşam kurmasına öncülük etmiştir. Bu yönüyle yalnızca bir yerel direniş değil, aynı zamanda küresel halklara ilham verecek bir paradigma değişikliğidir.
Buradaki temel tezimiz şudur:
Topraktan koparılan halkların barışa ulaşabilmesi, tekrar kendi topraklarında, kendi kültürleri, dilleri, inançları ve üretim ilişkileriyle buluşmalarıyla mümkündür.
Barış, yer değiştirme değil; toprağa, hafızaya ve köklere geri dönüştür.
Yeni Bir Anayasa, Yeni Bir Toprak Etiği
Bizim için barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış, her canlının doğada olduğu gibi hak sahibi olduğu bir düzenin kurulmasıdır.
Bizim anayasamız topraktır.
Yeni bir toplumsal sözleşme, tıpkı ilkbaharda doğanın tüm canlılara yaşam hakkı sunduğu gibi, her bireye, her kültüre, her yaşam formuna hak ve mekân tanıyan bir içerikte olmalıdır.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Türkiye ve Ortadoğu coğrafyası yeni bir anayasa ve yeni bir toplumsal düzen arayışındadır. Bu arayışta gerçek bir barış, ancak topraklarına dönen, üretime katılan, kültürel varlıklarını yeniden inşa eden halkların teminat altına alındığı bir düzenle mümkündür. Alevi felsefesinde yer alan barış dili, bu sürecin evrensel ilham kaynaklarından biri olabilir.
Sonuç: Dünya Halklarına Bir Çağrı
sadece Türkiye’deki bir hareketin hikâyesi değildir. Bu; Filistin’den, Mezopotamya ya, Sudan’dan Kolombiya’ya kadar zorla göç ettirilen tüm halklar için yerinde ve yeniden yaşam kurma hakkının evrensel bir çağrısıdır.
Bugüne dek hiçbir ideoloji, hiçbir iktidar bu hakkı cesaretle savunmamıştır.
Biz, “Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi” olarak, bu cesareti halkın içinden çıkarıyoruz.
Çünkü biz yalnızca konuşmuyor;
taş temizliyor, ev kuruyor, ağaç dikiyoruz.
Ve biliyoruz ki:
Barış, yalnızca silahların susması değil; köklerin yeniden toprağa tutunmasıdır.
Yazar Notu
Bu makale, “Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi”nin pratiğinden doğan barış tezini ve toprak merkezli yaşam felsefesini dünya kamuoyuna sunmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Yerinden edilen tüm halklara ilham olması dileğiyle…
Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşaa hareketi sözcüsü Ahmet Güden
