KAPİTALİZM GEZEGENİMİZİ BİR FELAKETE SÜRÜKLÜYOR

Entelektüel yozlaşmada kriz

  1. yüzyılda dünya, entelektüel enflasyonu yaşayan ama gerçek aydından yoksun bir çağ haline geldi. Aydın kimliğinin içi boşaltıldı; yerini yalnızca kendini entelektüel olarak sunan, ama egemen ideolojinin yeniden üreticisi olan figürler aldı. Bu sahte entelektüel iklim, toplumsal sorunların çözülmeden kalmasına ve zamanla büyüyerek sistemsel bir krize dönüşmesine neden oldu. Bilinç körleşti; suskunluk, teslimiyet ve bireyci konfor arayışı tüm ufku işgal etti.

Egemen ideoloji artık sadece kapitalist değil, aynı zamanda faşizan karakterler taşıyor. Bu ideoloji, insanı korkak, bencil ve etkisiz bir varlığa dönüştürüyor. Böyle bir dünyada, sistemle barışık küçük isyanlar sadece kendini avutma biçimidir. Kapitalizmin kapsamı genişledikçe, ona karşı direniş ise daralıyor. Çünkü direnenler örgütsüz ve dağınık.

Kapitalist kriz ve yaklaşan kıtlığın reçetesi

Kapitalizm, kendi krizini örtbas etmeye çalışıyor ama özellikle merkez ülkelerde bile artık bu çaba başarısız oluyor. Tarımın çökmesi, su kaynaklarının tükenmesi, atmosferin bozulması sadece ekolojik değil, aynı zamanda toplumsal bir yıkıma dönüşüyor. Kıtlık artık olasılık değil, yaklaşan bir gerçek.

Gıda, su ve temiz hava gibi yaşamsal kaynaklar üzerindeki kontrol, sermaye sınıfının elinde. Kapitalist sınıfın çıkarı için sürdürülen bu talan, insanlığı büyük bir felakete doğru sürüklüyor. Artık Tanrı’dan değil, insanın bilinçli örgütlülüğünden medet ummak gerekiyor. Bu gezegen bizim tek yuvamız. Gemi alabora olmak üzere ve hâlâ zaman varken harekete geçmek zorundayız.

Ekolojik felaket sınırları zorluyor

Dünyamız doğal bir cennet olabilir, ancak kapitalist sistem bu cenneti cehenneme dönüştürüyor. Su savaşları artık kurgusal değil; pratik olarak kapıda. Tarım politikaları felç edilmiş, doğanın bağrına kurulan madenler ve inşaat projeleri ile tüm ekosistem altüst edilmiş durumda. Yeraltı sularının çekilmesi, kuruyan ırmaklar, yanmaya başlayan ormanlar sadece doğanın değil, insanlığın da sonuna işaret ediyor.

İklim krizinin bu denli derinleşmesi tesadüf değil; kapitalist kar hırsının sonucudur. Bilim, uyarıyor. Ama sistem, kör bir inatla her uyarıyı susturmaya çalışıyor. Çünkü doğa ile barışmak onların çıkarına değil. Onlar için doğa bir kaynak değil, sadece bir servet aracıdır.

Bilimin tekelleştirilmesi ve demagoji nin gücü

Kapitalizm sadece ekonomiyi değil, bilimi de kendi tekeline almış durumda. Bilimsel bilgi artık tüm insanlığa ait bir zenginlik değil; sermaye sınıfının sömürüsüne açılmış bir üretim aracı haline getirildi. Sermaye, bilimi kendi çıkarları için kullanırken halkı demagojiyle oyalıyor. Gerçeği bilmek isteyenlerin karşısına medya bombardımanı, sahte tartışmalar ve ideolojik sis perdesi çıkarılıyor.

Bilimin birleştirici değil, ayrıştırıcı kullanımı insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biridir. Oysa bilim, doğanın ve toplumun özgürleşmesi için kullanılmalıydı. Kapitalizm buna izin vermez.

Gezegene sahip çıkmak, direnişin zorunlu kılıyor.

Artık doğayı korumak, sadece ekolojik değil, politik bir eylemdir. Bu sistem tüm gezegeni yok etme kapasitesine sahipken; insanlık ancak örgütlü bir iradeyle bunu durdurabilir. Doğaya sahip çıkmak demek, kapitalizme karşı kolektif direnişi büyütmek demektir.

Bu bir yaşam savunusudur. Sadece hayvanları, bitkileri, ormanları değil; çocukların geleceğini, emekçilerin yaşam hakkını, insanlık onurunu savunmaktır. Sorun sistemseldir, çözüm de sistemin dışındadır.

Kapitalizmin eleştirisi yetmez örgütlenmek ilk şart.

Kapitalizme karşı lanet okumak artık yeterli değil. Direnişi örgütlemek zorundayız. Serbest piyasa savunucularının dahi itiraf ettiği gibi, sistem kendi krizini yönetemez hale gelmiştir. Ancak bu durum kendiliğinden bir değişimi garanti etmez. Aksine, örgütlü kötülüğe karşı örgütsüz iyilik yenilmeye mahkûmdur.

Kapitalist sınıf örgütlüdür; ezilenler örgütsüzse, sonucu baştan bellidir. Bu nedenle sınıf mücadelesini büyütmek, halkın kolektif aklını ve gücünü yeniden inşa etmek zorundayız. Devrim, sadece bir öfke değil, bir organizasyon meselesidir.

Marksist perspektif ve gerçek çözüm
21.Yüzlıda değişen maddi koşulları
yeniden üretmek

Kapitalist sistemi anlamadan, yeni bir dünya inşa etmek mümkün değildir. Marksizm, bu sistemin doğasını çözümlemiş ve insanlığın kurtuluşu için teorik bir zemin sunmuştur. Marksizm, sadece bir ideoloji değil; aynı zamanda bir analiz, bir yol haritası, bir mücadele ahlakıdır.

Tanrı’dan, cennetten, cehennemden medet ummaya gerek yok. Kurtuluş ne semavi bir lütufla gelecek ne de bireysel iyi niyetlerle. Kurtuluş, kolektif aklın, bilimsel bilincin ve örgütlü mücadelenin eseridir.

Dinsel aldatmacalar ve hümanizmin sınırları

Dindar toplumlar dönüşümü taşıyacak potansiyele sahip değil. Çünkü inançla uyuşturulmuş bir bilinç, sistemin sorgulanmasını engeller. Hümanizm ise kapitalist çerçevede etkisiz bir ütopya haline gelmiştir. İnsani değerlerin yaşaması için, kapitalizmin tasfiyesi zorunludur.

İnançlar, bireysel düzlemde anlamlı olabilir ama sistemsel düzlemde yalnızca bir oyalamadır. Bugün Tanrı adına konuşanlar, aslında kapitalist çıkarları kutsallaştırıyor. Gerçek insanlık, bu maskeleri yırtmakla başlayacaktır.

Eşitsizlik tarihi ve evrensel devrim çağrısı

İnsanlık tarihi, eşitsizliklerin tarihidir. Açlık, sefalet, savaş ve zulüm yeni değil; ama bugün geldiği ölçekte küresel bir mahiyet kazanmış durumda. Bu eşitsizliğin kökeni özel mülkiyet sistemindedir. Ve bu sistem artık yalnızca adaletsiz değil; aynı zamanda sürdürülemez hale gelmiştir.

Bu tarihsel döngü kırılabilir. Ancak ulusal değil, evrensel bir mücadeleyle. Gelecek, ya bu devrimci dönüşümle kurulacak ya da yeryüzü bir mezarlığa dönüşecek. Tercih insanlığın ellerinde.
Celal Peköz

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün