MANİPÜLE EDİLEN ULUSALCILIK ÜZERİNE NOTLAR

Ulusalcı ( milliyetçi ) olmak veya kendini böyle adlandırmak Türkiye’de en çok spekülasyon yapılan ideolojik ve politik argümanlardan biridir. Son derece subjektif, yanlış, bazende bilinçli yorumlara ve demagojik söylemlere açık olan ulusalcılık, son günlerin bir ayrışma çizgisi olarak güncelleşti. “Ulusalcılık” olarak dayatılana görüş, aslında ideolojik bir ayrışma üzerinde büyüyor. Spesifik bir sorun olarak zaman zaman yoğun bir ilgi odağı oldu. İlgi odağı olduğu zaman dilimi manidar ve çoğu zaman konjonktürel dır. Tamda bugüne bakarak iddiama kafa yorun. Şeriatçı düne kadar her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alıyordu. 2016 dan beri milliyetçilik üzerinden yeni toplumsal bir kutuplaşma yaratıyor. Ve bunu bilerek yapıyor. Erdoğan’ın söylemlerine güvenmek aptallıktır. Milliyetçiliği kendine yeni bir koruma kalkanı olarak hazırlıyor. Egemen ulus milliyetçiliğ ile ezilen-sömürge ulusunun miliyetçiliği arasında bir analoji bulunmaz. Egemen ulusun milliyetçiliği faşizmdir.
Ancak “ulusalcılık” kavramı üzerinden dönen tartışmalar ve polemikler son derece oportünist, yüzeysel, içeriksiz ve yanlış bir zeminde yürütülüyor. Ulus devleti tezi üzerinde yürüyen tartışmalar yıkıcı ve kanlı oluyor. Buda kötü bir toplumsal kutuplaşmaya neden oluyor. İki şeyi mutlaka bir birinden ayırarak tartışmak ve anlamak zorundayız. “Ulusalcılık” tarihsel olarak ilerici ve ileriye bakan vizyonun kaybetti. Bu gerçeği anlamayanlar, doğal olarak tartışmanın içeriğinde anlamaktan zorlanırlar. Önce ulusal sorunla, egemen ulusun, “ulusalcılığın” birbirinden ayırmak zorundayız. Egemen ulusun ulusalcılığı ile, ulusal sorunun iki aynı şey olmadığını mutlaka anlamalıyız. Osmanlı emperyalist lerce işgal altına alınınca, ulusal sorun ortaya çıktı. Burada herkesin sahiplenmesi gereken ortak bir değer oluştu.. Ancak şuan böyle bir durum yok. O halde sorun ne, biz olmayan bir durumu niye tartışıyoruz…
Türkiye’de “ulusalcılıkla”, ulusal sorun aynılaştırılarak bilinçli bir çarpıtma yapılıyor. Tartışmalar tabiatı gereği son derece eklektik ve yüzeysel bir bazda yürütülünce, ortaya halkları birbirine düşman eden sonuçlar çıkıyor. Seviyenin düşürüldüğü, ırk ve mezhep üzerinde kutuplaşmanın yaratıldığı bir atmosfer oluşturularak hedefe gidilmek isteniyor. 21. Yüz yılda ayıplanması gereken bir tartışma devam ediyor. Ama bu çaba bilinçli yapılıyor…
MHP’nin ve Vatan Partisi’nin ideolojik ve politik söylemlerinden öne çıkan ırkçı söylemler, bugünkü şeriatçı iktidar tarafından, asker odaklı çevreler içinde daha çok kullanılmaya başlanıldı. CHP içindeki bir “ulusalcı” kesimde aynı korunun içinde yer almaya çoktan hazır. Kürtler dendiği zaman uyuz olan, Kürt realitesini bir türlü kabul etmek istemeyen bu ırkçı çevreler, “ulusalcılık” adına ırkçılık yapıyorlar. 21.Yüzyılın en büyük insan ayıbını işliyorlar…
Yaşadığı ülkeyi ve topraklarını egemen güçlerinden bağımsız olarak, sevmek, doğup büyüdüğün toprakları maddi ve manevi olarak bağlanmak, ülkenin bütün öznel değerlerini savunmak ve korumak bir insanı görevdir. Bu tarih gerçeğin “ulusalcılıkla” ilgisi yoktur. Dışarıdan gelebilecek ve gelen saldırılara karşı yaşadığın toprakları savunmak, direnişe geçmek ırkçılık değildir. Yapılması gereken tek şeydir. Örneğin; bir x adam gelecek benim oturduğum. ailemin barındığı evimi zorla bende alacak. Ev bireyleri olarak sessiz kalacağız, direnmeyeceğiz, mülkiyetine sahip çıkmayacağız. Bu mümkün mü “Allah aşkına”. Bir emperyalist güç gelecek yaşadığımız toprakları işgal edecek ve halk olarak direnmeyeceğiz. Buda mümkün mü. İşte ulusalcılık fili bir saldırıda veya bir işgal sırasında ortaya çıkabilir. “Ulusalcılık bu espri içinde görülürse bir anlam kazanır. Ancak böyle somut bir durum yoksa, söylenenler başka bir şeye hizmet içindir. Fakat bizim tartışma konusu yaptığımız problem bu değil. “Ulusalcılık” üzerindeki polemikler egemen ulus milliyetçiliği temelleri üzerinde yapılıyor ve bolca manipülasyonlara zemin hazırlıyor…
Türkiye’de yoksullar ve çalışanlar büyük ekonomik, sosyal ve manevi kriz içinde bulunuyorlar. Krizin giderek büyüyeceği artık bir sır değil. İktidardaki şeriatçı despotun içine girdiği özel çıkmaz ise, problemleri ağırlaştırıyor. Neden Erdoğan ve çetesi, ulusal sorunu aktüel ve ayrıştırıcı bir noktaya taşıdı. Çünkü Erdoğan ayakta kalmak için toplumun sosyolojik bütün değerlerini kullanıyor, Ve şeriatçı diktatörün başka seçeneği kalmadı. MHP’nin ve VP’nin reaksiyonları anlaşılır cinste. Çünkü bu iki şoven akımı politikada var eden tek şey, Kürtler besledikleri düşmanlıktır. Bu alan kapandığı zaman, erime sürecine girerler ve söyleyecek bir şeyleri kalmaz. CHP içinde bir kanat ise ordu eksenli, orduya bel bağlayarak politika yaptığı için Erdoğan’ın hazırladığı kumpasa destek vermekten kurtulamadılar. Bu ırkçı ve sosyal şoven kesimler, hiç bir zaman ezilenlerin sorunlarını sahip çıkmıyor. Arada bir halk edebiyatı ile demagoji yaparak gerçekleri çarpıtıyorlar…
Ulusalcılığı ve ulus devleti demagojisini daha çok küresel sermaye kullanıyor. Ulus devleti denen şey yayılmacı ve ırkçı bir nitelikte bir görüştür. Ezilenlerin değerleri dünya genelinde ortaktır. Ve emeğin vatanı yoktur. Küresel sermayenin vatanı da yoktur. Gerektiğinde küresel sermaye her yerde ortak çıkarlarını korumak için ittifak yapmaktan tereddüt etmiyor…
Ayrıca bilinmeli ki; ulusalcılık, ulusal devleti artık burjuvazi temsil ediyor. Cümle tek anlamıyla doğru bir iddiadır. Ezilenlerin ve sömürülenlerin esas problemi sınıfsaldır, eşitliktir. Türkiye’deki bütün ezilenlerin, sömürülenlerin çıkarları ortaktır. Patron çalışanı sömürürken, kendine yakın olan kimlikler bir özel ayrıcalık tanımıyor. Çalıştırdığı herkesi eşit ve ayrım yapmaksızın sömürüyor. Dolayısıyla ezilenlerin ve sömürülenlerin çıkarları ulus temelinde bir örgütlemeye değil, sınıfsal temelde bir örgütlenmeyi gerekli kılmaktadır. Sermaye dünya çapında geniş bir dayanışma içinde, iç içe giderek yayılıyor. Sömürü yaparken ulus kimliği aramıyor. Aradığı tek şey ucuz iş gücü…
Bir başka realite var ki; Türkiye’de ulusalcılık egemen ulusun perspektifi içinde yer alıyor. Doğal olarak bu görüş ırkçılığa meydan veriyor. Somut olarak Kürt düşmanlığı ve diğer azınlık haklarını yok sayılmasını hedef alınıyor. Kürtlerin bir ulusal sorunu olduğu gerçeğini anlamayanlar, bilerek ve bilmeyerek derin devletin söylemlerinde birleşiyorlar. Kürt sorununda derin devlet Erdoğan’ı kullanıyor. Milli-misaki sınırlar bozulmasın diye, Kürtler peşinen yok edilmesi gereken düşman olarak görülüyor…
Bir başka realite var ki; Türkiye’de ulusalcılık egemen ulusun perspektifi içinde yer alıyor. Doğal olarak bu görüş ırkçılığa meydan veriyor. Somut olarak Kürt düşmanlığı ve diğer azınlık haklarını yok sayılmasını hedef alınıyor. Kürt ulusunun, ulusal sorunu üzerinde yürütülen tartışmalar ve ortaya çıkan polemikler, Kürtlerin kendi kaderini inkarı üzerinde yoğunlaşıyor. Egemen ulus ırkçılığı, Kürt toprakların işgal altında olduğu ve Kürtlerin kendi anavatanından özgür yaşamadıklarını anlamak istemiyorlar ve kabul etmiyorlar. Kürtlerin her özgürlük çıkışını kanla bastırıyorlar. Sömürge bir ulusun, özgürlük arayışı tarihsel olarak ilericiliği temsil eder…
Türkiye de küçük bir azınlık dışında, Kürtlerin bir ulusal sorunu olduğu gerçeğini inkar ediyor. Egemen ulus milliyetçiliği, Kürt ulusal soruna düşmanca bakıyor ve nefretle Kürt özgürlük arayışına saldırıyor. Basit sırada demagojik söylemlerle Kürt gerçeği inkar ediliyor. Kürtlerin neyi eksik türü sıradan manipülasyonlarla, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını etmekten vaz geçmiyorlar…
Kürt topraklarının büyük bir bölümü Türkiye’nin işgali altında. Bu gerçeği inkar etmek, egemen ulusun ırkçılığını savunmakla eş anlamlıdır. Egemen ulus milliyetçiliği faşizmle eş anlamlıdır…
Robert Peköz
