ATİNA GEZİSİ-1

Yunanistan’ın adalarına iki kez gitmiştim. İlki şirin Rodos adasıydı. Yunan’ların olduğu yerde mitoloji de olurdu şüphesiz; Rodos’a ilk yerleşenlerin başı yılanlarla beladaymış. Velhasıl ne yapalım, diye düşünmüşler ve çareyi geyiklerden bulmuşlar. Getirdikleri geyikler yılanları tepeleyerek öldürmüşler.
Öyle ki adanın sembolü geyikti. Yüksek bir kaidenin üstüne geyik büstünü yerleştirmişlerdi.
Rodos ise ismini küçük bir şehrinde alıyordu. Şehrin tarihi dokusu beni cezbetmişti. Şövalyeler diyarıydı. Osmanlı ailesinin bazı fertleri, padişahın adamları tarafında boğdurulmuştu. Halbuki araya nesiller girmişti. Boğdurulan kişiler çoktan Hıristiyan olmuşlardı.
Öyle tahta oturmak gibi bir dertleri de yoktu. Aklımda en çok kalan yeri de Kelebekler Vadisi’ydi.
O zaman da yanımda oğlum vardı.
Sonrasında ise Mir Bedirhan’ın izini sürmek için Girit adasına gitmiştik. Orayı da beğenmiştik. Zorba romanının geçtiği bir yerdi ve filmi de vardı.
Bugün ise oğlum beni Atina’ya getirdi. Evet, çok mutluyum. Hem de alabildiğine. Çünkü bu geziyi oğlum planlamıştı. Ve tüm masraflarını da o ödemişti.
Uçakta indiğimizde hemen bir taksi arayışına girdik. Çünkü kalacağımız otel oldukça uzak. Otel tarihi bir yapı. Çantalarımızı bırakıp, yemek için dışarı çıktık. Gecenin ikisiydi. Gittiğimiz restoranda kebap vardı. Adana kebabını tercih ediyoruz. Damak tadı bizimkiyle uyuşuyor.
Sabah Akropolis’in alt tarafında kahvaltımızı yapıyoruz; hoşumuza gidiyor kahvaltı ve çalışanları oldukça nazik. Sonrasında Yunan kahvesi içiyorum.
Akropolis’e gittiğimizde çok uzun bir kuyruğun olduğunu görüyoruz. Kahretsin ki geç gelmiştik. Başka bir güne bırakıyoruz. Akropolis’i fırdolayı dolaşıyoruz. Kayalıklara çıkıyoruz. Deniz tanrısı Poseidon üç çatallı asasını buraya mı vurmuştu, diye düşünüyorum. Tabii bu bir mitoloji. Yani Yunanlar, bu gibi efsaneleri uydurmaya bayılıyorlar. İyiki de öyle. Yoksa insanın hayal dünyası nasıl gelişebilirdi ki…
İnsanlar şehirlerine ad vermek isterlerken, Poseidon üç çatallı asasını kayalıklara vurup su çıkarmıştır. Athena ise mızrağını yere saplar ve oraya bir zeytin çekirdeği bırakır. Zeytin çekirdeği filizlenip ağaç olur. İnsanlar zeytini sudan daha değerli bulurlar ve şehirlerinin adını Athena koyarlar.
Akropol çevresindeki antik kalıntılar olduğu gibi korunmuş. Tarihin ilk dönemlerine gidiyoruz. Filozoflar döneminde kulaç atıyoruz. Agora’da Sokrates, “Sorgulanmayan bir hayat, yaşamaya değmez,” diyor. Sokrates’in soruları etrafımda uçuşuyor ve ekliyor: “Kendini tanı.”


Mehmet Söğüt

Benzer Haberler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Yazıda Dikkatinizi Çekebilir!
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün