BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ( BDT)

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), psikoterapi alanında önde gelen bir yaklaşımdır ve davranışçılığın etkisiyle 20. yüzyılın başlarında psikolojiye girmiştir. Skinner’in edimsel koşullanma ve pekiştirme üzerine çalışmaları, insan davranışlarını davranışçı ilkelerle açıklanabilir hale getirmiştir. Ardından, psikodinamik yönelimli klinik psikoterapistler olan Aaron Beck ve Albert Ellis, bilişsel terapinin temellerini atmıştır. Bu süreçte davranışçılık ve bilişsel terapi kuramları birleşerek bilişsel davranışçı terapi adını almıştır. BDT, bireyin rahatsızlıklarını, işlevselliğini ve psikolojik dayanıklılığını hedefleyen bir müdahale olarak geliştirilmiştir. Başlangıçta depresyonu hedefleyen bu yaklaşım, zamanla birçok ruh sağlığı sorununun tedavisine ve dayanıklılığın arttırılmasına odaklanmıştır. BDT’de işlevsiz düşüncelerin tüm psikolojik rahatsızlıklarda ortak olduğu ve gerçekçi değerlendirme yapıldığında olumsuz duygu ve davranışlarda azalma yaşanacağı vurgulanmaktadır (Beck, 2014).
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), insanın bilişsel yapısını otomatik düşünceler, ara inançlar ve temel inançlar olmak üzere üç temel yapıda ele alır. Otomatik düşünceler kişinin istemsiz olarak zihnine gelen düşüncelerdir, ara inançlar ise davranışları düzenleyen soyut kuralları içerir. Temel inançlar ise bireyin kendisi ve çevresi hakkındaki derin varsayımları içerir. BDT’de, bilişsel çarpıtmalar işlevsel olmayan inançlar olarak kabul edilir ve bireyin mutluluğuna, hedeflerine ulaşmasına engel olabilir. Terapi oturumlarında, farklı müdahale teknikleri kullanılır, bunlar arasında sokratik sorgulama, yönlendirilmiş keşif ve sorunu parçalara ayırma gibi teknikler bulunur. Oturumların son aşamasında ise psikolojik iyi oluşu ve dayanıklılığı artırmak için çeşitli önerilerde bulunulur, bu öneriler arasında felaket düşüncesini değiştirmek, gelecekle ilgili iyimserliği yerleştirmek ve özbakım becerileri kazandırmak gibi teknikler yer alır (Beck, 2014; Türkçapar, 2021).
Bu araştırmada Bilişsel Davranışçı Terapi – BDT ile ilgili genel bilgiler literatür bağlamında ortaya konulması hedeflemektedir.

Bilişsel Davranışçı Terapiler

Bilişsel Davranışçı Terapi günümüzde psikoterapi konusunda başta gelen psikolojik tedavi yaklaşımlardan biridir. Bilişsel davranışçı terapiye giden yolda ilk adım olarak değerlendirilebilen davranışçılık, psikoloji alanına 20. yüzyılın başlarında gözlem ve deneye dayalı bilimsel yöntem ile girmiş ve 1950’li yıllarda etkisini arttırarak psikanalizin tahtını sarsmıştır. Watson, 1920 yılında insan içinde fobik tepkilerin klasik koşullamasıyla yaptığı deneysel çalışmalarla Pavlovyen klasik koşullanmanın geçerli olduğunu göstermesi sonrasında Skinner edimsel koşullanma ve pekiştirme üzerine çalışmalarıyla tüm insan davranışlarını davranışçı ilkelerle açıklanabilir olgunluğa getirmiştir. Rotter, Bandura, Seligman gibi kuramcıların öğrenme konularındaki katkılarını takiben 70’li yıllarda başlangıçta psikodinamik yönelimli klinisyen Aaron Beck ve Albert Ellis öğrenmenin sosyal öğrenmeye bağlı olduğu varsayan bilişsel terapinin temelini atmıştır. Sonrasında davranışçı terapinin takipçilerinin büyük çoğunluğunun bilişsel terapi ile bütünleşmesi bilişsel akımın klinik psikoterapide baskın hale gelmesinde önemli rol oynamıştır. Zaman içinde ise davranışçılık ve bilişsel terapi kuramları bilişsel davranışçı terapi adı altında birleşmiş, bütünlüklü bir kuram olmuştur (Türkçapar ve Sargın, 2012).
Bilişsel Davranışçı Terapi ilk temellendirilmesinden beri gelişmeye ve değişmeye devam etmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapiden hareketle günümüzde “Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi” veya “Kabul ve Kararlılık Terapisi” gibi çok sayıda kuram ve terapi yöntemi geliştirilmiştir (Simmons ve Griffiths, 2018). Özetle, Bilişsel Davranışçı Terapi bireyin rahatsızlıklarını, psikolojik iyi oluşunu, genel işlevselliğini ve psikolojik dayanıklılığını hedefleyen bir müdahaledir (Dobson ve Dobson, 2017). Bu yaklaşım geliştirilirken kişilerin sıkıntısını gidermeye, bilişsel çarpıtmalara, işlevsel olmayan başa çıkma stratejilerine odaklanmıştır. İlk olarak depresyonu hedefleyerek yola çıkan Bilişsel Davranışçı Terapinin kapsamı zamanla birçok ruh sağlığı probleminin tedavisi ile zor zamanlarda tekrar rahatsızlıklarının nüksetmesini engelleyecek şekilde dayanıklılıklarını ve güvenlerini arttırmayı kapsayacak şekilde genişlemiştir. Bilişsel Davranışçı Terapide işlevsel olmayan düşüncenin (ruh halini ve davranışını etkileyen) tüm psikolojik rahatsızlıklarda ortak olduğu ve insanların o anda düşündüklerini gerçekçi ve uyumlu değerlendirmeyi başarabildiklerinde, olumsuz duygu ve uyumsuz davranışlarda bir azalma yaşayacakları belirtilir (Beck, 2014).


Bilişsel Davranışçı Terapi insanın bilişsel yapısını kavramsallaştırırken bilişi otomatik düşünce ve şemalar ara başlığı altında olmak üzere ara inançlar ile temel inançlar olarak üç temel yapıda inceler. Otomatik düşünceler akla kendiliğinden gelen, kişinin özellikle düşünmeyi istemediği düşünceler, ara inançlar otomatik düşüncelerin temelini oluşturan, davranışların soyut düzenleyicisi olan ve kişinin inanmakta olduğu inanç, kural ve sayıltıları içeren yapılar (örneğin: yardım istemek zayıflıktır, duygularımı göstermemeliyim), temel inançlar ise en derinde yer alan, bireyin kendisi ve çevresi hakkındaki temel varsayımlarını içeren geçmiş yaşantı ve deneyimleri doğrultusunda gelişmiş yapılar (örneğin: yetersizim, sevilmiyorum) olduğu belirtilmektedir. Bilişsel yapıda yer alan bilişsel çarpıtmalar ise işlevsel olmayan inançlar olarak tanımlanmaktadır. Bireyin mutluluğa ulaşmasında, hayatına sürdürmesinde, hedeflerine ulaşabilmesinde ve amaçlarını gerçekleşmesinde sorunlara neden olabilen bu bilişsel çarpıtmalar aşağıda verilmiştir (Türkçapar, 2021).
Bilişsel Davranışçı Terapiler (BDT), bireylerin düşünce süreçleri ve davranışları arasındaki ilişkiyi anlamalarına ve olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bir psikoterapi yaklaşımıdır. BDT, psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde ve kişisel gelişimde yaygın olarak kullanılan etkili bir terapi türüdür (Öngider, 2013).
Bilişsel davranışçı terapilere göre kişinin psikopatolojisi yaşadığı olaylardan kaynaklı olmamakla birlikte o olaylara kattığı anlam, yani yorumlardan oluşmaktadır. Bu da Bilişsel-davranışçı terapist; terapi sürecinde, tüm ilgi ve dikkatini hastanın düşünce, inanç ve yorumlarına odaklıyor, seansta hastanın anlattığı her şeyi sadece topluyor. Yani hastanın düşünce ve inançlarına herhangi bir yorum katmıyor. Terapist hasta hakkında ani kararlar almıyor. Terapist hastayı doğru anladığına inandığında, etkin tedavi planını oluşturacağını düşünüyor. Bilişsel-Davranışçı yöntemde terapist, hastanın otomatik düşüncelerini, ara inanışlarını ve sonunda temel inançları dediğimiz şemalarını bulmayı hedefliyor (Selva, 2017).
Bilişsel Davranışçı terapistler, hastanın olumsuz düşüncelerini, bilişsel çarpıtmalarını farketmesi ve bunları değiştirmesi için çaba gösterir. Bunu yaparken yargılamadan,terapi sınırlarını koruyarak, bilişlere odaklanıp gerekli davranışçı yöntemleri de kullanarak aşamalı bir tedavi planı oluşturur. Burada, terapötik ilişki oldukça önemlidir. Hastayla iş birliği, hastanın da terapi sürecinde aktif rol oynaması önem arz eder. Bu terapiler, amaca yönelik devam eder ve eğitici bir rol üstlenir. Hastanın ilerde, yaşadığı sorunların kendi kendisinin üstesinden gelmesini öğretir (Alçalar ve Bahadır, 2007).
Bilişsel Davranışçı Terapi, ilk olarak, Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bir psikanalist olan Aaron Beck’in, o sırada depresyon için kullanılan psikanaliz tedavileri için ampirik bir temel bulmaya çalıştığı sırada ortaya çıkmıştır. Beck, psikanaliz için ampirik bir temel bulamamıştır, ancak, bilişin özellikle de olumsuz düşüncelerin depresyonda önemli bir rol oynadığını fark etmiştir. Bilişsel Davranışçı Terapilerin arkasındaki temel fikir, duygusal zorlanmalar yaşayan bireylerin kendileri hakkında bir dizi inanca sahip olmalarıdır. Bu inançlar, otomatik olarak olumsuz düşüncelere neden olur ve bu düşünceler bireylerin geri çekilmelerine ve daha fazla duygusal zorlanma yaşamasına yol açar. Beck, duygusal zorlanmalar ile ilgili güncel düşüncelerin çelişkili olduğunu ve o dönemdeki tedavilerin, günümüze ait inanç ve deneyimlerden ziyade önceki deneyimlere çok fazla odaklandığını düşünüyordu. Bu bakış açısıyla beyin algısı ve günlük düşünmenin depresyon ve depresif belirtilerdeki önemini fark eden Beck, depresyon tedavisinin şeklini değiştirmiştir (Pehlivan, 2016).
Bilişsel Davranışçı Terapilerin şimdiki ve gelecekteki rollerinin yanı sıra, psikolojideki geçmiş rolüne de bakılması gerekmektedir. Özellikle, depresyonun nasıl incelenip tedavi edildiğini yeniden tanımlarken çok önemli bir rol oynamıştır. Bu rol, depresyonun ötesine geçmiştir ve Bilişsel Davranışçı Terapiler, ruh sağlığı bozukluklarının kişisel sorunlardan ve özel koşullardan kaynaklanabileceği fikrini ortaya çıkarmıştır, böylece çeşitli bozuklukların tedavi yöntemi de tedavi edilen hastaya göre bireyselleştirilmiştir. Bilişsel Davranışçı Terapiler halen birçok bozukluk için bir tedavi seçeneği olarak kabul edilmektedir ve giderek artan bir şekilde farmakolojik müdahalelere bir alternatif olmaktadır. Tüm tedavilere ek bir yöntem olarak giderek daha fazla araştırılmaktadır. Bir arada ele alındığında bu, Bilişsel Davranışçı Terapilerin çok çeşitli bozukluklara -hatta bozukluğun olmadığı durumlarda dahi- çeşitli şekillerde uygulanabileceği anlamına gelmektedir (Selva, 2017).
Bilişsel Davranışçı Terapiler, olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını tanımlamaya ve yeniden yapılandırmaya odaklanan, problem çözme konusunda pratik bir yaklaşım benimseyen, kısa vadeli, amaca yönelik bir psikoterapi biçimidir. Uyku güçlüğünden, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına kadar geniş bir yelpazedeki sorunların tedavi edilmesine yardımcı olmak için kullanılır. Bilişsel Davranışçı Terapiler, bireylerin düşünce, inanç ve tutumlarını inceler ve bunların, kişinin davranışları ve sorunlarla baş etme biçimleri üzerindeki etkilerini ele alır; tutum ve davranış değiştirmeye odaklanır. İnsanların davranış kalıplarını, motivasyonlarını ve tepkilerini daha iyi anlamak üzere analiz eden psikanalizden farklı olarak Bilişsel Davranışçı Terapiler, düzensiz veya olumsuz düşünce biçimlerini değiştirmek için daha proaktif bir yaklaşım benimsemektedir. Bilişsel Davranışçı Terapinin önemli bir avantajı, kısa süreli bir psikoterapi yöntemi olmasıdır. Danışan ve terapist, sorunların ne olduğunu anlamak ve bunlarla mücadele etmek için yeni stratejiler geliştirmek için birlikte çalışırlar. Bilişsel Davranışçı Terapi, danışanlara ihtiyaç duyduklarında uygulayabilecekleri bir dizi ilke sunar ve bu ilkeler danışanın yaşamı boyunca kullanabileceği stratejilerdir (Martin, 2024).
Kuramın dayandığı ilkeleri şöyle sıralanabilir (Öngider, 2013):
– Düşünce-Duygu-Davranış İlişkisi: BDT, bireylerin düşünce süreçleri, duygusal tepkiler ve davranışları arasındaki yakın ilişkiye odaklanır. Bu yaklaşıma göre, kişinin düşünceleri duygusal tepkilerini ve davranışlarını doğrudan etkiler. Olumsuz düşünceler olumsuz duygusal tepkilere yol açabilir ve bu duygusal tepkiler olumsuz davranışlara yol açabilir.
– Düşünce Kalıpları: BDT, kişilerin yaşamlarında belirli düşünce kalıplarına sahip olduklarına inanır. Bu düşünce kalıpları, olumsuz veya yanlış inançlar, aşırı genelleme, siyah-beyaz düşünme ve diğer türden olumsuz düşünce biçimlerini içerebilir. Bu kalıplar, duygusal sıkıntıları ve davranış sorunlarını tetikleyebilir.
-Bilinçli Farkındalık: BDT, bireylerin düşüncelerini ve duygusal tepkilerini fark etmelerini ve bilinçli olarak bu süreçlere müdahale etmelerini teşvik eder. Bu, kişinin kendi düşünce kalıplarını tanıması ve olumlu değişiklikler yapması için önemlidir.

– Hedef Odaklılık: BDT, belirli sorunlara veya hedeflere odaklanır. Terapist ve birey, terapi sürecini daha etkili hale getirmek için belirli hedefler ve stratejiler belirlerler. Bu, terapinin sınırlı bir süre içinde odaklı ve çözüm odaklı olmasını sağlar.
-Olumlu Değişim ve Beceri Geliştirme: BDT, bireylere olumlu düşünme becerileri, problem çözme yetileri ve daha sağlıklı davranışları nasıl geliştirebileceklerini öğretir. Bu, kişinin daha sağlıklı ve işlevsel bir şekilde yaşamasına yardımcı olabilir.
– Ev Ödevleri ve Pratik: BDT, bireylere terapi oturumları arasında ev ödevleri verir. Bu ödevler, yeni düşünce ve davranış becerilerini günlük yaşama entegre etmelerine yardımcı olur. Pratik yapma, terapinin etkililiğini artırabilir.
– Bireyselleştirilmiş Yaklaşım: BDT, her bireyin ihtiyaçlarına ve rahatsızlıklarına özgü olarak uyarlanabilir. Terapist, bireyin özel durumunu ve hedeflerini dikkate alarak terapiyi kişiye özgü hale getirir.
– Bilimsel Temellendirme: BDT, bilimsel araştırmalara dayanır ve etkili bir şekilde çalıştığı birçok psikolojik rahatsızlık için desteklenmiş bir tedavi yaklaşımıdır. Terapistler, kanıta dayalı yöntemler kullanarak tedaviyi uygularlar.
Aaron Beck, yaptığı çalışmalar ve analiz seansları sırasında, hastalarının sanki kendileriyle konuşuyormuş gibi zihinlerinde içsel bir diyaloğa sahip olduklarını gözlemlemiştir. Beck, düşünceler ve duygular arasındaki bağlantının çok önemli olduğunu fark ederek, zihinde ortaya çıkabilen duygu dolu düşünceleri tanımlamak için ‘otomatik düşünceler’ terimini kullanmıştır. Beck, insanların bu tür düşüncelerden her zaman tam olarak haberdar olmadıklarını, ancak bunları tanımlayıp rapor etmeyi öğrenebileceklerini belirtmiştir. Bir kişi üzgün ise bunun nedeninin genellikle olumsuz, gerçekçi ve faydalı olmayan düşünceler olduğunu vurgulamıştır. Otomatik düşünceler gerçekçi bir değerlendirme sürecinden geçmeden ortaya çıkarlar. Otomatik düşünceler bireyin tutum, davranış, inanç ve şemalarının arka planıdır. Beck, bu düşünceleri tanımlamanın, danışanı anlama ve onun zorluklarını aşmanın anahtarı olduğunu düşünmektedir (Beck, 2001; Akt. Akdağ, 2024

(devam edecek)

Halil Kansu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün