HALLAC-I MANSU-U ANLAMAK..

Çagımızdan 1100 yıl önce vahdeti vucud olan ve kendine özgü akım ve felsefesi ile Vahdeti Mevcudu bulan En’el haq olan gnostizm ile tasavufiliği 900 lü yılların komunist anlayışını inançsal bağlamda bütünleştiren bir felsefeci yol adamı. Kendisinin deyimi ile Hiç’lik…!
900 lü yılların inançsal değerleri ile kimi akımlar yada semavi dinler o’nu kâfir zındık ilan etmiş katline ferman vermiş,kim inançlar onu Tanrısı ile bütün olarak kabul etmiş ve İsa nın tekrarı olarak görmüş, kimi felsefeler inancının aslı olarak kabul etmiş ancak, Sırrı ,farş ettiği için suçlamış fakat aglayarak gül atmış ,kimileride deli akıl budalası olarak görmüş fakat yazılarında yorumlarında siyaset yaptığı için bir eşkiya,terör sevici ve İslam’ın şartlarını ve kurallarını hiçe sayan bir kâfir olarak hüküm kurmuşlar, ama bunun yanında aradan binlerce yıl geçmesine rağmen ,gerek Alevi-kızılbaş ve gerekse Bektaşilikte çok büyük değer görmüş, felsefi akımı üzerinde özellikle ” En’el haq” yorumu ile bütünleşerek tekrar tekrar yaşatmışlar, Nesimiler,pirsultanlar,Daimiler vb yüzlerce hak aşığı ozan Zakir kendisini ve düşüncelerini içselleştirerek kabullenmiş savunmuş ve günümüze kadar taşımışlardır.
Bunun yanında çağında da günümüzde de, İslami fıkıhın Hanefi kanadı farklı bir yaklaşımla kendisini zındık kâfir diyerek Hallac’ı ” Allah olmakla” suçlayarak katlini vacip görmüşler, yine aynı inancın Şii kanadı ve kalenderi kanadı kendisini önemsemiş ,ayrı düşünmemekle beraber, Haq’ın verdiği sır’ı saklamayarak farş etmesini kabullenememiş ve katliamında ve sonrasında kendi için agıtlar,mersiyeler,duazlar yapmış, dar-ı Mansur adı ile yargılama sorgulama dar’a çekme ritüelleri ile Felsefi olarak Vardan var olma yani ” Ben o’yum o’da ben’im, benim varlığım ile o vardır,o’nun varlığı ile ben bütünüm ” anlayışı ile kendilerinin zaten var olduklarını ölmek denilen değişimin sadece cisim olarak şekil değiştirme olduğu öz’e dönüldüğü O’ nunla tekrardan bütün olunduğu anlayışı ile, Cennet ve Cehennem kavramının kişinin kendi benliğinde var olduğu ,bununda yaşam içindeki tavır yaşam şekli hal ve hareketler,akıl ve vicdan ile subut bulduğu, öte diye bir kavramın beklenmediği,zaten öte’ye de gerek olmadığı çünkü.; Her an her zaman hak ile hakikat ile içi içe olunduğu bu nedenle öte’nin hakikati red etmek olacagı dustüru ile bütünleşerek yaşanması gerektiği ifade edilmektedir.
Çagımıza gelince..;
yukarıda açıklanan yorumlar ve felsefi akımlar semavi dinler içinde mevcut bulan tarikatlar, şeyhler ve yoz yobaz yorumlar ile Devlet tekelinde olan İnancın emre amade yaklaşımları ile tamamen dışlanmakta ve Hakk’ın gerçekliği kullanılarak tüm sahtekarlıklar,göstermelik ibadetler,şekli ve görsel makamlar, İnanmış gibi görünüp o’nun adına kelle kesenler,kan dökenler ve bunuda Allah ( inandığı ) için yapanların riyakarlığı almış başını gitmekte, Kendilerine burayı Cennet yapıp,kullandıkları sürü’lere öte dünyada binlerce Huri ( 18 lik bakire kız ) telkinleri ile sahtekar bir yaşam ve bu sahtekarlığa uydurulan dini motifler, dolayısı ile inançlarda,felsefelerde ve iletişimler de bundan 1000 yıllar öncesindeki o cellat döneme göre daha cahilce daha katilce ve bir o kadarda tüccar mantığı ile ilahlık yapılmakta,pazarlanmakta hatta diğer dünya dedikleri Ahiret kavramında parsel araziler,odalar,cariyeler,şaraplar Vaad edilmektedir..
Ancak..;
Hallac-ı Mansur gibilerin çağımızda anlaşılması zorda olsa kendi iç dünyalarında yaşatan ve kendilerine binbir türlü katliam fetvalarından sakınmak için kılıflar bulan, sırlarını deşifre ( farş ) etmeden öz’lerini yaşamak ve yaşatmak isteyenler elbetteki vardır ve olacaktır da,, hallac’ın felsefi anlayışı hakkı ve hakikaktı yani Tanrı varlığını red etmek değil, Tam tersi tanrının tüm evrende yaşayanlarla bütün olduğu, O’nun tekliği içinde Çokluğu görmenin mümkün olduğu, öte yandan içsel gözle bakıldığında da O çoklukta Teki yani O’nu görmenin mümkün olduğunu yani O ile Ben’nin bütün olduğunu ayrılmaz parçalar ve bu parçaların tek olduğu anlamında yaşamı 73 millete bir nazarla bakma,Hak ve Hakikatın kendi özümüzde olduğunu kabullenme,Eşikteki ve Beşiktekiler arasında hiçbir istisnanın bulunmadığı, kadın erkek cinsleri üzere değil İnsan,Hak,Doğa yani yaşam temelli bütünlük anlayışı ile hareket eden etmek isteyen Hak ve Hakikat anlayışı ile Alevi yol’u olduğu ve bu yolun Işık taifesi, Dinler üstü anlayışla bütünleşme olduğunu zikr eden yaşam özlemi bulunmaktadır.
Ancak..;
Var olan koşullar, ekonomik ve sosyal sorunlar,baskıcı devlet zihniyetleri, katliamcı fetva üretenlerinin varlığı bu yaşam duruşuna ha bire darbe üstüne darbeler vurma peşinde,gah kâfir olmakla,kah Dinsiz olmakla, kah Terörist olmakla itham ederek ,kendi düzenlerine çomak sokulması ve fakir ve sönük köle olan halkın aydınlanmasının onlara karşı duruş sergilemelerinin önüne geçmek için her dönemde ayrı ayrı entrikalar ile karşı duruş ve ekonomik güçleri ile bu düşünce ve birliği kırma yok etme katletme parçalama tecrit etme ve tertele uygulamaları ile insana ve insanlığa dolayısı ile inandık dedikleri hakkın varlık deryasına darbe üstüne darbe vurmaktadırlar.
Tüm bunlara rağmen 21. Yy da bu çagın Firavunlarının,Nemrudlarının,Yezitlerinin, Faşistlerinin karşısında her çağda olduğu gibi 21.yy çagında’da Pirsultan ,Seyid Nesimi ve Hüseynî Hallac’ı Mansur olanlara olabilenlere aşk ola…
Kemal Atalar Urfa/Kısas
