Alevilik ve Panteizm çalışması üzerine

SÖZBAŞI
(EYLEDİK)
Bu kitapta dile gelince pirler
Ezeli can ile ayan eyledik
İkilik yok onda mevcudu birler
İsmail Pirimle beyan eyledik
Haydar Buga Pirim benziyor güle
Ali Sönmez Pirim su oldu dile
Bayi Pirim ince dokundu tele
Ahvalimiz nedir uyan eyledik
Seyit Pirim ile birliğe vardık
Süleyman Zaman’la gerçeğe erdik
İbrahim Ergin’le kökleri gördük
Gönülden kulağa duyan eyledik
Erdoğan Yalgın’la kendine özgü
Musa-i Kazım’dan öğrendik ezgi
Zülfikar Akar’dan gelince sezgi
Yolu bildik özü doyan eyledik
Yol bilinsin diye yazdım kitabı
Budur yolumuzun erkân adabı
Erlerin pirlerin haktır hitabı
Kelamı gediğe koyan eyledik
Bu inancı herkes bilsin diyerek
Bilenler bu yola gelsin diyerek
Ervahi nasibin alsın diyerek
Sanmayın bilgiden ziyan eyledik
ALEVİLİK VE PANTEİZM ÇALIŞMASI ÜZERİNE
Ezeli Doğanay
Kır Kent Çatışmasında sıkışan Alevilik.
Varoluş tarihi çok eskilere dayanan Alevilik,
günümüze kadar gelen ve inananların sayısı milyonları
aşan bir öğretidir. Bu öğreti yol/Talip ve Pir ilişkisi
üzerinden yürümektedir. Alevi Ruhani önder
konumunda olan Pirler Ocakzade olmak zorundalar. Her
ocağa bağlı talip aşiretler var. Yoğunluklu olarak
köylerde yaşayan Aleviler, yılda üç dört sefer kendilerine
uğrayan pirleri üzerinden sosyal, toplumsal ve inançsal
sorunlarını çözüyor, ibadetlerini yürütüyorlar. Binlerce
yıl bu öğreti böylece kendini var ederek bu günlere kadar
geldi.
Sanatta ve edebiyatta çok önem verdiği için Alevi
şairleri, ozanları içinden çıkarırsanız halk edebiyatı
çöker. Alevi cemleri şiir (deyiş/nefes) müzik ve dinsel
dans (semah) ile yapılır. En büyük ozanlar bu öğretinin
ve kültürel dokunun içinde yetiştiler. Kadın ve erkeği eşit
gören, eşine “eşitim” diyen bir inançtan söz ediyorum. İç
hukukunu oluşturmuş, var oluşundan bu yana hiçbir
mahkeme kapısına gitmeyen bir öğretidir Alevilik.
İnsanı ve emeği merkeze alan, doğa ile bir bütünsellik
içinde yaşamaya çalışan bir inançtır. Ağacı kutsayan,
suyu, dağı kutsayan bir öğretidir. İnsanın negatif
yanlarını törpüleyen, onu olgunluğa, kemalete ulaşması
için çabalayan bir düşünce disiplinidir. Misyonerliği,
kabalığı, dayatmacılığı dışlayan, gönüllülüğü esas alan
bir inançtır Alevilik. Bu özelliklerinden dolayı,
misyonerliği ve asimilasyonu esas alan inançlar ve
siyasal yönetimler tarafından sürekli horlandı, hatta yok
edilmek istendi.
Alevilik, günümüzün en popüler siyasal yönetim
biçimi olan demokrasi ile kıyaslandığında, ondan bile
çok daha ileride olduğunu görüyoruz. Demokrasilerde
var olan %49 %51’e uyum sağlama zorunluluğu
Alevilikte geçersizdir. Beğenmezse de %49, çoğunluk
%51 de olduğu için her ne yapılıyorsa kabul etmek
zorundadır. Ancak Alevilik %100’ü esas alıyor. Bir
erkânın yürüyebilmesi için hazır bulunan canların
tümünden onay alması gerekiyor. Pir cem bağlayınca
herkesten gönüllülük (rızalık) ister. 100 Canın olduğu
bir cemde 99 kişi pire onay verir de 1 kişi vermezse yine
cem yürümez. Mutlaka o canın da gönüllülüğünün
alınması gerekir.
İnanç olarak da Monoteist değil Panteist olduğu için
monoteist dinlerin hışmına uğradı/uğruyor. Bugün bile
İslam, devletin elinde siyasallaşıp Aleviliği imha etmek
için sürekli saldırıp durmaktadır.
Sevgili Hasan Yüksel’in bu çalışmasında Alevi Pirleri
ile yazarları konuşturduğu için en dolaysız en direkt ve
en doğru bilgileri edinmiş oluyoruz. Alevilik ile diğer
dinler ve inançlar arasındaki ayrışılan noktaları
anlatmayacağım. Bunu, kitapta yer verilen yazar ve
Pirler çok detaylı bir şekilde anlatıyorlar.
Yüzyılın başında, Aleviliğin kent örgütlenmesi olarak
kabul edilen alt kimliklerden Bektaşi tekkelerinin, devlet
tarafından kapatılması sonucu Bektaşilik illegal bir
duruma düştü ve Aleviliğin içine girerek kendini
gizlemeye çalıştı. Bektaşiliğin bütün mirası Alevilik
içinde Aleviliğe mal oldu. Bektaşi edebiyatı Alevi
edebiyatı olarak benimsendi. Hilmi Dede Baba, Edip
Harabi ve daha niceleri, Alevi şair olarak bilinmektedir.
Tarihte Hurufilerde olduğu gibi. Onlar da Alevilik içine
girdiler, zamanla bu öğreti içinde eridiler. Günümüz de
Hurufi şairlerden olan Seyit Nesimi bile Alevi şair olarak
kabul edilmektedir. Bu anlamda Alevilik bir üst
kimliktir. Kızılbaşlık/ Bektaşilik/ Tahtacılık/ Ehli
Hakçılık/ Rea Haqi onun alt kimlikleridir. Yaptığım bu
tasnife katılmayıp Rea Heqi üst kimlik olarak görüp
diğerlerini alt kimlik olarak görenler de vardır.
1960 yıllarının ortalarında köylerden kentlere göçler
başlayınca Aleviler hem yaşam biçimi ile hem de
inançları ile kent kültürüne uyum sağlama noktasında
çok zorlandılar. Göç ettikleri kentlerde kendi inancına
mensup olmayan ötekiler ile birlikte yaşamaya
başladılar. Böyle olunca, daha önceleri kendi aralarında
anlaşmazlığa düştükleri zaman pirleri/Mürşitleri gelip
sorunlarını çözüyorlardı. Ancak, kent içinde bu mümkün
değildi. Çünkü Alevi bir kişi başka inanca mensup olan
bir kişi ile sorun yaşayınca, onu pirin huzuruna çıkarıp
sorunu cemde çözemezdi. Böyle olunca da modern
hukuka başvurmak zorunda kalındı. Bu durum yavaş
yavaş Alevi hukukunun gücünü kaybetmesine neden oldu.
Hasan Yukseel(Ervahi)
