YAŞAMI YERİNDE VE YENİDEN İNŞA MANİFESTOSU

Toprağın Hakikati, Halkların Yeniden Doğuşu İçin Evrensel Çağrı

Yaşamı yerinde ve yeniden inşa hakkı, insanlığın doğuştan sahip olduğu en temel haklardan biridir. Savaş, katliam, sürgün, zorunlu göç ve demografik mühendislik yoluyla yerinden edilen tüm halklar; kendi yurtlarına dönme, topraklarıyla yeniden bağ kurma ve yaşamlarını özgürce örgütleme hakkına sahiptir. Çünkü yurt yalnızca bir mekân değil; belleğin, kültürün ve varoluşun taşıyıcısıdır.

Toprak, tüm canlıları eşitçe besleyen bir yaşam anasıdır. Onun yasası, sahiplik ve mülkiyetle değil; denge, döngü, adalet ve yaşamın sürekliliğiyle işler. Bu nedenle hareketimizin merkezinde toprak vardır. Hiçbir devlet, sınır, ideoloji ya da ekonomik çıkar, toprağın adaletinin üzerinde değildir.

Demografik mühendislik, insanlık tarihinin en ağır suçlarından biridir. Bir halkın mekândan koparılması, yalnızca fiziksel bir sürgün değil; hafızanın, kimliğin ve geleceğin gaspıdır. Hareketimiz, yerinden edilmiş tüm halkların evrensel geri dönüş hakkını tanır ve devletlerin bu alandaki tüm müdahalelerini reddeder.

Yaşamı yerinde ve yeniden inşa hareketi, yalnızca bir geri dönüş çağrısı değildir. Aynı zamanda yok edilmiş hafızaların, kesintiye uğratılmış zamanların, parçalanmış kültürlerin yeniden örülmesi sürecidir. Bu süreç, insanı değil; yaşamı ve tüm varlıkların eşit değerini merkeze alır.

Her coğrafyada yaşanan yıkımlar yalnızca halklara değil; suya, toprağa, ormana, dağa ve tüm ekosistemlere de travma yaşatır. Ekolojik adalet olmadan toplumsal adalet mümkün değildir. Doğa bir kaynak değil, bir varlıktır; yaşamın eşit ortağıdır.

Geri dönüş, yalnızca fiziki bir dönüş değildir. Dillerin, inançların, ritüellerin, mezarlıkların, kutsal mekânların özgürce yaşatılmasını da içerir. Bir halkın dili susturulmuşsa, o halkın varlığı yaralanmıştır. Bir halkın mezarlığı yıkılmışsa, geçmişi koparılmıştır.

Yerinden edilen halkların yeniden inşası, devletlerin lütfu değil; halkların örgütlü iradesiyle mümkündür. Bu nedenle hareketimiz, halk meclislerini, komünleri, kooperatifleri ve tabandan örgütlenmeleri esas alır.

Toprak, bütün halklara eşit davranır; kimseyi ayırmaz, kimseyi üstün kılmaz. Bu nedenle üstünlük ve tahakküm ilişkilerini reddeden yeni bir toplumsal ahlakı savunuyoruz. Kapitalist sistemin toprağı metalaştıran düzeni, yaşamın tüm döngüsünü yok etmektedir. Toprak bir meta değil, yaşam hakkıdır.

Savaşlar, modern dünyanın ürettiği en büyük tahrip biçimleridir. Savaş yalnızca insanı değil, toprağı, suyu, ormanı, kültürü ve hafızayı öldürür. Barış bir devletler anlaşması değil; halklar arasında kurulan kalıcı bir yaşam sözleşmesidir.

Katliamlar, insanlığın ortak vicdanında kapanmaz bir yaradır. Unutturulmaları, toplumların hafızasını öldürür. Manifestomuz, katliamların tanınmasını, faillerin teşhirini ve mağdurların onurlu biçimde anılmasını evrensel bir ilke kabul eder.

Kadınlar, sürgünün ve savaşın iki kez mağdurudur; hem halkları sürülmüştür hem de patriyarkal sistem tarafından ezilmişlerdir. Kadının özgürlüğü olmadan toplumun özgürlüğü mümkün değildir.

Çocukların köksüzlüğü, bir toplumun geleceksizliğidir. Her çocuk, doğduğu coğrafyanın diliyle, türküsüyle, toprağıyla bağ kurma hakkına sahiptir.

Geri dönüş, yalnızca nüfus hareketi değil; tarihsel kopuşun, kırılmış zamanın ve yarım kalmış yaşamların onarılmasıdır. Bu süreç hem politik hem kültürel hem de ruhsaldır.

Mekân bir hafıza varlığıdır. Bir halk mekândan koparıldığında, mekân da yetim kalır. Yaşamı yerinde inşa etmek, tarihin de yerinde onarılmasıdır.

Adalet yalnızca mahkemelerde değil; toprağın kendisinde aranmalıdır. Zorla el konulmuş her arazi, gasp edilmiş her yayla, yağmalanmış her mezra; bir halkın kolektif ruhunda derin bir yara bırakır. Toprak, üzerinde yaşayan halkların kolektif kullanımına ait olmalıdır.

Ulus-devletin tekçi düzeni, halkların dilini, kültürünü ve çoğulluğunu yok eder. Biz çoğulluk içinde birlik anlayışını kurucu bir ilke olarak benimsiyoruz.

Ekolojik yıkım, modern dünyanın yeni savaş biçimidir. Madenler, barajlar, enerji projeleri ve kapitalist tarım; halkları yurtlarından eden yeni sürgünler yaratmaktadır. Doğa tahribi, insanlığa karşı işlenen bir suçtur.

Kültürel üretim —ağıtlar, türküler, ritüeller, kutsal mekânlar— bir halkın gerçek anayasasıdır. Bunların yok edilmesi kültürel soykırımdır. Bu nedenle kültürel mirasın korunması geleceğin korunmasıdır.

Göçün modern biçimleri ekolojik, ekonomik ve siyasal zorunluluklarla derinleşmiştir. İklim adaleti olmadan hiçbir halk yurdunda kalamaz.

Halkların dayanışması evrensel bir ilkedir. Sömürü küreseldir; bu nedenle dayanışma da küresel olmak zorundadır.

Diller bir halkın dünyasını taşır. Bir dil yok olduğunda bir dünya yok olur. Tüm dillerin yaşatılması için siyasal, toplumsal ve kamusal imkanların seferber edilmesini savunuyoruz.

Kutsal mekânlar insanlığın ortak mirasıdır. Onların yok edilmesi, bir halkın ölümle bağının bile koparılmasıdır. Korunmaları mutlak bir ilkedir.

Hareketimiz geçmişi savunmakla kalmaz; geleceğin toplumsal modelini de kurar: komünal üretim, ekolojik yaşam, toplumsal cinsiyet eşitliği ve yerel demokrasi.

Toplumsal onarım, yalnızca mağdurların değil; sistemi üreten yapıların da dönüşmesini gerektirir. Onarım, yüzeysel değil köklü bir değişimdir.

Yerel ekonomi, kooperatif üretimi ve halkın kendi kendine yeten ağları, yeniden inşanın temel ekonomik modelleridir.

Doğa bir özne olarak kabul edilmelidir. Dağ, su, orman, toprak ve tüm canlılar yaşamın eşit ortaklarıdır.

Diasporaların dönüşü olmadan yeniden inşa tamamlanamaz. Diaspora hafızası, sürgünde taşınan yarım bir hafızadır.

Göç yollarında kaybedilen her insan, insanlığın ortak utancıdır. Güvenli ve onurlu geri dönüş, uluslararası hukukun temel maddesi haline gelmelidir.

Eğitim, halkları özgürleştirmelidir. Tekçi eğitim modeli kimliksizleştirir. Çokdilli, ekolojik ve eşitlikçi bir eğitim anlayışını esas alıyoruz.

Hareketimiz şiddet üretmeyen bir direnişi benimser. Direniş yaşamı savunmaktır; şiddet yaşamı yok edenlerin yöntemidir.

Toprağın kabul etmediği hiçbir düzen kalıcı değildir. Toprak, adaletin evrensel ölçüsüdür. Yıkımı reddeder, yaşamı büyütür.

Kimlik, devletlerin verdiği bir belge değil; halkın tarihsel varoluşundan gelen bir iradedir. Her halkın kendini tanımlama hakkı vardır.

Yaşamı yerinde ve yeniden inşa hareketi, tarihin halklara dayattığı tüm yıkımlara karşı toplumsal bir yeniden doğuş çağrısıdır. Bu manifesto yalnızca bugünün değil; geleceğin de toplumsal sözleşmesidir. Çünkü hakikat şudur: Yaşam ancak yerinde özgürleştiğinde yeniden kurulur.

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün