SOSYALİZM NEDİR VE NASIL BİR SOSYALİZM ?

Sosyalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetten çok, toplumun ortak mülkiyetin olmasını savunan bir ideolojidir. Sosyalizmde ekonomik eşitlik ve adalet her şeyin üstündedir. Sosyalizmde üretim araçların ezici çoğunluğu (fabrika, toprak ve vb.) toplumun veya halkın kollektif iradesinin denetimindedir. Toplumdaki bütün üretim kaynakları, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için vardır. Toplumun ürettiği ortak değerler dayanışma, eşitlik, adalet ve toplumsal refah ilkesi üzerinde dağılır. Önce Karl Marx ve Friedrich Engels, sonra Lenin gibi düşünürler Komünizm teorik temellerini yazdılar. Tarih boyunca çeşitli entelektüeller, düşünürler ve aktivistler sosyalizme ilişkin bolca eserler bırakmışlardır. Ayrıca, bu konulara dair romanlar, makaleler ve yüzlere deneme yazılar ve kimi edebi eserlerde yazıldı. Öellikle sosyalizmin uygulama alanındaki farklı yönlerini ve değerlerin ele alan eleştiriler bolca raslamak mümkün.

Sosyalizm Komünizme doğru yürümenin ilk adımıdır. Sosyalizm; eşitlik temeli bir toplumsal örgütlenmedir. Maddi olarak büyük ve orta burjuva sınıfın olmadığı bir yeni yaşam tarzının ortaya çıkışıdır, yada inşasıdır. Sosyalizmin adil ve eşitlikçi olması, üretilen maddi değerlerin paylaşılmasında sömürünün olmamasıdır.

Sosyalizmde burjuva devlet tümüyle tasfiye edilir. Burjuva devletine ait hiçbir kurum bulunmaz. Gerçek devlet olmayan, toplumun en geniş iradesini yansıtan bir kollektif karar mekanizması yaratmak gerekir. Bu karar mekanizması alt birimler yaratarak, üretimin örgütlenmesini sağlar.

Sosyalizmde artı değer sömürüsü olmaz. Kar amaçlı bir üretim yoktur. Bütün üretimin perspektifi zenginlik yaratmak içindir. Üretilen zenginlikler halka eşit oranda dağıtılır.

Sosyalizm nedir, nasıl bir Sosyalizm sorusuna yanıt ararken, bir görüşü doğrulamak için uğraşmıyorum ve uğraşmayacağım. Görüşlerimi belirtirken bilinen tartışmalarla polemiğe girmeden, kendime özgü görüşlerimi yazarak belirtmeye çalışacağım. Ben Marksist düşünen biriyim. Ancak Marksizme körü körüne bağlı olan biri değilim. Marksizmi olduğu gibi kabullenmek bilimsel olarak yanlıştır. Bugünkü dünya Marks’ın ve Lenin’in bıraktığı dünya değil. Sömürüden başka herşey değişti. Sadece sömürünün niteliği değişmedi. Sosyalizmi yaşanır ve albenisi olan bir toplum modeline dönüştürmek için nasıl bir örgütlenme yaratmalıyız. Sosyalizmde adil ve eşitlikçi bir yaşam tarzını nasıl örgütlemek mümkün olur?

Yukarıdaki temel probleme yanıt vermeden önce, birkaç temel soruna açıklık getirmeyi önemsiyorum. Yazacaklarımın bilinen sosyalizm esprisinden bağımsız okumak, bir ön yargının kırılmasına vesile olacaktır. “Bilinen sosyalizm” yürümedi ve kapitalist sisteme entegre oldu. Bundan sonra sosyalizme ilişkin yazacaklarım bugünkü kapitalist sistemin değerlerini aşan sömürüsüz bir dünyanın teorisi olacak.

Sosyalizmde özel mülkiyet olmaz. Burjuva sınıfın özel mülkiyeti halk adına kamulaştırılır. Burjuvazinin sosyalizmde özel ayrıcalıkları yoktur. O’da toplumun bir bireyidir. Burjuva sınıfının maddi koşulları elinden alınır ve kapitalist sistemdeki sınıf özelliğini kaybeder. Sosyalizmde ön koşulsuz olarak bütün halk eşittir ve özgürdür. Bireylerin birbirinden üstünlükleri yoktur. Birinin kariyeri ona özel bir avantaj vermez. Sadece yapacağı işin alanını belirliyor. Sosyalizmde ekonomik olarak en büyük yönetici ile, sıradan vasıfsız bir işçi arasında fark çok sınırlıdır.

Sosyalizmden kapitalizme benzeri değerler ve örgütlenmeler olmaz. Düşünsel anlamda burjuva ideolojisini benimseyen halk olabilir. Devrimin olması, toplumsal sorunların çok kısa zamanda çözüleceği anlamına gelmez. Devrimi sürekli kılmak Marksist hareketin temel sorunudur. Devrimin sürekliliği perspektifi, üretilen toplumsal zenginlikleri halka umut verecek kapasiteye ulaştırmak, sosyalizmi yaşanır bir dünya haline getirmek çok önemli. Sosyalizmi kitaplardaki söylemlerden soyutlamak ve uygulanır hale getirmek maddi koşulların doğru algılanmasına bağlıdır.

Ben; sosyalizmde toplumsal eşitliği temel alan bir örgütlenmeyi zorunlu görüyorum. Özel mülkiyeti olanların ekonomik durumu toplumun diğer çalışanlarından daha iyi olamaz. Yani; sosyalizmde özel mülkiyet, halkın genel ekonomisinden daha avantajlı olmaz. Sosyalizmin uygulamadaki başarıları, küçük mülkiyeti olan vatandaşların, kendi özel mülkiyetlerini gönülden terk etmesini sağlar. Sosyalizmde her alanda eşitlik zaman içinde olgunlaşır. Eşitlik kelimesini idealize etmek doğru değildir. Sosyalizmde, burjuva devleti oluşturan maddi koşullar yok edilir. Dolaysıyla sosyalizmde burjuva anlamında bir sınıf olmaz. Sosyalizmde bilinen klasik devlet bulunmaz. Var olan halkın kollektif örgütlenmesi ve bir devlet niteliğinden çok, toplumsal örgütlenmeyi organize etmek için bir irade oluşur

SOSYALİZMDE “GERİYE DÖNÜŞ” OLMAZ

Devrimden sonra uygulama alanında yapılan toplumsal değişimler, alınan önlemler ve uygulamalar yeterli verimliliğe sahip değilse, devrim kimliğinden uzaklaşıyor. Devrimin koruma iddiası, toplumsal bilinci sekteye uğratıyor. Devrim yapmış ülkelerde ekonomik zorluk ve yoksulluk devam etmiş. Bu durum her devrimin başında görülebilecek bir çelişkidir. Fakat bu çelişkiyi hızla kaldırmak, devrimin sürekliliğini kalıcı hale getirir. Üretim zenginleşmeden, sonuçlarının tadını halk yaşamadan devrimin rüzgârı kalıcı hale gelmez. Şimdi kapitalist sisteme bir şekilde entegre olan, devrim yapmış ülkelerdeki gelişmeleri anlamak zor olmasa gerek. Devrimden sapmayı ‘küçük burjuvazinin’ eski özlemlerine bağlamak yeterli bir açıklama olmaz. Küçük burjuva sınıfının eski maddi imkânlarından daha iyi bir ekonomi sunulmazsa ya da yaratılmazsa elbette küçük burjuvazinin farklı arayışları olacaktır. Ancak yaşanan ‘‘geriye dönüşler’’ bu değildir. Devrim yapmış ülkelerde yaşanan problemlerin asıl nedeni, sosyalizme hazır olmayan ekonomik bir yapının aşılamamasıdır. Bir ülkede kapitalizm yeteri kadar gelişmemişse, sosyalizmin irade zoruyla başarıya ulaşmasının imkânsız olduğunu deneylerle gördük.

Devrim yapmış ülkelerde ‘‘geriye dönüş’’ sorununun, Marksistler arasında düşmanca kutuplaşmalara neden olduğu biliniyor. Uygulama alanındaki ‘‘sosyalizmin’’ yaşadığı problemler üzerinde doğan tartışmalar ve polemikler çözüm üretmekten uzak oldu. Düşmanca tartışmalar, sadece düşmanın işine yaradı. Sovyetlerde, Çin’de ve diğer devrim yapmış ülkelerde yaşanan iç çatışmanın gerçek özetinin bir iktidar savaşı olduğunu tespit etmek lazım. İktidar savaşları doğası gereği şiddet içerir. Devrim yapmış ülkelerde yaşanan tam da bu oldu. Marksist dünyada görülen tartışmalar Rusya ve Çin arasında dönen teorik farklılıklar üzerinden yürüdü ve çok berbat sonuçlar doğurdu. Bizim kuşak yaşanan sürecin canlı şahidi. ‘Sosyalizmin maddi koşulları, devrim yapmış ülkelerde ne kadar vardı?’ Bu soru bile, Marksistlerin gündemine gelmedi. ‘‘Geriye dönüşün’’ sosyalizmde değil, devrimden geriye dönüş olduğunu düşünüyorum. Marksist dünyadaki kutuplaşma son derece yüzeysel ve dogmatik yaşandı. Rusya ve Çin’in gölgesine sığınma noktasında bir yarışa tanıklık ettik. Gördüğümüz realite, geri ülkelerde devrim de gerçekleşse, bunun sosyalizme dönüşmeyeceğini, bunun kısa zamanda zor olduğunu anlayamadık. ‘‘Milli demokratik devrimlerin’’ sosyalizm olmadığını göremedik. Marks’ın gelişmiş kapitalist ülkelerde sosyalizmi öngörmesi tam olarak anlaşılmadı. Devrim bilinci toplumsal bir olguya dönüşebilir ama devrim bilincini, sosyalist bilinç olarak düşünmek çok rasyonel değildir. Geri ülkelerdeki devrimleri, ‘devrimci devrimler’ olarak belirtmek daha doğru olur. Devrimi gerçekleştiren ülkelerin ortak özelliği, kapitalizmin henüz tam gelişmediği ülkeler olmasıdır. Bu ülkelerde görülen ilk gelişme, yoksulluk üzerinde bir kolektivizm yaratmak oldu.

Dış dünyadan izole olan devrim yapmış ülkeler, kendi içine kapanma stratejisi izleyince, ekonomik hamleler yapmak zorlaştı. Kapitalist dünyanın sahip olduğu teknolojiyi devrim yapmış devletler çok geç yakalayabildiler. Devrim yapmış ‘‘demokratik sosyalist’’ devletler, kapitalist dünyayla nasıl ve hangi kriterler içinde, çok yönlü bir ilişki sürdürebilir sorusu, önemli hale geliyor. Bu soruya yanıt; ne Marks’ta ne de Lenin’de bulunur. Bu soruya yanıtı, dış politikada rasyonel ve mantıklı çözümlere direk problemlerle yüzleşenler verebilir. Devrimi koruma sorunu, kapitalist sistemle ilişkilerde problemlere yol açtığı bilinen bir durum. Sosyalizmin uygulanması yeni bir süreçti. Bu yeni süreç daha önce bilinmeyen ve ön görülmeyen sorunlar yarattı.

‘Proletarya diktatörlüğü’ zaman içinde sömürücü bir elit kesiminin diktatörlüğüne dönüştü. ‘Geriye dönüşün’ hikâyesi başlı başına bir çalışma konusu olmalıdır. Devrim yapmış bütün ülkelerde aynı ve benzer sonuçların yaşanması çok tesadüfi bir şey olmasa gerek. Tek partinin varlığından ortaya çıkan çatışmalar, sistem içinde bir iktidar mücadelesine dönüştüğü gibi, devrimin nimetleri bir elit kast sınıfı oluşturdu. Bu kast sınıf, iktidar gücünü korumak için, şiddeti, zulmü ve yasakları önceliğine aldı.

Komplo, işkence ve dış güçlerin ajanlığı türünden suçlamalar idam cezalarına dönüştü. Sosyalizmi, kapitalist dünyadan korumak için alınan önlemler, teknolojik hamleyi geciktirdi. Üretim zenginliğinin, yeni teknolojiyle uyum içinde mümkün olduğuyla ilgili bir pratik içinde olunmadı. ‘Geriye dönüşü’ sosyalizmden bir kopma olarak düşünmek doğru değil. Sosyalizmde ‘geriye dönüş’ olmaz, olur diyenler sosyalizmi anlamayanlardır. Tıpkı kapitalist sistemden, feodal düzene dönüşümün imkânsız olması gibi. Sosyalizmden-kapitalizme dönüşün olması da imkânsız. Çok farklı özgün gelişmeleri hesaba katmıyorum.

Sosyalizm soyut kalıplar dan çok, nasıl uygulandığı daha önemlidir. Eşitlik kavramı bütün çalışanların hayatına dokunmalı.

Devrimden sonra sosyalizmin inşası büyük bir zaman dilimine yayılmak zorunda. Devrimin gerçekleşmesi, kaşla göz arasındaki gibi kısa bir zaman değildir. Devletin zorla yıkılması, burjuva devletin bütün değerlerinin yok edilmesi anlamına gelmiyor. Kapitalizme ait düşünce akımı devrimden sonra devam eder. Bir başka anlamda devrimden sonra ideolojik ve politik bağlamda sınıf mücadelesi vardır. Ancak burjuva sınıfın devrim öncesi bütün avantajları elinden alınır. ‘Geriye dönüş’ eski burjuva sınıfla mümkün değil.

Sosyalist fikirler uygulama alanında farklılıklar gösterebilir. Devrim öncesi sosyalizme ilişkin soyut söylemlerin büyük bir kısmı uygulamada gerçeğe tam uymayabilir. Sosyalizmde sınıflar hala düşünsel temelde var olurlar. Devrim, burjuva fikirlerini hemen yok etmiyor. Devrimden sonra sınıf mücadelesi fikirsel olarak devam eder. Sosyalizmi bütün topluma benimser hale getirmek için, zenginlikler üretmek ve bu zenginlikleri toplumda adil olarak dağıtmak çok önemli. Sosyalizmi yaşanır bir toplum haline getirmek için, zenginlik yaratmak birinci derecede önemlidir. Kapitalist sistemin bütün değerlerinden kurtulmanın biricik temeli; sosyalizmi yaşayan halkın ekonomisinden zenginlikler yaratmaktır. Sosyalizmin eşitlik perspektifi zenginleşme yaratmadan albenisi olmaz.

Sosyalizmde ideolojik bağlama sınıf mücadelesi yaşanır. Ancak Sosyalizmde bu mücadele geri bir adım değildir. Tersine olması gerekenin ta kendisdir. Sınıf bağlamında ideolojik mücadeletoplumu ileri götürür. Devrimden sonra işçi sınıfı kavramı olmaz. İşçi sınıfını var eden maddi koşullar, sosyalizmden olmaz. İşçinin iş gücünü sömüren bir sınıf yoktur.

Proletarya diktatörlüğü, bağlamında bir tartışma anlamlı olacaktır. Proletarya devrimden sonra, özgürlüklerin en ileri düzeyde yaşaması anlamına gelir. Özgürlüğün kısıtlı olduğu bir yönetim şekli sosyalizm olamaz. Burjuva sınıf ideolojik anlamda vardır, fakat ekonomik anlamda hiçbir avantajı yoktur. Ekonomik olarak bir ayrıcalığı olmayan eski burjuva sınıfın toplumsal alanda etkili olma şansı yoktur.

Sosyalizmde birden fazla parti olasılığını başında inkar etmek, ya da yadsımak doğru değil. Bunlar arasındaki ekonomik ve politik çelişkileri halk bilmek zorunda. Komünistler elindeki avantajlarını baskıcı bir yönetim şekline yönlendirmez.Topluma sosyalizm yasaklarla kabul ettirilemez. Yasaklayıcı bir yönetim sosyalizm olamaz. Dolayısıyla sosyalizmin çok sesli olması yadsınamaz. Sosyalizmin çok sesli olması, bir dezavantaj değildir.

Halkın kollektif üretme ve eşit tüketme perspektifi ne kadar çok gelişirse, toplumda var olan burjuva fikirler daha erken etkisiz hale gelir. Komünistler sosyalizmde farklı fikirlerin olmasından asla korkmamalı. Farklı fikirlere yasak getirmek, toplumda despot bir yapının oluşmasına neden olur. Uygulama alanında sosyalizm ne kadar etkili olursa, toplumsal desteği bir o kadar artar.

Devrim gerçekleştikten sonra, toplumda tarihi değişimler yaşanır. Bu değişimlere zamanında müdahale etmek, devrimin sürdürülmesi bakımında çok önemlidir. Eşit adil bir toplumun ütopyasına geçmek için, kapitalist sistemin doğasında ki temel çelişkileri yok etmek lazım. İlk başta sömürüye neden olan büyük özel mülkiyeti kamulaştırmak şart.

Ezilenlerin adına iktidarı elinde tutanlar, farklı fikirleri olanlara düşmana davrandıkları gibi davranmazlar. İktidar avantajlarını kullanmak burjuva sınıfına ait bir yönetimdir. Komünistler sosyalist uygulamalarda düşmanın metodunu uygulamazlar.

Bir toplumun ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak bütün maddi koşullar sosyalizmi uygulayan sınırlar içinde mümkün olmayabilir. Bu durumda, kapitalist dünyayla ticaret zorunlu hale gelebilir. Sosyalizm dışarıya ürün, teknoloji satmak zorunda. Satıştan elde edilen gelirleri kendi halkına eşit bir temelde dağıtır. Yapılmak zorunda kalınan ticaret, toplumsal zenginliğin artmasına yarayacaktır.

Sosyalizmde iyi yaşam bilincini geliştirmek çok çok önemlidir. İnsanların paylaşım esprisi en yüksek noktaya taşınmalı. Sosyalizmden komünizme giden yolu hazırlamak, ancak insan bilincinde köklü bir devrimin gerçekleşmesiyle mümkün. Sosyalizmde insan bilincinin Komünizmi kabul etmesi çok önemli. Ancak komünizm böyle inşa edilir.

Sosyalizmde ideolojik mücadele ekonomik mücadeleyle desteklenmeli. Devrim yapmış bir ülke halkının büyük çoğunluğu devrimci bir duruşa sahip olabilir, ancak komünist fikirleri tam benimsememesi ve anlamaması mümkündür. Halkın devrimciliği bir duruş tarzıdır. Daha çok politiktir. Komünistlerin duruşu hem ideolojik, hem de politiktir. Bu iki şey birbirinden farklıdır. Devrim sürecini daha anlamlı kılan, Komünistlerin önderlik yapmasıdır. Devrimin sürdürülmesi için halkın desteğini sürekli hale getirmek önemlidir. Komünizmin ne anlama geldiğini halka benimsetmek devrimin sürekliliği için çok değerlidir.

Sosyalizmin sürdürülmesi bütün toplumun bir sorunu haline gelirse Sosyalizm kalıcı hale gelebilir. Yani Sosyalizm; ideolojik olarak toplumda ete- kemiğe büründüğü zaman yaşar. Toplumsal sorunlarla ilgili, sosyalizmde sık sık referandum yapılmalı ve halkın bilincine başvurulmalıdır.

Sosyalizmde farklı partilerin olması yasaklanmamalı. Sosyalizm yasakçı bir toplumsal örgütlenme değildir. Karşı devrim propagandası yapmayan farklı partiler olmalıdır diye düşünüyorum. Farklı partilerin yasaklanması, halkın düşüncelerine vurulmuş bir gem olur. Sosyalizmin yaşaması ve kalıcı hale gelmesi için toplumsal destek şart. Burjuva sınıf farklılıklarından korkar ve devrimci fikirleri yasaklar. Komünistler, sosyalist uygulamalarda küçük burjuva ile aralarında derin bir ideolojik kutuplaşma yaratır. Küçük burjuva eğilimler devrimden sonrada güçlü bir şekilde devam eder. Burjuva eğilimlere karşı sosyalist uygulamalar ve toplumu ideolojik ikna önem taşıyor. Özgür politik bir atmosfer sosyalist yaşamda her zaman var olmalıdır.

‘Proletarya diktatörlüğü’ bir şiddet aracı asla olmamalıdır. Büyük burjuva sınıfına karşı verilen mücadele şiddet içerikli olmak zorunda. Elinden mülkiyeti alınmış bir burjuva sınıfa karşı duyarlı olmak her bakımda önemli. Onun özel mülkiyet hayalleri olacaktır. Bu noktada burjuvaziyi çaresiz bırakmanın en etkili yollarından biri, halkın kömünizme bilinçli olarak sahip çıkmasını sağlamaktır.

Sosyalist yaşamda ekonomik ihtiyaçlar, her birey kendi ihtiyaçları kadar alır. Fazlalık, bilinç sorumluluğu içinde doğru görülmez. Sosyalizmde insanların gelecek kaygısı olmaz. Fazlaya sahip olma düşüncesinin pratik bir karşılığı bulunmaz. Sosyalizmde devlet olgusu yoktur. Sadece üretilenleri eşitlik temelinde dağıtmak için kolektif bir örgütlenme vardır. Sosyalizm, toplumun ekonomik ve sosyal yapılarını, bireylerin ortak ihtiyaçlarını gözeterek düzenlemeye çalışan bir ideolojidir. Sosyalist düşünce, üretim araçlarının özel mülkiyetten çok, topluma ait olmasını savunur. Böylece, kaynakların adil bir şekilde dağıtılması ve herkesin eşit fırsatlara sahip olması hedeflenir.

Sosyalizm, genellikle kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri eleştirir. Toplumun refahını ve bireylerin haklarını ön planda tutarak, herkes için daha adil bir toplum yaratmayı amaçlar.

Toplumun sosyalizmi ideolojik olarak benimsemesi çok çok önemli. Sosyalizmde halkın ortak bir konsensüsü yoksa sosyalizm yaşamaz. Sosyalizm zorla ve baskıyla sürdürülecek birşey değildir. İnsanlar özgürce ve kendi iradesiyle sosyalizmi kabul etmeliler. Sosyalizmin eşitlik ilkesi bir toplumsal olguya dönüşmeden, sosyalizmi kabul etmek zordur. Sosyalizm zenginlikler üretemiyorsa, toplumsal yaşamda ekonomik olarak çok ciddi dönüşümler gerçekleşmiyorsa, sosyalizmin bir albenisi kalmaz.

Sosyalizmde elbette taşkınlıklar olacak. Sosyalizm dikensiz bir gül bahçesi değildir. Sonuçta sosyalizm bir insan toplumudur. Farklılıklar mutlaka olacaktır. Ancak hiçbir taşkınlık sosyalist uygulamaya karşı etkili olmayacak. Sosyalizm mücadelesi toplumda bir konsept olarak kabul edilirse kalıcı hale gelir.

Sosyalizmde vasıfsız ve eğitimsiz insan az bulunur. Sosyalizmin inşası devletsiz ve sınıfsız bir toplumu hedefler. Sınıfsız ve devletsiz bir toplum örgütlenmesi, paranın dolaşımdan kalktığı, kollektif üretimin ve tüketimin egemen olduğu bir yaşam biçimidir.

Benzer Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün