TOPLUMUN KAOTİK HALİ VE TOPLUMSAL ENDİŞELER

     21. yüzyılda kapitalist sistemin efendileri, her istediğine boyun eğen yeni bir köleci toplum yaratma çabasında. Nevrotik bir toplumun inşasına az kaldı. İnsana yönelik kapitalist sınıfın saldırıları, insan dünyasını komplike ve sıkıntılı bir toplumsal yaşama dönüştürmek için, kullanabileceği ne kadar enstrüman varsa, insan dünyasına sürekli empoze ediyor. Toplum hızla bir kaosa doğru sürükleniyor. Korku ve endişe insan dünyasında bir olgu durumunda. Halkın direniş yeteneğini ve kapasitesini öldürmeye çalışan egemen burjuva sınıf, umutsuzluk duygusunu etkili hale getirmek için yeni senaryolar hazırlığı içinde. İnsan ‘yarı psikoz’ duruma getirildi. Korkunun bir hastalık haline geldiği, insanların kuşkuyla birbirlerine baktığı kaotik bir atmosfer yarattılar.

     Zamanın ruhunu anlamak, toplumsal sorunların nedenlerini açıklamak ve rasyonel çözümler üretmek insanın önünde duran temel bir problemdir. Bu bağlamda kapitalist sistemin yeniden masaya yatırılması bugünün olmazsa olmazlarındandır. Tek cümleyle bugün, yani günümüzü bütün değerleriyle (bilim, teknoloji, ekonomi, politika, doğa, iklim, su, enerji, sanat, din, savaş, barış, sömürü ve sosyal eşitsizlik) anlaşılmadan yarına ilişkin iddiaların eksik kalacağı kesin. Bilim, teknoloji, politika ve sosyal yaşamda devasa değişikler yaşıyor. İnsanı insana yabancılaştıran bir teknoloji çok küçük yaştaki çocukların elinde. Aynı evin içinde aile fertleri birbirine yabancı durumda. Seslerin birbirine ulaşmadığı bir duyarsızlık ciddi sıkıntı yaratıyor.

     Bugüne ve geleceğe ilişkin kapitalist dünyanın krizi, insanın geleceğini tehdit ediyor. Sistemin krizi ideolojik, politik ve kültürel bir tarihin bütünüdür. Özel olarak toplumdaki yoksulların ve çalışanların geleceği sorunlu görünüyor. İnsanın içinden geçtiği zaman dilimi, insanı yarınla ilgili pesimist düşünmeye götürüyor. Çünkü kapitalist egemen sınıfın elindeki nükleer silahlar ve diğer savaş ürünleri insan tarihinin en büyük tehlikesini oluşturuyor. İnsan hayatını tehlikeye atacak büyük pandemilerin, kapitalist sistem tarafından yaratılmasının mümkün olabileceği öngörülüyor. İnsan dünyasında ileri boyutlara varan bir güvensizlik duygusu kapitalist sisteme, özel olarak da egemen burjuva sınıfa karşı gelişiyor. Hatta insanlar gelecek kimi ürkütücü senaryoların tehlikeleri üzerinde düşündükçe, çocuk yapmaktan, aile kurmaktan ve yaşama anlam vermekten vazgeçiyor. Pesimist ve yaşam hevesi kalmayan insanlar hızla artıyor.

     Peki, insanlar neden bu kadar septik ve endişeli oluyor? Kapitalist sistemin krizi çok daha derin boyutlarda yaşanıyor. Gelecek günlerin risklerini günümüzde öngörmek her bakımdan önemlidir. Çevre felaketi, iklimde yaşanan değişimler, geçmişe göre daha ağır ekonomik, politik, kültürel ve sosyal sorunların görünür hale gelmesi; kapitalist sistemin yasaları hüküm sürdükçe, toplumun ezici çoğunluğu kapitalist sisteme karşı uzlaşmacı bir çizgide olursa, “kaderine yazılandan” değil, kendi hatalarının kurbanı olur. Oldum olası insan hikâyesi kusurları ile gelişip ilerledi. Bu çok da bilinmez bir durum değil. İnsan dünyasında kıtlık, savaş, salgın ve doğa afetleri kronik bir tarihin gerçeği olarak bugün de farklı bir şekilde devam ediyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken, insanlık tarihinin bu konjonktüründe, daha önceleri olmamış ve görülmemiş sorunlar yaşıyor.

     İnsanın her çağda yaşama ilişkin temel problemleri olmuştur. İnsanın uzak ve yakın tarihini bilen her birey, geçmiş tarihinde de karışık sorunlar içinde ilerlediğini bilir ve anlar. Ama şimdi, “üçüncü dünya savaşı” gibi korkunç bir felaket üzerinde bir dizi spekülasyon yapılırken, sömürülenler ve yoksullar gelecek bir felakete karşı örgütsüz ve duyarsız olmaları bir başka olumsuzluk. İçinde yaşadığımız çağın yarattığı sorunların asıl sorumlusu kapitalist egemen sınıfın kendisidir. Tehlike zamanı daraltıyor. Burjuvazi zaman kazanmaya oynuyor.

     İnsanlar yaşanan tehlikeye sessiz kaldıkça ya da yaratılan korkuya teslim oldukça, tehlike dediğimiz şey artıyor. Kapitalist sistem bir dizi manipülasyonlarla, yeni ideolojik argümanlarla duyarsız ve konformist bir espriyi toplumda etkili kılmaya çalışıyor. Yaşam hakkı ve insan özgürlüğü etkisiz bir bilinç olarak toplumda var oluyor. İnsanın reaksiyonsuz kalması, felaket günlerini hızlandırıyor. “Cehennem korkusu” insan dünyasında global bir korkuya dönüşmüş durumda. Küresel kapitalist sistem, bir tek konuda bile güven vermiyor. İnsan yaşamına ait hiçbir kavram gerçek manada kullanılmıyor. Kavramlar içerik olarak deforme edilmiş durumda. Özgürlük, demokrasi, savaş, barış, sorumluluk, dayanışma, sevgi ve eşitlik bir manipülasyon rüzgarı altında en çok deforme edilen kavramlara dönüştü

     Tehlikeyi anlayabilmek için, daha mantıklı ve rasyonel düşünmek gerekiyor. Nükleer savaş tehdidi dışında, çevresel yıkıntı, iklimsel değişim, yeraltı suların hızla tüketilmesi, doğal yaşam alanlarının bozulması ve teknolojideki son gelişmelerin yarattığı sorunlar, yakın gelecekte daha vahim bir şekilde hissedilecek. Bu problemin, yakın zamanda daha büyük ve ağır olacağını bilim insanları, toplum bilimciler ve entelektüeller bolca yazmaktadır. Bazı bilim insanları “yaşanacak bir başka gezegen” arayın diye uyarılarda bulunuyor. İnsanları kurtarmak için, önerilen çözümlerin ezici çoğunluğu, geçmiş insan tarihindeki arkaik nitelik kazanmış ve değersiz kalmış, pratikte karşılığı olmayan ideolojik ve politik söylemlerdir.

     Yazılanların ezici çoğunluğu, kapitalist sistemin çemberi içinde çözüm arayışıdır. Hâlbuki insanın yaşadığı bütün problemlerin, hangi alanda olursa olsun, tek sorumlusu kapitalist egemen sınıftır. Sorunu yaratan, sorunu çözen olamaz. İnsanı yok sayan, ciddiye almayan, görüşlerine önem vermeyen bir politik ve pratik içinde olan egemen burjuva sınıfı topluma rasgele fikirleri empoze etmek için sorumsuzca davranmaktadır.

     İnsan dünyası, açık açık sınıflar ve yoksullar bağlamından tümüyle ayrışmış ve farklılaşmış durumda. İnsan hikâyesine objektif ve önyargısız bakan, insan dünyasındaki temel çelişkinin sınıfsal olduğunu görür. Kapitalist dünyadaki temel problem sınıfsaldır. Dolayısıyla sorunların çözümü egemen burjuva sınıfı ile uzlaşarak olmaz. Ama insan dünyasındaki sorunlara yanıt arayanlar ve yanıt verenler, adres olarak burjuva kapitalist sistemi gösteriyor ve çözümü sistem içinde arıyor. Düne göre, kapitalizmin barbarlığına karşı, politik muhalefet çeşitliliği zayıf. Solda görünen muhalefetin, toplumsal ağırlığının etkili güç olmadığı görülen bir olgu. Ayrıca sol tandanslı eğilimlerin dağınıklığı ise, bir başka realite. Toplumun ezilen, yoksul ve çalışan kesimlerinin spontane ve örgütsüz çıkışları umut vermiyor.

     Özellikle çalışanların, gelecek kaygısı taşımaları anlaşılmalıdır. Egemen burjuva sınıf, toplumdaki bütün zenginlikleri kendi geleceği için kullanıyor. Tüm enerji kaynaklarını, yeni teknolojiyi kendi çıkarlarına bağlamış durumda. Burjuva egemen sınıf ya da bir avuç zengin, insanı sömürüyor, çaresiz bırakıyor. Bundan dolayı da kapitalist burjuvaziye en ufak bir bel bağlamak, çözümsüzlüğün ta kendisi olur. Gelecek büyük tehlikelerden kaçınmanın tek yolu ve yöntemi geçmiş deneyimlerden dersler çıkarmaktır. Yakın geçmişi yeniden değerlendirmek önemli hale gelmektedir. Teknoloji kendi başına ne determinist, ne de negatiftir. Dolayısıyla teknoloji özgün hümanist değerler taşımaz. Kolektif üretimin üzerinde burjuva sınıfın kurduğu hâkimiyet, insanlığın geleceğini risk altına alıyor ve yoksullaştırıyor. Düne göre, daha sorunlu bir süreç ağırlaşarak kronik bir şekil alabiliyor. Çalışanların ve yoksulların dünyasında derin ve ağır bir ekonomik, sosyal ve politik bunalım sürekli hale gelebilir. Sürekli yoksulluk sınıflı toplum tarihinin tek değişmeyenidir. Toplumsal yaşamdaki eşitsizlik büyümeye devam ediyor. Evrensel alanda çalışanların alım gücü düşüyor. Yaşam koşulları her geçen gün kötüleşiyor. Küresel kapitalist sistemin sahipleri, her gün biraz daha barbarlaşarak, toplumu ezilen, yoksul kesimini çaresiz bırakmak için teorik politik senaryolar hazırlıyor.

     Kapitalist sistem evrensel bağlamda, toplumun tüm çalışanları ile çatışma halinde. Kapitalizmin vazgeçilmez ilkesi sömürüdür. Tarihin hangi zaman diliminde olursa olsun sınıflı toplumların hepsinde, sınıf ayrımı ve sınıf farklılıkları var olagelmiştir. Bu reel durum sistemin temel çelişkisini oluşturuyor. Sömürü ve sınıf farklılığı yerkürenin her coğrafyasında global bir nitelik kazandı. Ezen ve ezilenin yaşam hikâyesi, farklı ekonomik ve politik yaşam tarzında anlamlaşıyor. Bu da, var olmanın hafifliğini ve farklılığını, insan halini temelden bozan ve ayrıştıran sistematik bir çelişkinin düğmesini oluşturuyor. Düğme çözülmeden, yani toplumsal adaletsizlik eşitlik anlamında sağlanmadan, toplumlardaki iç çatışma ve barış hep sorunlu olarak devam eder.

     Bugün kapitalist sistemin krizi, evrensel ve toplumsal bir sorun olarak çalışanın dünyasında derin bir kaos halinde varlığını sürdürüyor. Kapitalist sistemin taşıdığı toplumsal sorunlar, ekonomik ve politik olarak kusurlu bir dünyanın varlığı ile en dibe düşmüş durumda. Belki de ilk defa insan geleceği bu kadar büyük bir tehlike ile yüz yüze. İnsan tarihi ile ilgili yazılan ve anlatılan bütün hikâyenin temelinde yoksulluk çatışmasının olduğuna rastlarız. Her çağın egemen sınıfı özel ayrıcalıklar ve avantajlar sahibi olduğu artık bir lokal durum olmaktan çıktı. Sınıflı toplumun oluşumundan beri, toplumun küçük bir azınlığı, nüfusun büyük bir bölümünü sömürmüştür, ezmiştir ve özgürlüğüne sınırlama getirmiştir. Tarihsel realite bu.

     İnsanın, daha doğrusu ezilen, sömürülen ve özgür olmayan insanın tek hayali yoksulluktan kurtulma olmuştur. Bu hayal için ağır bedellerin ödendiğini biliyoruz. Egemen sınıf her çağda iktidar gücünü korumak için ideolojik ve politik hikâyeler uydurmuş olduğunu anlıyoruz ve öğreniyoruz. Bu noktada tarihin derin arkeolojik kazılarına ihtiyaç duymadan, insan tarihinin yakın geçmişi araştırıldığında gerçek durumla yüzleşiriz.

     İnsan tarihi ezen ve ezilen çelişkisi içinde günümüze kadar var ola geldi. Bugün oluşan sistemin efendileri, tarihin başka evrelerindeki egemenler kadar insana riskler yaşatmadı. Eskiye ait yazılanlar okunup, tarihin kulakları çınlayınca, gördüğümüz manzara bugünün egemen sınıfı, dünün egemen sınıfına göre daha tehlikeli hale geldiğini anlıyoruz. İnsanın yerkürede yok olma tehlikesi bugünün egemen sınıfı tarafından yaratıldı. Bu söylemlerimde eski sisteme ait egemenlerin “melek” olduğu sonucu çıkarılmamalı. Her çağın egemen sınıfı yaşadığı maddi ve manevi değerlerden ötürü, kendi insanına farklı bir şekilde eziyet etmişler ve sömürmüşler, şiddet uygulamışlar, ağır ekonomik sorunlar yaşamasına neden olmuşlar. Hiçbir egemen sınıf temiz değildir.

     Geçmiş insan tarihini bütün çelişkileriyle, yaşanmışlıklarıyla öğrenmek elbette önemli. Ancak bugün yaşadığımız dünyayı anlamak çok çok daha önemlidir. Çünkü bugünü, yani yaşadığımız toplumu bütün değerleriyle anlamayanlar, alternatif oluşturmazlar. Ne yaparsak yapalım bugünü anlamayan insan, gelecek vadeden bir perspektif topluma sunamaz, kurtuluş yolu gösteremez. Hala kısır tartışmalarla devrimcilik yapan kimi “Marksist çevreler”, küresel değişimlerin bilincinde değiller.

     Kapitalist sistemden sonra, başka bir sömürücü sistem öngörülmüyor. İnsan bilinci kapitalist sistemin sürekliliğini kaldıramaz. Her gün daha fazla felaket üreten kapitalist sisteme karşı mücadele, “Marksist solda” görünen vizyon darlığı çözümsüzlüğün bir başka yüzüdür. Elbette Marks’tan önce ve sonra kapitalizme karşı mücadelede farklı ideolojik ve politik perspektifler oldu. Ancak sol tandanslı hiçbir politik akım, Marksizm/Leninizm kadar kapitalizme karşı radikal bir espri taşımadı. Anarşizm, Troçkizm ve benzeri sol akımlar, kapitalizme karşı mücadelede toleranslı bir pratikleri olmadı. Ancak “radikal sol” dediğimiz bu akımların ezici çoğunluğu küçülmüş ya da çok etkisiz bir şekilde varlıklarını devam ettiriyor.

Robert PEKÖZ

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün